Geçtiğimiz Eylül ayının ortasında, Cengiz-Mapa-Limak-Kolin-Kalyon inşaat şirketlerinin ortaklığındaki İstanbul Grand Airport’un (İGA) üstlendiği 3. Havaalanı (“İstanbul Havalimanı”) şantiyesinde yaşanan iş cinayetlerine ve kötü çalışma koşullarına karşı eylem yaptıkları için, haklarında, “İş ve çalışma hürriyetinin ihlali”, “Görevi yaptırmamak için direnme”, “Kamu malına zarar verme”, “Toplantı ve yürüyüşlere silah benzeri [kazma, kürek!] aletlerle katılma” suçlamasıyla dava açılan 31’i tutuklu 61 işçi ve sendikacının yargılandığı davada, 5 Aralık Çarşamba günü karar açıklandı.
Tutuklu inşaat işçilerinin şahsında bir bütün olarak işçi sınıfının gözünü korkutma amacıyla baştan sona düzmece ve hukuk dışı bir temelde oluşturulan bu siyasi güdümlü davayı gören Gaziosmanpaşa 14. Asliye Ceza Mahkemesi, tutuklu olarak yargılanan 31 kişiden Serhat Bilici hariç diğer işçilerin adli kontrol şartı ile tahliyesine karar verdi. Mahkeme, 78 gündür tutuklu olan işçilerden Bilici için, SEGBİS sistemi ile davaya bağlanmadığı ve ifadesinin alınmadığı için tutukluluğunun devamına karar verirken, davayı 20 Mart 2019’a erteledi.
Yaklaşık 36.000 işçinin çalıştığı ve toplamda 250.000 dolayında işçinin çalışma koşulları nedeni ile işe giriş-çıkış yaptığı 3. Havaalanı inşaatında çalışan binlerce işçi, Eylül ayının ortasında, iş kazalarına, ağır ve baskıcı çalışma koşullarına ve en temel haklarının ihlal edilmesine karşı iş bırakmıştı. Bu meşru protestonun ardından hem inşaat işçilerine hem de bir bütün olarak işçi sınıfına bir gözdağı verme amacıyla, gece yarısı şantiyede işçi koğuşlarına gaz bombası ve TOMA’larla yapılan polis-jandarma operasyonuyla yüzlerce işçi gözaltına alınmıştı.
Hükümetin son derece bilinçli olarak yaptığı bu saldırıyı, aralarında İnşaat-İş yöneticilerinin ve Dev Yapı-İş başkanının da bulunduğu 31 işçinin tutuklanması izlemişti.
5 Aralık tarihindeki duruşma gününde polis adliye önünde olağanüstü güvenlik önlemleri alırken, mahkeme salonunun küçük olması nedeni ile duruşma adliyenin personel yemekhanesinde yapıldı. 51 avukatın izlediği duruşmayı tutuklu işçilerin ailelerinden sadece birer kişinin izlemesine izin verildi. Duruşma salonuna alınmayan gazeteciler ise daha sonra avukatların itirazları sonucunda kimlik bilgileri alındıktan sonra salona alındı.
Jandarmanın işçiler üzerindeki baskısının duruşma salonunda da sürdüğü açıkça görülürken, işçi yakınları, jandarmanın kendilerini kafa sallayarak ve silah göstererek tehdit ettiğini söyledi. Sanıkların itirazları ve avukatların silah ile duruşma salonuna girilemeyeceğini, silahlı jandarmaların dışarı çıkartılması gerektiği üzerine itirazları sonucunda silahlı jandarmalar salon dışına çıkarıldı.
Avukatların savunmalarından sonra söz alan işçiler gözaltında şiddet gördüklerini, ifadelerini jandarma baskısı altında imzaladıklarını, çalışma ve yaşam koşullarına protesto ettiklerini ancak jandarma ve polisin kendilerini zorla gözaltına aldıklarını söylediler.
İktidarın 3. Havaalanı işçilerine yönelik şiddeti ve bu şiddeti tüm medya araçları ile toplumun tüm kesimlerine yansıtması son derece bilinçli bir politikanın ifadesidir. İşçilerin insanca yaşam ve çalışma koşulları talebinin, gece yarısı gaz bombaları ve TOMA’lar eşliğinde, yüzlerce polis ve jandarma kuvvetinin açıkça şiddet kullanmasıyla bastırılması, 600’ü karakolda olmak üzere 3 bin dolayında işçinin şirketin-jandarmanın gözaltından geçirilmesi, iktidarın işçi sınıfından korkusunun göstergesidir.
AKP hükümetinin işçi sınıfı üzerinde estirdiği baskı ve başvurduğu polis devleti yöntemleri, önümüzdeki dönemde patlayacak olan işçi mücadelelerine nasıl karşılık verileceğini göstermektedir. Hükümetin krizin tüm bedelini işçi sınıfının sırtına yükleme ve işçilerden gelecek her türlü muhalefeti şiddetle bastırma kararlılığı, kaçınılmaz olarak işçi sınıfının artan muhalefeti ile karşılaşacaktır. Erdoğan hükümeti, ekonomik durum, Türk Lirası’nın değer kaybı, yükselen enflasyon, iflas eden şirketlerin ve işten çıkarma dalgasının yol açtığı genel işsizliğin sınıfsal gerilimleri şiddetlendirdiğinin bilincindedir ve işçi sınıfından gelecek kitlesel bir muhalefetten çok ciddi olarak kaygılanmaktadır.
TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Fabrikası’nda işten çıkarılan işçilerin fabrika önünde 30 gündür süren direnişleri, 22 Kasım’dan beri Ankara Mamak’taki TOKİ 2. Etap inşaatında çalışan ve ücretlerini alamadıkları için eyleme başlayan işçilerin eylemleri, İzmir’in Torbalı ilçesinde, belediye hizmet binası inşaatında çalışan 200 taşeron işçinin ücretlerini alamamaları nedeni ile iş bırakmaları ve basına yansımayan diğer işçi eylemleri, yaklaşan fırtınanın işaretini vermektedir.
Türkiye’deki işçi mücadeleleri ve havaalanı inşaatı işçilerinin eylemleri, son dönemde başta ABD ve Fransa olmak üzere, dünya çapında yükselen sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak gelişmektedir. 2018’de dünyanın dört bir yanında yükselişe geçen sınıf mücadeleleri, işçilerin en temel haklarını savunmak için verdikleri mücadelelerin bile hızla siyasallaşmasının karşısında devlet güçlerini bulacağını ve işçilerin eylemleri nedeniyle organize devlet baskısına uğrayacağını açıkça göstermektedir.
Bu yüzden, tutuklu işçilerin tahliye edilmesi hiç kimseyi yanılgıya düşürmemelidir. Metal grevlerinden sonra son yılların en büyük işçi direnişinin ardından 30’dan fazla işçinin tutuklanması, işçi sınıfına yönelik açık bir uyarı olarak görülmelidir.
Bu durum, işçi sınıfının, egemen sınıfın siyasi stratejisinin ve örgütlülüğünün karşısına kendi uluslararası devrimci sosyalist stratejisi ve örgütlülüğü ile çıkmasının ne kadar acil bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır.
Konuyla ilgili yazılar:
