Yaprak Tütün İşletmeleri’nde çalışan çok sayıda işçi, 12 bin Tekel işçisini temsilen, fabrikalarının kapatılmaması ve sözleşmeli personel (4-c) uygulamasına karşı Ankara’da, AKP Genel Merkezi önünde toplandı. Özlük haklarıyla birlikte başka kurumlara nakillerini isteyen işçiler, talepleri kabul edilene kadar Ankara’da kalacaklarını açıkladılar.
İki yıl önce alınan işyerlerinin kapatılması kararına karşı, hükümet ile görüşme dışında hiç bir şey yapmayan Türk-İş bürokrasisi, Türk-İş Genel Sekreteri ve Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel’in ağzından yaptığı açıklamada, “Tekel işçisinin özelleştirme değil kapatılma mağduru” olduğunu açıklıyor ve “özelleştirme mağduru gibi gösterilerek, sefalet ücretine, 4-c statüsüne mahkum edilmesi kabul edilmeyecektir” diyor. Bir başına bu açıklama bile, Türk İş bürokrasisinin özelleştirmeler sürecindeki işbirlikçi rolünü savunma güdüsünün ifadesidir. Onbinlerce işçinin 4-c kapsamında düşük ücretle ve sendikasız çalıştırılmasının önünü açmış olan Türk İş’in şimdi bu lafları etmesi, tam bir iki yüzlülük ifadesidir.
Sendika bürokratları, eylem yapan Tekel işçilerini bir kez daha kullanmanın; onların sırtından hükümetle yeni pazarlıklar yapmanın hesabı içindedir. Tekel işçilerinin eylemini kullanmak için apar topar AKP Genel Merkezi önüne koşanlar, elbette sendika bürokrasisi ile sınırlı değildi. CHP’li ve diğer burjuva politikacılar da, iktidarı “yıpratmak” için bu fırsattan yararlanmak üzere harekete geçtiler ve ellerinde simit şov yaptılar.
Son yirmi yıla damgasını vuran özelleştirme dalgasında madenlerin, SEKA’nın, Tekel’in ve birçok başka işyerinin sermayeye peşkeş çekilmesinde ve onbinlerce işçinin işsizliğe ve azgın kapitalist sömürüye mahkum edilmesinde belirleyici rol oynayan bu burjuvalar, bir kez daha, harekete geçen işçilerin sırtından ellerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Ankara’daki Tekel işçilerinin sırtından pirim yapmaya çalışan bu asalakların, onları ilk fırsatta satacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalı. Dahası, Ankara’daki onbini aşkın işçinin, sınıf kardeşlerinin eylemli desteğinin olmaması durumunda, belki küçük bir ödünle ama ciddi ve kalıcı bir kazanım elde edemeden geri döneceğini söylemek için de, olağanüstü yeteneklere sahip olmak gerekmiyor. Kaldı ki, Ankara’daki eylemci Tekel işçilerinin özlük haklarını koruma yönünde elde edeceği bir kazanım bile, aynı çeşitli sektörlerde yaşanan önceki örneklerde olduğu gibi, yalnızca onlarla sınırlı olacak; hem benzer konumda hak kaybeden onbinlerce işçi için pek bir anlam ifade etmeyecek hem de kalıcı olmayıp zaman içinde eritilecektir.
Tekel işçilerinin Ankara eyleminin başarısı, başta 4-c statüsüne mahkum edilenler olmak üzere, işsizlik/açlık ya da sefalet ücretiyle güvencesiz çalışma ikilemine hapsedilen bütün işçiler için bir hareket noktası haline getirilmesiyle mümkündür. Bunun için de, bütün işkollarındaki çalışanların bir eylemli dayanışma ve ortak talepler etrafında mücadele hattı oluşturması gerekir. Onyılların deneyimi, böyle bir mücadele hattının sendika bürokrasileri ve reformist önderlikler eliyle yaratılamayacağını; sermayenin saldırılarına karşı mücadelenin yalnızca, sermayenin egemenliğine son vermeyi hedefleyen sosyalist bir perspektifle mümkün olabileceğini fazlasıyla kanıtlamıştır.