Suriyeli göçmenlere yönelik ırkçı ve milliyetçi saldırılar artıyor. Geçtiğimiz hafta Gaziantep’te gerçekleşen linç kampanyasının ardından, birkaç gün önce, Hatay’da yeni bir pogrom girişimi yaşandı.
Hatay’daki son girişim, Suriyeli göçmenlerin yoğun olduğu Cumhuriyet ve Barbaros mahallelerinde meydana geldi. 15 yaşındaki bir Suriyeli’nin, 8 yaşındaki bir çocuğa tecavüz ettiği iddiası üzerine toplanan bir grup faşist, Suriyelilerin dükkanlarına yöneldi ama polis tarafından dağıtıldı. Yapılan muayenede çocuğun cinsel istismara maruz kalmadığı ortaya çıktı.
Valilikten yapılan yazılı açıklama, iktidarın Suriyeli göçmenlere yönelik saldırılara nasıl hoşgörülü yaklaştığının göstergesiydi: “Gözlem altına alınan B.S. isimli çocuk adli makamlara sevk edilmiş olup, konu ile ilgili adli süreç devam etmektedir. Bu vesile ile vatandaşlarımızı, ilimizde insani gerekçelerle geçici olarak bulunan Suriyelilere karşı kışkırtmak isteyen kişi ve grupların varlığı gözlenmiştir… vatandaşlarımızın sağduyulu hareket etmeleri tavsiyeye değer bulunmuştur.”
Hükümet, 22 Ağustos Cuma günü aldığı bir kararla, saldırıya uğrayan Suriyeli göçmenlerin değil ama saldırganların arkasında durduğunu gösterdi: “Kamu güvenliğini bozan Suriyeli sınırdışı edilecek”. Bu, aslında yeni değil. İçişleri Bakanlığının bu yönde bir çalışma içinde olduğu, Ağustos ayı başında basında yeralmıştı.
Suriyeli göçmenler, yaklaşık bir hafta önce, Gaziantep’te de yabancı düşmanı bir güruhun saldırılarına hedef olmuştu. Medyada yer alan haberlere göre, olaylar, Suriyeli bir göçmenin ev sahibini öldürmesinin ardından başlamış; faşist gruplar, 4 gün boyunca, parklarda ve sokaklarda yaşayan Suriyelilere bıçak ve sopalarla saldırmış, Suriye plakalı araçları yakmıştı. Gaziantep’teki saldırılarda 10 Suriyeli yaralandı. Yapılan araştırma sonucunda, öldürülen ev sahibinin Suriyeli bir kadına tecavüz ettiği ortaya çıkarken, göçmenlere yönelik linç girişiminin faillerinden hiçbiri tutuklanmadı. Gaziantep, Türkiye’de en fazla Suriyeli göçmenin yaşadığı kentlerden biri.
ABD emperyalizminin 3 yıl önce başlattığı ve AKP hükümetinin açık destek verdiği vekil savaşının yol açtığı ölümler ve yıkım, milyonlarca Suriyelinin komşu ülkelere göç etmek zorunda bıraktı. Bugün dünyada her 5 sığınmacıdan veya yerinden edilmiş insandan birisi Suriyeli. Türkiye’de ise bir milyondan fazla Suriyeli sığınmacı yaşıyor.
Göçmenlere yönelik ırkçı saldırılar, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi, Türkiye’de de “huzursuzluk çıkarıyorlar”, “ücretlerimiz düşüyor, işimizi elimizden alıyorlar”, “ev kiraları artıyor” gibi argümanlar eşiliğinde gerçekleşmektedir. Oysa bütün bunlar, doğrudan kapitalizmin ürünüdür ve patronlar ile ev sahiplerinin açgözlülüğünü yansıtmaktadır. Suriyeli göçmenler, “huzursuzluğun”, işsizliğin, düşük ücretlerin ve yüksek kiraların sorumlusu değil mağdurlarıdır. Suriyelileri, kar ve yağma amacıyla yerinden yurdundan etmiş olan kapitalistler, onları, gittikleri yerlerde de iliklerine kadar sömürüyorlar.
Toplumsal Eşitlik, 14 Ağustos’ta yayınladığı, “Suriyeli göçmenleri savunun!” başlıklı yazıda şunları belirtmişti:
“Dün, Kahramanmaraş’ta, sosyal medya üzerinden örgütlenerek Türk bayraklarıyla yürüyüşe geçen bir güruh ‘Suriyeliler’i istemiyoruz’ sloganları attı… Bu güruh, Suriyeli göçmenlerin ‘suç’ işlediklerini ve ‘huzursuzluk’ çıkardıklarını iddia ediyor. Bu tür iddialar, göçmen düşmanlığı ve ırkçı söylemler açısından tipiktir. Tüm dünyada yükselen ırkçı ve faşist hareketler, göçmenlerin onların ‘işlerini çaldıklarını’, ‘suç’ işlediklerini ve ‘huzuru’ bozduklarını iddia ediyor; karşı karşıya oldukları tüm sorunların kaynağının, Asyalı ve Afrikalı göçmenler olduğunu ileri sürüyorlar.
“Bizzat kapitalistler ve onların siyasi temsilcileri tarafından desteklenen bu propaganda, gerçekte onların sorumlu olduğu savaşlardan ve iç savaşlardan kaçan göçmenleri günah keçisi ilan etmeye ve işçi sınıfının dikkatini sahte / hayali bir düşmana yöneltmeye hizmet etmektedir.”
Göçmen işçilerin savunusu, işçi sınıfının birliği ve mücadelesi açısından yaşamsal öneme sahiptir. Bu tarz ırkçı kampanyalar ve linç girişimleri, AKP hükümetinin uyguladığı kimlik politikalarının yarattığı uygun atmosferde, yeni etnik ve mezhepsel çatışmalarının önünü açmakta ve her durumda patronlara yaramaktadır.
Suriyeli göçmenlerin içinde bulunduğu durumun başlıca sorumlusu, kuşkusuz, Suriye’yi harap eden ve milyonlarca insanı evlerini terketmek zorunda bırakan vekil savaşının en ateşli destekleyiicisi AKP iktidarıdır. Bankalar ve şirketler adına milyonlarca insanın yaşamını altüst eden AKP iktidarı, canını kurtarmak için Türkiye’ye kaçmak zorunda kalan Suriyeli göçmenleri, kapitalist sömürü düzeninin çarkları içinde ezilmeye mahkum etmiştir. Suriyeli göçmenler, fahiş fiyatlarla kiraladıkları evlerde tıkış tıkış yaşamaya çalışyor, parklarda yaşıyor ve Türkiyeli kapitalistler tarafından son derece düşük ücretlerle çalıştırılıyorlar. Onların en berbat koşullarda bile olsa, herhangi bir iş bulamayanları ise dilencilik ve fahişelik yapmak zorunda bırakılıyor.
AKP iktidarının patronların çıkarlarına uygun bir şekilde yarattığı bu durumun başlıca suç ortağı sendikalardır. Sermayenin “işçi gardiyanları” olan sendikalar, Suriyeli göçmenlere yönelik faşist saldırılara karşı çıkmak ve onların insanca yaşama hakkını savunmak şöyle dursun, açıkça yabancı düşmanı argümanlar eşliğinde, göçmen karşıtı kampanyaya katılmışlardır. Onlar, böylece, Türkiyeli işçilerin işsizliğe, yoksulluğa ve toplumsal eşitsizliğe olan öfkesinin hedefini şaşırtmakta; kapitalizmi ve iktidarı hedeflemesi gereken öfkeyi göçmen işçilere yöneltmekte; bu yolla, genel çalışma ve yaşam koşullarının geriletilmesine hizmet etmektedirler.
Bu gerici politikalara karşı, nerede doğmuş olurlarsa olsunlar, bütün milliyetlerden, dinlerden, kültürlerden emekçilerin, diledikleri ülkede ve diledikleri sürece, yerleşik işçiler ile eşit koşullarda çalışma ve yaşama hakkını savunmak; sermayenin, iktidarın ve sendikaların göçmen işçi düşmanlığını şiddetle mahkum etmek gerekiyor. İşçier, faşist pogrom girişimlerine karşı göçmenleri savunmalıdır. Göçmen işçilerin eşit haklarla yaşama ve çalışma hakkı uğruna mücadele, yerleşik işçilerin insanca yaşama mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır ve yalnızca enternasyonalist sosyalist bir perspektifle başarıya ulaşabilir.