Tuzla bölgesindeki tersanelerde yaşanan iş kazalarında geçtiğimiz Şubat ayında 3 işçi, son yedi ay içersinde 14 işçi, toplamda ise 100’ü aşkın işçi hayatını kaybetti. Tersanede işçi ölümlerinin nedenleri araştırıldığında şu gerçekler karşımıza çıkıyor. Patronlar ve onların temsilcileri tersanede gemi yapımın tehlikeli olduğunun bilinmesine karşın iş güvenliği ve işçi sağlığı tedbirlerinin almamakta ısrar ediyor, taşeronlaşmayı hızla yaygınlaştırıyor, işçileri 10–12 saat üstelik sigortasız olarak çalıştırmaya devam ediyorlar. Burjuvaların azgın sömürüsü altında iş kazası sonucu gerçekleşen işçi ölümleri, artık sıradan bir olay olarak görülüyor ve tersaneler ucuz can pazarı haline getiriliyor.
Tersane patronlarını bu azgın sömürü ile muazzam kazançlar elde etmeyi sürdürüyor. Tuzla tersanesinde son yıllara ait istatistiklere baktığımızda şunu görüyoruz: 2003 yılında 37 olan tersane sayısı 2007 yılında 77’ye yükselmişken bu tersanedeki toplam kapasite sayısı ise 83 gemiden 239 gemiye yükselmiştir.
Tuzla tersanesinde 21 Ağustos 2007–3 Eylül 2007 tarihleri arasında beş işçinin iş kazaları sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik tersanelerde teftiş etmişti. Bakan Çelik “Alınan önlemleri beğendim” diyordu. Oysa aynı bakanlığa ait İş Teftiş Kurulu Başkanlığı 43 tersaneden sadece iki tanesinde kusur bulamamış, geriye kalan 41 tersanede 590 kusur belirlemişti. Kurulun raporuna göre Aralık 2006’dan Eylül 2007’ye kadar 386 iş kazası gerçekleştiğini ve bu kazalarda 8 işçinin öldüğünü tespit edilmişti.
Tersanelerde sıklıkla yaşanan iş cinayetleri karşısında Bakanlık, işverenler ve sendikanın katılımlarıyla 8 Şubat’ta bir toplantı yapıldı. Bakan Çelik’in açıklamalarına göre 44 tersanede 563 taşeron şirket bulunmakta, işçilerin 3 bin 886’sı kadrolu,18 bin 42’si taşeron işçi olarak çalışmaktadır. Sendikanın çalışma koşullarının iyileştirmesi ve taşeron uygulamasının kaldırılması taleplerine işverenler ise hiç de sıcak bakmadılar.
Yaşanan bu gelişmelerden sonra Tuzla tersanelerinde örgütlenen DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası iş kazalarını TBMM’ye taşınması ve yasaların değiştirilmesi gibi eylemlerle seslerini duyurmaya çalışmışlardı. Ancak sınıf mücadelesinin mevzileri olan işyerlerinden sürdürülen bir mücadele var olmadan burjuva partilerinden böyle bir değişiklik yapmasını beklemek safdillik olacaktır. İşçi sınıfının kurtuluşu sadece kendi ellerindedir. İşçi sınıfının bağımsız örgütlü mücadelesinin örülmesi içinse Marksist işçiler “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin” şiarıyla Devrimci Enternasyonalist bir partiyi inşa etmenin gerekliliğini her fırsatta işçilere açıklamakla yükümlülerdir.