Kapitalizmin “fıtratında var”: Torun Center inşaatında 10 işçi öldürüldü

Soma madenlerinde 301 işçinin ölümünden yalnızca beş ay sonra, bir toplu işçi ölümü daha yaşandı. İstanbul Mecidiyeköy’deki eski Ali Sami Yen Stadı’nın arazisine yapılan Torunlar GYO rezidans inşaatındaki işçileri taşıyan asansör Cumartesi gecesi saat 20.00 civarında 32. kattan zemine çakıldı. Olayda 10 işçi öldü.

Hükümetin iş cinayetine tepkisi inşaat alanına hemen silahlı polisleri yığmak oldu. Facianın meydana geldiği inşaat alanının etrafına çevik kuvvet ekipleri ve TOMA araçları yığıldı. 10 işçinin öldüğü iş cinayetinin ardından, alanda toplanan ve tepki gösteren işçilere, işçi yakınlarına ve destekçilerine polis saldırarak bölgenin dışına doğru çıkardı.

Vali Mutlu yaptığı açıklamada, “Asansörün içerisinden çıkartılan 7 kardeşimizle birlikte şu an çıkartılma çalışması süren 3 kardeşimiz itibariyle 10 işçi şehidimiz var. Olayla ilgili gözaltına alınan 8 kişi var. İşyerinde başta iş güvenliğinden sorumlu olmak üzere, şantiyede bu işin sorumlusu durumunda olan, adli makamlarımızca belirlenmiş 8 kişi gözaltında” diye konuştu. Başbakan Davutoğlu da her kaza sonrası hükümet yetkilileri tarafından yapılan bildik konuşmalardan birini yaptı: “Yarın Bakanlar Kurulu’nun en önemli gündem maddesi bu olacak. Ve detaylı bir şekilde çalışmaları soruşturmaları incelemeyi yaptıktan sonra gereken her türlü tedbiri alma konusunda bir an bile tereddüt etmeyeceğiz.”

Sorun işçi hakları olduğunda, hükümetler, kazalardan sonra her türlü tedbirin alınacağı ve sorumluların yargı önüne çıkarılacağı konusunda söylevler veriyor. Ancak uygulamada her geçen gün daha kötüye gidiliyor. Nisan ayında yine aynı inşaatta dış cephe sepetinin 15. kattan düşmesi sonucu bir işçi ölmüş ve incelemeler sonucu İstanbul Tabip Odası, 15 Mayıs’ta Twitter hesabına projenin fotoğrafını koyarak, “Bugünden sesleniyoruz maalesef yarın bu inşaatlarda 8-10 işçi kardeşimizi kaybedeceğiz” diye yazmıştı.

Toplumsal Eşitlik Yayın Kurulu, Soma faciası sonrası yayınladığı değerlendirmede AKP’nin iş kazalarındaki başlıca suç ortaklığını şu ifadelerle özetlemişti: “Her türlü iş güvenliği ve işçi sağlığı önlemini ‘gereksiz masraf’ sayan şirketler, işçileri insanlık dışı ağır koşullarda ve uzun süre çalıştırarak daha fazla kar elde etmeyi tercih ediyorlar. Bu dizginsiz sömürünün yol açtığı katliamların başlıca suç ortakları, şirketlerin en fazla kar ve sömürü hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olacak yasal çerçeveyi hazırlayan ve onların suç oluşturan faaliyetlerini görmezden gelen AKP hükümetidir.” [1]

Torunlar GYO’ya bağlı inşaatta göz göre göre gelen iş cinayetiyle ilgili aynı işyerinde yalnızca iki hafta önce meydana gelen bir kazayı gazetelere anlatan bir işçi ise şunları söylüyordu: “Kazanın meydana geldiği binada 2 tane asansör var. Bunların ikisi de sürekli arızalanan asansörler. Biz bunlarla ilgili daha önceden de şirkete uyarıda bulunduk. Bundan iki hafta önce içerisinde işçi bulunan asansör 20. kattan aşağıya düştü. Ama asansörde hız kesici paraşüt olduğu için durdu. O olayda işçiler yara almadan kurtuldu. Dün de kazanın meydana geldiği asansörden biz indik. Daha sonra diğer arkadaşlar inince asansör düşmüş. Ölümden kıl payı kurtulduk.”

Torunlar GYO sahibi Aziz Torun’un yaptığı açıklama ise, Soma maden katliamının ardından “Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var” diyen dönemin başbakanı Erdoğan’ın açıklamalarını hatırlatıyor. Aziz Torun, bir gazetecinin yaşanan cinayetlerle ilgili soru sorması üzerine şu açıklamayı yaptı: “Çok üzgünüz ama bin 500 civarında işçi çalışan bir şantiyede her ne kadar eğitimler verilse de çalışanların aynı hassasiyeti göstermediğini de biliyoruz. Bu tür kazaların olduğu da sektörel bir vaka.”

İş cinayetlerinin sıradan hale geldiği inşaat sektörü, AKP iktidarı döneminde ekonomik büyümenin başlıca itici gücü oldu. Yabancılara satışın önünün açılması, kredi vasıtasıyla halkın aşırı borçlandırılması ve iç tüketim yeterli olmadığında kamu kaynaklarının müteahhit firmalara aktarıldığı İstanbul’a 3. köprü, 3. havaalanı vb. devasa projelerin hayata geçirilmesi inşaat sektörünün Türkiye ekonomisinin çok üzerinde büyüme göstermesini sağlamıştır. Sektörün bugün geldiği boyut daha önce ABD ve İspanya örneklerinde görülen devasa bir konut ve kredi balonunun oluşmasına neden olmuştur.

İnşaat sektöründeki bu büyümeye aynı zamanda işçi sınıfının azgın sömürüsü eşlik etmiş; işçiler bu büyümeden hiçbir pay almamıştır. Taşeronlaşmanın ve kayıt dışı/sigortasız çalışmanın en yaygın görüldüğü sektör olan inşaat sektörü geçtiğimiz yıl “ölümlü iş kazası” sayısında da liderliği elinde bulundurmuştur. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi yazılı, görsel, dijital basın ve emek-meslek örgütleri ve işçilerden gelen bilgiler doğrultusunda 2013 yılında en az 1235 işçinin yaşamını yitirdiğini raporlamıştır. Rapora göre iş kollarına göre dağılımda inşaat/yol sektörü 294 ölümle ilk sırada yer almaktadır.

Dün Soma’da bugün Mecidiyeköy’de yaşanan işçi katliamı, insanlığı hızla yeni bir emperyalist savaşa sürükleyen kapitalizmin bütün bir insanlığa ve özellikle de işçi sınıfına sunabileceği tek şeyin sefil bir yaşam ve ölüm olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yaşananlar ne ilktir; ne de son olacaktır. Ve iş cinayetleri sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Ağustos ayında Almanya’da düzenlenen 20’nci Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği kongresinde ILO Başkanı Guy Ryder’in verdiği bilgilere göre Dünya’da her yıl 2 milyon 300 bin kişi “iş kazaları”ndan ve meslek hastalıklarından dolayı ölmekte ve her gün 860 bin iş kazası gerçekleşmektedir.

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Soma faciası sonrası yazısında belirttiği gibi “Dünyanın her yerindeki egemen sınıflar, 2008 küresel ekonomik krizinin ardından yoğunlaşmış bir doymak bilmez kar ve kişisel servet dürtüsüyle, zamanı geri çevirmeye; sanayi toplumlarında yüz yıldan uzun süre önce egemen olan vahşi sömürü, çocuk işçiliği ve iş katliamları koşullarına dönmeye kararlılar.”

“Buna verilebilecek tek yanıt, işçi sınıfının, çalışanların yaşamlarının kar sistemine tabi kılınmasına son vermek üzere üretim alanındaki ve siyasi seferberliğidir. Eğer madencilerin ve diğer sanayi işçilerinin güvenliği ve saadeti küresel şirketlerin kar yöneliminin önüne geçecekse, madencilik, bankacılık ve diğer önemli işkollarının kapitalist sahiplerinden alınıp dünyanın üreticilerinin, yani işçi sınıfının denetimi altına alınması gerekir.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir