Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 3. yılında ülkenin farklı yerlerinde düzenlenen etkinliklerle anıldı. 2 yıldır olduğu gibi bu yıl da 19 Ocak’ta binlerce kişi, soğuğa ve yağan kara aldırış etmeden İstanbul-Şişli’de, Hrant’ın vurulup düştüğü yer olan Agos gazetesi önünde bir araya geldi. Gazetenin önü, anmanın başlayacağı saat olan 14.30’dan çok önce dolmuştu. Hrant’ın ailesi, arkadaşları ve dostları, çeşitli siyasi parti ve çevrelerden yüzlerce insan, bu faili faşist cinayetin üstünün örtülmesine karşı olan binler tek ses olarak haykırdı: Katili tanıyoruz, adalet istiyoruz!
Anma süresince Ermenice ve Türkçe şarkılar-türküler alandaki kalabalığın da katılımıyla birlikte söylendi. Saat 15.00’i gösterdiğinde Hrant için 1 dakikalık saygı duruşuna geçildi, bu sırada alandaki hoparlörlerden onun sesi yankılanıyordu.
Saygı duruşunun ardından Hrant’ın eşi Rakel Dink söz aldı, cinayetten bu yana yaşadıkları süreci anlattı. Ardından yönetmen ve oyuncu Sırrı Süreyya Önder yaşanan sürece duyduğu öfkeyi yansıtan bir konuşma yaptı. Ama anmanın en çarpıcı yanı daha önce konuşma yapmayan Arat Dink’in söyledikleri idi. Oldukça açık ve sade bir dille yaptığı konuşma, kitleyi hem duygulandırdı hem de herkesin gözü önünde yaşanan çarpıklıklara duyulan hıncı arttırdı. O, konuşmasında özellikle hukuk sürecinde yaşadıkları saldırıları ve adaletsizliği teşhir etti. “Bu ülkenin adaletine güvenmiyorum” dedi. Asıl sorumluların bilindiğini fakat bunların gizlendiğini ifade etti. Türkiye’de yaşayan Müslüman olmayan azınlıkları hedef alan Kafes Eylem Planı’nında geçen “Hrant Dink operasyonu” tabirini hatırlattı ve ekledi; “Biz bu ülkede yüzde 20’ydik, bugün binde bir bile değiliz. Yüz yıl önce avdık şimdi yem olmuşuz.” Ayrıca cinayeti unutturmamak ve asıl suçluların ortaya çıkarılması için verdikleri mücadelede, kendilerini yalnız bırakmayan kalabalıkların umudunu arttırdığını da belirtti. Arat Dink’in konuşması sık sık “Katil devlet hesap verecek”, “Faşizme inat, kardeşimsin Hrant”, “Ya hep beraber, ya hiç birimiz”, “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” sloganları ile kesildi. Bu sloganlar anma boyunca sık sık tekrarlandı.
Ayrıca Agos gazetesinin hemen karşısında yer alan CHP ilçe binası işaret edilerek hep bir ağızdan “İşte burası faşist yuvası” sloganı atıldı. Yapılan konuşmalarda ve atılan sloganlarda, vurgu, devlet içerisindeki ırkçı-faşist örgütlenmeye, egemenler eliyle toplumun damarlarına sürekli olarak enjekte edelin milliyetçi zehre, linç kültürüne ve ötekileştirme eğilimine karşı mücadeleyi yükseltmenin gerekliliğine yapıldı. Anma etkinliği saat 15.30 gibi sonlandırıldı ve kitlesel biçimde Taksim’e yürüyen kalabalık daha sonra dağıldı. Aynı günün akşamı da yine Taksim’de ‘Bir Bebekten Katil Yaratan Karanlıklara Karşı’ ana sloganı ile meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirildi.
Cinayetin Üzeri Örtülüyor
Hrant Dink bu topraklarda yaşayan bir Ermeni aydınıydı. Bu topraklarda yaşama inadı bile başlı başına bir cinayet sebebi iken o bununla yetinmeyip düşünüyor, yazıyor ve iki halk arasında egemenler eliyle yaratılan sorunlara çözüm üretmeye çalışıyordu. Yazdıklarından ve söylediklerinden ötürü TCK’nın 301. maddesinden (Türklüğü aşağılamak) yargılandı. Irkçı-faşist güruh tarafından hedef gösterildi. Şimdi arkasından timsah gözyaşı döken bazı medya organları tarafından vatan haini ilan edildi, yalnızlaştırılmaya çalışıldı. Bu rağmen hukuk mücadelesini sonuna kadar götürmekte kararlı davrandı ve onun onurlu tavrı hayatına maloldu. 19 Ocak 2007’de çalıştığı gazeteden çıktığı sırada kimler tarafından kullanıldığı daha sonra ortaya çıkan faşist bir maşa tarafından arkasından vurularak öldürüldü.
Katledilişinin ardından yaşananlarsa burjuva adalet mekanizmasının rezilliğini daha önceki birçok örnekte olduğu gibi gözler önüne serdi. Cinayeti işleyen maşa tespit edildi ve yakalandı, arkasından götürüldüğü karakolda Türk Bayrağı ile hatıra fotoğrafı çekildi. Azmettirici olarak tutuklanan iki kişi, cinayetin asıl planlayıcılarına, asıl azmettiricilerine ilişilmesin diye ağabeyleri tarafından kurban edildi.
Bu küçük kasapların, yargılandıkları mahkemelerde Hrant’ın ailesine ve avukatlarına saldırmalarına, hakaret etmelerine, onları taciz etmelerine göz yumuldu. Dava sürecinde ortaya çıkan belgeler emniyetin, jandarmanın ve istihbaratın cinayetin işleneceğini bildiğini ve buna göz yumarak fiili işbirliği yaptığını kesinleştirdi. Buna rağmen davanın büyük kasaplara uzanmaması için azami çaba sarf ediliyor, asıl faillerin ortaya çıkması engelleniyor. Cinayete göz yuman “yetkililer” başka illerde de olsa hala görevlerinin başındalar.
Faşist cinayetlerin, katliamların gerçek sorumlularının gizlenmesi, kollanması bir devlet geleneği olmayı sürdürüyor. Hrant Dink’in oğlu Arat, yargıya güvenmediği ifade etmişti. Yaşananlar ışığında görülüyor ki, güvenmesi için de hiçbir neden bulunmuyor. Egemenler yaşanan cinayetleri, katliamları unutturmanın peşinde, biz ise unutturmamak için elimizden geleni yapacağız. Gerçek sorumlular hak ettikleri cezayı alana kadar, egemenlerin kanlı tarihinin hesabı sorulana kadar bu sürecin takipçisi olacağız. Burjuva kurumların rezilliğini teşhir edeceğiz. Etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel, kültürel her türlü baskının, her türlü ezme ezilme ilişkisinin sınıflı toplumlar eliyle yaratılan maddi temellerini işaret ederek bunların ortadan kalkmasını mümkün kılacak tek ve gerçek çözümün sosyalizmde olduğunu usanmadan haykıracağız.