Gelecek sosyalizmdedir

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), 4 Mayıs Cumartesi günü, 2019 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nı düzenledi. Bu, dünya Troçkist hareketi DEUK tarafından düzenlenen altıncı çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’ydı. Toplantıda, dünya partisinden ve onun dünyanın dört bir yanındaki şubeleri ile sempatizan örgütlerinden önde gelen 12 üye, kapitalizmin dünya krizinin ve uluslararası işçi sınıfı mücadelelerinin çeşitli yönleri üzerine konuşmalar yaptılar.

Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS), toplantıda yapılan konuşmaların metinlerini yayınlıyor. Aşağıda, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) Ulusal Sekreteri Joseph Kishore’un konuşması yer alıyor. WSWS’nin uluslararası yayın kurulu başkanı ve Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) ulusal başkanı David North’un açılış raporunu buradan okuyabilirsiniz.

Bu, çok önemli ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından düzenlenen diğer Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantılarında olduğu gibi, bir dünya etkinliği. Bugün, Avustralya’dan, Fransa’dan, Amerika Birleşik Devletleri’nden, Britanya’dan, Sri Lanka’dan, Yeni Zelanda’dan, Peru’dan, Hollanda’dan, Türkiye’den, Polonya’dan, Kosta Rika’dan ve daha birçok yerden katılımcılarımız var. ABD’nin üstünde, 30.000 fit yükseklikte katıldığını söyleyen bir dinleyicimiz bile var.

Bugün sunulan raporlar, uluslararası işçi sınıfı içinde kitlesel bir sosyalist hareketin inşası için güçlü bir temel sağlamaktadır.

Gelecek sosyalizmdedir. Egemen sınıf, yaklaşan toplumsal sarsıntılardan; serbest yatırım fonu müdürü Raymond Dalio’nun belirttiği gibi, “bir tür devrim”den dehşete kapılıyor. Bugünkü konuşmalar, egemen sınıfın kendi toplumsal sistemini korumak amacıyla verdiği tepkileri değerlendirdi: aşırı sağın yükseltilmesi, faşizmin canlandırılması, otoriter yönetim biçimlerine dönüş, demokratik haklara yönelik saldırı ki Julian Assange’ın kurban edilmesi ve zulüm görmesi de buna dahildir.

Konuşmalar, bununla beraber, ileriye giden farklı bir yolu gösteren kuvvetli bir toplumsal gücün var olduğunu da açıkladılar: uluslararası işçi sınıfı. En önemli mücadelelerin bir kısmı ele alındı: Fransa, Cezayir, Çin, Almanya, Belçika, Polonya, Portekiz, İsrail, İran, Mısır, Tunus, Güney Afrika, Sri Lanka, Hindistan, Yeni Zelanda, Sudan, Meksika ve elbette ABD.

Sosyalizme giderek artan bir ilgi söz konusu. 1930’lardan beri, halk kitleleri arasında, tüm toplumsal ve ekonomik sisteme karşı böylesine yaygın bir kuvvetli tepki olmamıştır.

Bu iki süreç, kuvvetli nesnel güçler eliyle yönlendirilmektedir. Sovyetler Birliği –Troçkist hareketin uzun süre önce öngördüğü gibi– dağıtıldığı zaman, kapitalizmin ideologları, tarihin sonunu ilan etmişlerdi. Bürokratik aygıtın yeni bir oligarşiye dönüşmesi, önceden Stalinizme doğru yönelmiş olan “sol” ve sahte sol akademik çevre içinde, bırakın Marksizmi, toplumsal ilişkilerin dönüştürülmesine yönelik her türlü bağlılığı terk etmenin bir fırsatı olarak değerlendirildi.

Ortak görüş, SSCB’nin çöküşünün kapitalizmin zaferi anlamına geldiği idi. 20. yüzyılda insanlığın başına bela olan büyük sorunlar, güya geçmişte kalmıştı.

Bu teorilerin ne kadar yanlış olduğu ortaya çıkmış durumda.

Demokrasinin canlanması yerine, faşizmin canlanması ile karşı karşıyayız. Bir barış dönemi yerine, çeyrek yüzyıldır sonu gelmeyen bir savaş var. Toplumsal ve ekonomik ilerleme yerine, toplumsal ve ekonomik çürüme ile kriz var.

Ve tabii, burada, Amerika Birleşik Devletleri’nde Trump var.

Trump yönetimi, eski Başkan Yardımcısı ve yeni başkan adayı Joe Biden’ın belirttiği gibi “zamandaki istisnai bir an” değildir. Troçki’nin sözleriyle, “kapitalist toplum,” Trump yönetiminde, “sindirilmemiş barbarlığını kusarak çıkarıyor.”

Amerikan egemen sınıfının bütün suçları açığa çıkmış durumda. “Terörle mücadele”de bir milyondan fazla insan öldürüldü; işkenceler, Guantanamo Körfezi, yasadışı örtülü iadeler, suikastlar… Ekonomi alanında, sonsuz mali spekülasyon, toplumsal eşitsizliğin akıl almaz seviyelere yükselmesi; üç kişinin, halkın alttaki yarısından, yani 160 milyon insandan daha fazla servete sahip olduğu bir toplum.

Peki ya Demokratik Parti? Onlar da aynı hastalığın farklı bir dışavurumu. Trump’a yönelik muhalefetlerini, mümkün olan en sağcı temele yerleştirmiş durumdalar. Joseph McCarthy ve Amerikan komünizm karşıtlığı dönemi ile ilişkili gerici anlatı, Demokratik Parti ile CIA’in Rusya karşıtı kampanyası biçiminde hortlatıldı. Hillary Clinton, Rusya tarafından “Seçimlerimiz lekelendi, demokrasimiz saldırıya uğradı, egemenliğimiz ve güvenliğimiz ihlal edildi,” diye buyuruyor.

Bayan Clinton’a göre seçimler şirket parasıyla lekelenmemiş. Demokrasi CIA’in, FBI’ın ve NSA’in saldırısına uğramamış. Onun kaygısı ordu içindeki faşistler de değil. Hayır, hep şu alçak Ruslar! Bu, en hafif deyimle, kendine hizmet eden bir anlatıdır.

Bu Wall Street ve CIA partisinin muhalefetinin sağcı karakteri, onun Julian Assange’a yönelik tavrında özetlenmektedir.

Demokratlar ve onların medyadaki müttefikleri, bu cesur gazeteciye yönelik zulmü onaylamakla kalmıyor; Clinton’ın Wall Street bankaları ile yozlaşmış ilişkilerini açığa vuran Demokratik Parti e-postalarının sızdırılmasından sorumlu tuttukları WikiLeaks’e karşı suçlamaya da önderlik ediyorlar.

Assange’ın Ekvador büyükelçiliğinden zorla çıkarılması, medya için bir kınama değil alay konusuydu. Devletin böylesine korkunç bir muameleye tabi tuttuğu Julian Assange’ın kötü durumunun, sohbet programlarında alay konusu olduğunu gerçekten hayal edebiliyor musunuz? Hayal etmenize gerek yok; günümüz Amerika’sının gerçekliği budur.

Bu rezilliğe katılan herkes, kendisine asla temizlenemeyecek bir kara leke sürmüştür.

Assange aleyhine ifade vermeyi reddetme gibi bağışlanmaz bir günah işlemekten hapiste çürüyen Chelsea Manning’in durumu da sadece görmezden geliniyor.

Tüm bunların altında, çok büyük bir korku var; bir toplumsal muhalefet korkusu, bir işçi sınıfı korkusu, servetlerinin ve ayrıcalıklarının üzerinde yükseldiği sistemin yıkılmak üzere olduğu korkusu. Bu, Demokratların ve onların CIA’deki destekçilerinin, ABD içindeki bölünmelerin, malum ifadeyle, “nifak tohumları eken” Rusların eseri olduğu biçimindeki saçma teorilerini açıklamaktadır.

Sanki modern tarihteki en eşitsiz toplumda nifak tohumları ekmek gerekliymiş gibi! Toplumsal altüst oluşun nesnel koşulları kapitalizm tarafından ekilmekle kalınmamış; aynı zamanda olgunlaşmış ve biraz çürümeye başlamış meyveler üretmiştir.

Önceki 1 Mayıs’ta, Amerikan işçi sınıfından, dünya politikasının uyuyan devi olarak söz etmiştik. Bu dev, dünyanın dört bir yanındaki işçilerle birlikte uyanmaya başlıyor. ABD’de 2018’de greve giden işçi sayısı, 32 yılın en yüksek seviyesindeydi; bunu, büyük ölçüde, devlet okulu öğretmenlerinin 2019’da devam eden grevleri ileri taşımıştı.

İşçiler, tavizleri zorla kabul ettirmek için onlarca yıldır sınıf mücadelesini bastırmaya çalışmış olan sendikaların boyunduruğundan kurtulmaya başlıyorlar. Bir sendika avukatının geçtiğimiz yıl Yüksek Mahkeme önündeki ölümsüz sözcükleriyle, “Sendikal güvenlik, grev yapmamanın karşılığıdır.” Söz konusu olan işçilerin güvenliği değil; bu örgütleri kontrol eden ve gelirleri onları nüfusun tepedeki yüzde beşinin, hatta yüzde birinin içine yerleştiren sendika yöneticilerinin mali güvenliğidir.

Birleşik Otomotiv İşçileri (UAW) sendikasını saran yolsuzluk skandalı, otomotiv işçileri ve işçi sınıfının bütün kesimleri açısından, yalnızca, sendika yöneticilerinin, şirketlerin polis gücü olarak hizmet ederken, şirket yönetiminin bordrosunda yer aldığı ve görevlerinin şirketlere istikrarlı ucuz emek arzı sağlamak olduğu gerçeğini doğrulamıştır.

Geçtiğimiz yılki en önemli toplumsal mücadelelerde (ABD’deki öğretmenlerin grevleri, Fransa’daki “sarı yelek” protestoları, Meksika’daki Matamoros grevi, Sri Lanka’daki çay plantasyonu işçilerinin mücadeleleri), ayırt edici özellik, bu mücadelelerin kapitalizm yanlısı, ulusalcı “sendikalar”a muhalefet içinde ortaya çıkması ve gelişmesidir. ABD’de, işçilerin, SEP’in bir taban komiteleri güç birliği oluşturma mücadelesine desteği giderek büyüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ve dünya genelindeki işçi mücadelelerinin nesnel dürtüsü, siyasi bir genel grev yönündedir. Bu ise, işçi sınıfının tüm kesimlerini iktidar uğruna ve kapitalist sisteme karşı mücadelede bir araya getirecek yeni örgütlenmelerin, tabandan fabrika ve işyeri komitelerinin oluşturulmasını gerektirmektedir.

Sınıf mücadelesinin gelişimi, yalnızca ilk aşamalarındadır. ABD’de ve dünya genelinde, en kritik görev, devrimci bir önderliğin inşasıdır. David North’un toplantıyı açarken vurguladığı gibi, kapitalizmin çelişkileri, yeni ve kitlesel bir işçi sınıfı hareketinin koşullarını yaratıyor. Hareketimizin siyasi pratiği, sınıf mücadelesinin nesnel hareketi ile gitgide daha çok kesişiyor. Dördüncü Enternasyonal’in görevi, dünyayı sadece yorumlamak değil; bu kavrayış temelinde değiştirmektir.

Bu, işçi sınıfı içinde gerçek sosyalist politika uğruna amansız bir mücadele demektir. Egemen sınıf, büyüyen toplumsal huzursuzluk koşullarında, muhalefeti yönlendirmek, onu kabul edilebilir sınırlar içinde kontrol altına almak için güvenlik vanalarını, siyasi mekanizmaları öne sürüyor. Bunlardan biri, Bernie Sanders’tır. Onun rolü, savaş kışkırtıcısı bir partiye asla uygulamaya niyeti olmadığı ince bir sosyal reform maskesi takmaktır. ABD’deki Alexandria Ocasio-Cortez’ler ve uluslararası alandaki Jeremy Corbyn’ler, Yunanistan’daki sahte sol Syriza, İspanya’daki Podemos, Almanya’daki Sol Parti; hepsi aynı rolü oynamaktadır.

Chris yoldaş, Corbyn’in, Assange’ın Britanya’daki kötü durumu hakkındaki korkakça sessizliğine dikkat çekmişti. Bu, ABD’de Sanders tarafından tekrarlandı. Sanders, ertesi gün, Dünya Basın Özgürlüğü Günü nedeniyle, Twitter’da, unutulmaz bir ikiyüzlülükle şöyle yazdı: “Gazeteciler, yaptıkları işten dolayı yaşamları için asla korkmamalılar.” O, Assange hakkında hiçbir şey söylemedi.

Onlar sosyalizmden söz ettiklerinde, ona, kapitalist devletin mevcut siyasi kurumlarına yönelik herhangi bir meydan okuma olmadan, ekonomik yaşamı kökten yeniden düzenlemeden ve emperyalizme hiçbir şekilde karşı çıkmadan ulaşılabileceğini iddia ediyorlar.

Sosyalist Eşitlik Partisi, gerçek sosyalizmin toplumsal eşitlik ilkesine dayandığı konusunda ısrar etmektedir. Zenginlerin işçi sınıfının sömürülmesi ve yoksullaştırılması yoluyla tekeli altına aldığı devasa servete el konulmalı ve bu servet toplumsal gereksinimlerin karşılanmasına yönlendirilmedir.

Sosyalizm, bütün ülkelerdeki işçilerin aynı toplumsal çıkarlara ve aynı sınıf düşmanlarına sahip olduğu ilkesi temelinde, uluslararasıdır. Bizler, egemen sınıfın işçileri kendi aralarında bölmek; göçmenlere ve sığınmacılara yönelik iğrenç zulmü meşrulaştırmak için teşvik ettiği zehirli milliyetçiliği reddediyoruz.

Sosyalizm, dünyayı nükleer bir felakete sürüklemekle tehdit eden emperyalist savaşa karşı mücadeleden ayrılamaz. Sosyalist hareket, Julian Assange’ı, Chelsea Manning’i ve emperyalist savaşa ve kapitalist seçkinlerin politikalarına karşı çıktıkları için kurban edilen herkesi savunma ve özgürleştirme kampanyasını yoğunlaştıracaktır.

Gerçek sosyalizm, dünya nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının çıkarlarına dayanmaktadır. Sınıf mücadelesinin yükselişi, üst orta sınıfın ayrıcalıklı temsilcilerinin, kimlik politikası ve postmodernizm pazarlamacılarının, işçi sınıfının öldüğü ve artık devrimci bir güç olmadığı; modern toplumdaki temel bölünmelerin sınıfsal bölünmeler değil ama ırk ya da toplumsal cinsiyet bölünmeleri olduğu biçimindeki tüm gerici teorilerini çürütmüştür.

Ve gerçek sosyalizm devrimcidir. Bizler, egemen sınıfın izin vermeyeceği ılımlı reformlar değil, dev bankalar ve şirketler üzerinde demokratik denetim kurulması yoluyla kapitalist mülkiyet ilişkilerinin yıkılmasını, yani devrim öneriyoruz.

Dördüncü Enternasyonal, Lenin ile birlikte Rus Devrimi’ne önderlik eden Lev Troçki tarafından seksen bir yıl önce kurulmasından bu yana, Stalinizme, Sosyal Demokrasiye ve Marksizme yönelik tüm çarpıtmalara karşı devrimci sosyalist enternasyonalizm uğruna mücadele etmiştir. Dünyanın dört bir yanındaki Sosyalist Eşitlik Partilerinden oluşan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nde cisimleşen Troçkizm, günümüzün sosyalizmidir.

Bugün bu toplantıya katılan herkesi, DEUK’a katılıp onu inşa etmeye çağırıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir