Türkiye ekonomisinin son yıllarda ciddi bir sarsıntı yaşamadan büyüyebilmesinin en önemli nedenlerinden biri devamlı olarak büyüyen sıcak para girişiydi. Hükümet bu sayede dış ticaret açığını ve dış borçlarını sorunsuz şekilde finanse ediyor gibi görünüyor. Hazine, 2007 yılında uluslararası doğrudan yatırımların bir önceki yıla göre yüzde 9.8 artarak 21.87 milyar dolar olduğunu ve 19.19 milyar dolarlık nakit sermaye girişi gerçekleştiğini açıkladı. Bu rakamlar Türkiye ekonomisinin son yıllardaki işleyişi açısından anlamlı veriler sunuyor. Sermaye girişinde başlıca kalemi ise başta finans sektörü olmak üzere birçok alanda uluslararası sermayenin artan yatırımları oluşturmakta. 2008 yılında bu kaleme Tekel Sigara’nın satışıyla 1 milyar 720 milyon dolar daha eklenmiş oldu.
1862 yılında kurulan ve 1932 yılında devletleştirilen Tekel Sigara üçüncü satış girişiminde British AmericanTobacco (BAT) şirketine ihale yoluyla satıldı. BAT 2003 yılındaki ilk ihaleye de katılmış ancak o ihale, gelen tekliflerin yetersizliği üzerine iptal edilmişti. İkinci ihaleye ise hiçbir teklif gelmemişti. Hilton Otel’de gerçekleştirilen üçüncü ve son ihaleye Limak- PI Turkey Ortak Girişim Grubu, StrandInvestment, British AmericanTobacco ve CVCI-Doğan-TÜTSAB Ortak Girişim Grubu olmak üzere dört grup teklif verdi. 1.720 milyar dolarlık teklifle BAT şirketine kalan ihale sonucunun, Rekabet Kurulu ve Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca onaylanması ile Tekel’in alkollü içki üretiminden sonra tütün mamulü üretimi de özelleştirilmiş olacak.
İhalede, Tekel ve Tekel’in bağlı ortaklığı Sigara Sanayi’ye ait tütün mamulü üretim işiyle ilgili varlıkların bir bütün halinde satışı için teklif alındı. Satış kapsamında yer alan varlıklar şunlar: Fabrikaların kullanımındaki taşınmazlar, İstanbul, Adana, Ballıca, Bitlis, Malatya ve Tokat sigara fabrikalarının envanter kayıtlarında yer alan makine ve teçhizat, yedek parça, hammadde, yarı mamul ve mamul stoklarıyla sarf malzemesi nitelikli varlıklar, işletme malzemeleri ve üretim faaliyetinde kullanılan tüketim malzemeleri, sigara markaları ve yeni marka başvuruları, Sigara Pazarlama ve Dağıtım başmüdürlüklerinin depolarında ve başmüdürlüklere bağlı satış mağazalarında mevcut tütün mamulü stokları, satış, İstanbul Sigara Fabrikası ve bu fabrikaların kullanımında bulunan taşınmazlarla şirket genel müdürlük binası.
Tekel İşçilerini Bekleyen “Belirsizlik”
Tekel Sigara’nın özleştirilmesine karşı ilk tepkiler, daha önceki örneklerde olduğu gibi yine Tekel işçilerinden geldi. Özelleştirme öncesinde birçok eylem yapmış olan Tekel işçilerinin 19 Şubat’ta Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önünde yaptıkları gösteri polisin şiddet kullanmasıyla sona erdirildi. İşçilerin özelleştirme sonrasındaki ilk tepkisiyse fabrikalara kendilerini kapatmaları oldu. Adana ve Samsun fabrikasındaki işçiler “işyerlerini terk etmeme eylemi”ne başladılar.
Tekel işçilerinin tepkilerinin başlıca nedeni özelleştirme sonrasına ilişkin belirsizlik. Satış sonrasında işçilerle ilgili nasıl bir düzenleme yapılacağı kamuoyu tarafından tam olarak bilinmiyor. Özelleştirme İdaresi Başkanı (ÖİB) Metin Kilci’nin açıklamaları da bu belirsizliği arttırır nitelikteydi. Tekel çalışanlarının özelleştirmeye karşı ‘hassas davrandıklarını’ belirten Kilci, “Çalışanları mağdur etmeyecek bir yaklaşım içinde bu sorunu çözmek için elimizden geleni yapacağını” ifade etti. Kilci, bir gazetecinin “Tekel çalışanlarına bir taahhüdünüz var mı?” sorusunu ise “Hayır, herhangi bir taahhüt yok. Şartname içinde tanımlananın dışında. Ancak Tekel mutlaka yaşayacak, üretim ve faaliyetlerini geliştirecek. Şu ana kadar Tekel’e katkısı olan tüm çalışanların katkısı devam edecek” diyerek cevapladı. Kilci’nin açıklamalarının işçileri tatmin etmediği çok açık.
BAT Global Birleşme ve Satın Almalar Bölümü Direktörü Richard Hodgsonise”Önümüzdeki dönemde çalışan ve sendikalarla konuyu doğrudan görüşeceğiz. Henüz tesisleri görmedik, tesislerin görülmesi, gerekli çalışmaların yapılması gerekiyor. İnsanlarla doğrudan iletişime geçip, görüşülmesi değerlendirme yapılması gerekiyor.”diyerek, işçilerin durumuna ilişkin net bir programları olmadığını ifade ediyordu.
Geçmişteki özelleştirmelerin sonuçlarına bakıldığında, Tekel işçileri için bir “belirsizlik ortamı” olduğunu söylemek aslında oldukça zor. Daha önce yaşanan örneklerde, mevcut kadroların hızla azaltıldığı, sendikasızlaştırmanın ve taşeronlaştırmanın kol kola gittiği, mevcut çalışanlardan bir kısmının giriş-çıkış yapılmak suretiyle daha düşük ücretle çalıştırıldığı, birçok işletmenin üretim faaliyetinin azaltıldığı, tümüyle kapatılan işletmelerin rant elde etmek için üretim dışı faaliyetlere tahsis edildiği gerçeğiyle karşılaştık. Bu kez, sermaye, özelleştirme nedeniyle işsiz kalacak işçiler için bir teselli ikramiyesi hazırlamış durumda: 4-C.
4-C Nedir?
AKP hükümeti, 14.02.2005 tarihinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (c) fıkrası ile 03.05.2004 tarihinde yürürlüğe konulmuş olan “Özelleştirme Uygulamaları Sonucunda İşsiz Kalan ve Bilahare İşsiz Kalacak Olan İşçilerin Diğer Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Geçici Personel Statüsünde İstihdam Edilmelerine İlişkin Esaslar”ı yeniden düzenlemişti.
Bu düzenlemeye göre, istihdam edilecek geçici personele, tahsil dereceleri dikkate alınarak belirlenecek brüt bir aylık ücretler ödenecek; kendilerine bu ücret dışında herhangi ödeme yapılamayacak; sözleşmelerine de tersi yönde hüküm konulamaz. Dahası, bu ücretler kanunda üst sınır olarak belirlenmiştir ve asıl ücret gidecekleri kurumlarca ayrıca belirlenir.
Aynı Bakanlar Kurulu kararına göre, çalışma saatlerinde devlet memurları için tespit edilen çalışma saat ve süreleri dikkate alınmakla birlikte, geçici personel kendisine verilen görevleri çalışma saatlerine bağlı kalmaksızın sonuçlandırmak zorundadır. Normal çalışma saatleri dışında veya tatil günlerinde yapacağı çalışmalar karşılığında herhangi bir ek ücret ödenmez. Geçici personel, istihdam edildiği sürece, dışarıda kazanç getirici başka bir iş yapamaz. Çalıştıkları her ay için azami 1 gün ücretli izin alabilen geçici personelin hizmet sözleşmesinin feshinde, ihbar, kıdem vb. adlar altında herhangi bir tazminat ödenmez. Geçici personelin tip sözleşme örneklerinin Maliye Bakanlığı’na vize ettirilmesi zorunludur. Vize işlemi yapılmadan sözleşme yapılamaz ve herhangi bir ödemede bulunulamaz.
Tekel işçilerinin haklı tepkisinin ardında yatan etmen, kendilerini bekleyen bu “belirsizlik” karşısında güvenli bir işe sahip olma ve kazanılmış haklarını kaybetmeme mücadelesidir. Ancak önceki deneyimlerden hiç bir ders çıkarmadan girişilen bu mücadelenin başarıya ulaşabilmesi hiç de mümkün görünmüyor.
Sendikanın Tepkisi
Yıllardır, siyasi iktidarlarla anlaşarak kamu sektöründe örgütlü olmanın güvencesi altında varlıklarını sürdüren sendikalar ve sendika bürokratları, başlangıçta, özelleştirmelerle birlikte bir anda acımasız piyasa koşullarıyla ve uluslararası sermaye ile karşı karşıya kalmış olmanın şaşkınlığı içinde ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Ancak bu ilk şaşkınlıklarını attıktan sonra sendika bürokratları varlıklarını sürdürme garantisini aldıkları anda işçileri mücadelelerinde yüzüstü bırakmakta adeta birbirleriyle yarışa girdiler. Telekom grevinin sonuçlarını değerlendirdiğimiz 6 Aralık tarihli yazımızda büyük bir “yurtseverlik bilinci” ile özelleştirmelere karşı çıkan sendikanın ilk fırsatta patronlarla nasıl anlaştığını anlattık. Yazımızda vurguladığımız bir başka nokta ise sendikaların bu uzlaşmacı konumunun onları yöneten bürokratların niyetlerinden değil, nesnel süreçlerden kaynaklandığıydı.
Yazımızda şöyle demiştik: “Öncü işçiler, TT grevinin kırılmasının işçilerin kararsızlığından, Haber İş yönetiminin ‘kötü’lüğünden ya da genel olarak sendika bürokrasisinin ‘ihanet’inden kaynaklanmadığını; onun altında, sendikal harekette, son 30 yıldır yaşanan niteliksel bir değişimin yattığını görmek durumundalar. Dahası, bu değişim, yalnızca Türkiye’de yaşanmamakta; dünyanın dört bir yanında, farklı sosyo ekonomik ve sınıfsal dinamiklere sahip ülkelerde, önderliğinin sahip olduğu siyasi görüşten bağımsız biçimde bütün sendikal örgütlerde ve neredeyse eş zamanlı biçimde gözlenmektedir.
“Ulus devletin koruması altında yaşanan ve Keynesçi politikaların uygulandığı ‘ulusal kalkınmacı’ dönemde altın çağlarını yaşamış olan sendikaların ve sendikal mücadele biçimlerinin işçi sınıfının en temel çıkarlarını bile koruyamadığı, işçi sınıfının bütün ülkelerdeki günlük pratiğinde ardı ardına yaşanan başarısızlıklar eliyle sürekli kanıtlanıyor. Geleceğin belirleyici mücadelelerine hazırlanmanın ilk ve en önemli adımı, dünya çapında yaşanan bu değişimin maddi temellerini açığa çıkarmak ve bilimsel olarak çözümlemektir. Kapitalist üretimde son 30 yıldır yaşanan ve ‘küreselleşme’ olarak tanımlanan köklü değişimlerin bilimsel çözümlemesi üzerine kurulu bir mücadele stratejisi ve ona uygun yeni örgütsel modeller geliştirme görevi de öncelikle işçi sınıfının Marksist öncülerine düşüyor.” (http://test.toplumsalesitlik.org/tr/perspektif/telekom-grevinde-beklenen-sonuc-haber-is-burokratlari-iscileri-satti)
Tekel işçilerinin mücadelesinin geleceğinin de Telekom işçilerininkinden farklı olmayacağını görmek, Marksistler için bir kehanet olmasa gerek. Tek-Gıda-İş bir yandan “işyerlerini terk etmeme” eylemi yapıyor; ancak şu açıklamayı yapmaktan da geri durmuyor: “Bugün (25 Şubat 2008) itibarıyla, Yaprak Tütün işyerleri ile Başmüdürlüklerde çalışan üyelerimiz, normal çalışma düzenine dönmüş bulunmaktadırlar. Sigara Fabrikaları’ndaki eylemlerimiz ise üretimi de sürdürerek, kesintisiz olarak devam etmektedir.” Sendikanın bu tutumu bile mücadelenin geleceği açısından bize yeterli veri sunmakta.
Ufku ulusal pazar ve “korumacı” ulus devletle sınırlı küçük burjuva solcuları, Tekel işçilerinin sıradan bir eylemini “devrim provası” gibi gösteren olağanüstü bir gözlüğe sahip oldukları için, sendika bürokrasilerine yağcılık yapmayı sürdürecek; bizim bu düşüncemizi de işçi sınıfı içinde karamsar duygular yerleştirmekle suçlayacaktır. Oysa devrimci olan sadece gerçektir. Marksistlerin görevi de işçileri küçük burjuvazinin sandığında bol miktarda bulunan hayallerle kandırmak ya da ona bayağı övgüler yağdırmak değil; ona gerçekleri, her zaman gerçekleri aktarmaktır. Kendi günü birlik çıkarları uğruna işçi sınıfından gerçekleri saklamak, onu uzun dönemde çok daha büyük hüsrana terk etmekten başka bir şey değildir. Bu yol Marksistlerden uzak dursun!