Sermayenin tükettiği yaşamlar: kot kumlama işçileri

Birçok kişinin giyindiği, kimi yeri yıpratılmış kimi yeri kotun zemin rengine göre daha da ağartılmış kotlar birçok işçinin ölüm sebebi. Kot kumlama işlemi ile yıpratılan, ağartılan kotlar silikozis hastası kot kumlama işçilerinin de dedikleri gibi onların hayatlarını karartıyor! Silikozis hastası kot kumlama işçileri genellikle kırsal kesimden göç yoluyla gelen vasıfsız işçiler. Sağlıksız çalışma koşullarına tabi tutulan işçiler, çoğu kez sosyal sigortanın ne anlama geldiğinden habersiz çalıştırılıyorlar. Öğrendiklerinde ise ya iş işten geçmiş oluyor ya da sefalet koşullarında da olsa yaşamak için ölümüne çalışmaktan başka şansları olmadığından, “kaderlerine” razı oluyorlar.

Kot kumlama işçileri 4-5 m²’lik atölyelerde basınçlı kumla günde 12 saat çalıştırılıyor. Özel bir kum, kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutuluyor ve kot aşındırılıyor. Bu uygulama sırasında solunan yoğun silika tozu, akciğerde silikozis hastalığına yol açıyor. Burada kot kumu püskürten ustalarının yanı sıra kumu yerden toplayıp tekrar kompresörün tankına dolduran 13-14 yaşındaki çıraklar da ustaları gibi sigortasız ve kaçak çalıştırılıyorlar.

Silikozis hastalığı madencilerde de genellikle 20-30 yıllık çalışmadan sonra ortaya çıkıyor. Kot taşlama işçilerinde olduğu gibi eğer çok yoğun toza maruz kalınırsa birkaç yıl içinde ortaya çıkıp hızla gelişen bir hastalık halini alabiliyor. Tekstil işkolunun tamamında yaşanan çalışma koşullarına benzer biçimde, kot atölyelerinde de işçiler günde ortalama en az 12 saat çalıştırılıyor. Bu işte kullanılan özel kum değerli olduğu için, patronlar kum zayi olmasın (!) diye işçileri havalandırmanın olmadığı, hatta pencerelerin sıkı sıkıya kapatıldığı ortamlarda çalıştırıyorlar. Oysa, bu işyerlerinde havalandırmanın çok iyi sağlanması ve işçilerin kum tozunun karıştığı havayı solumamasını sağlayacak özel giysiler giymesi gerekiyor. Fakat işin vahim kısmı patronların işçilere verdikleri maskelerin değeri 50 kuruş gibi komik bir rakam oluşudur. Yalnız bu örnek bile kar güdüsünün tutsağı patronların işçinin hayatına ne kadar değer verdiğini gösteriyor aslında. Keza doktorlar da bu maskelerin hiçbir işe yaramadığını, bu işi yaparken, işlemin tamamen kapalı alanlarda, kolların dışarıdan robot-yapay kol gibi bir mekanizma içinden kullanıldığı sistemlerle yapılması durumunda silikan maddesini işçinin solumasını engelleyebileceğini belirtiyorlar.

Kot kumlama, Avrupa’da tamamen kapalı cam kutularda, uzaktan kumanda ile yapılıyor. Silikanın serbest havada solunacak şekilde kullanımı ise 1950’den beri yasak. Ancak bu yasakla birlikte üretimin ne yazık ki işgücünün çok daha ucuz olduğu Türkiye, Bangladeş, Suriye gibi ülkelere kaydığı biliniyor. Kotların kumlama yöntemi ile ağartılması işleminin ilkel yöntemler ile yapılmasının, “küçük atölyelerin işi” söylemi ise gerçeği söylememek için uydurulmuş bir yalan olduğu, konu ile ilgili olanlarca biliniyor. Küçük, merdiven altı atölyeler, uluslararası veya yerli çok büyük şirketler için çalışıyor. Fakat ağartma işini taşerona veren bu büyük şirketler, işçilerin iş güvenliği ve sağlığı için tek kuruş harcamamakta direniyorlar.

Çalışma Bakanlığı’nın tahminlerine göre, şimdiye kadar 5-10 bin tekstil işçisi bu işte çalıştırılmış. Şu ana kadar hastaneye başvuran her iki işçiden birine Silikozis tanısı konulduğu için, hasta işçi sayısının da 5.000 civarı olduğu tahmin ediliyor. 2-3 ay gibi çok kısa sürelerde de olsa bu işi yapan binlerce işçi soludukları tozun yoğunluğu nedeniyle hastalık tehdidi altında yaşıyor. Yanlış teşhis konmuş ya da doktora gitmemiş işçilerin bir kısmı hastalıklarının nedenini bilmediğinden aynı iş koşullarında çalışmaya devam ediyor. Hastalığı teşhis edilmemiş ya da yanlış teşhis edilmiş işçiler nedeniyle silikozis hastası işçilerin sayısı tam olarak bilinemiyor, ancak binlercesinin hasta olduğu tahmin ediliyor. Sadece İstanbul’daki üç büyük hastanede (İÜ Tıp Fakültesi, Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi) bu yıl yüzü aşkın silikozis hastası başvuru yapmış, bu rakama polikliniklerde ayakta tedavi olan işçiler dahil değil. Son bir yıl içinde, sadece İstanbul’da tespit edilen ölüm sayısı yirmiyi aşkın; ancak bu gerçek rakamlardan oldukça uzak. Hasta işçilerle yapılan görüşmelerden aktarılan bilgilere göre teşhis konmadan ölen işçi arkadaşlarının sayısı resmi verilerin üzerinde. Ayrıca bu rakamların sadece İstanbul’daki kayıtlı rakamlar olduğu ve durumun İstanbul’la sınırlı olmadığı işçilerin verdikleri bilgiler arasında. Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Yozgat, Zonguldak ve Çorum’da da kot taşlama sonucu akciğerleri iflas edip memleketlerine dönen çok sayıda işçi olduğu vurgulanıyor.

Ayrıca Türkiye dışından çeşitli nedenlerle gelip çalışan Azeri, Moldovalı, Gürcü, Romen birçok yabancı işçi, kaçak ve sigortasız olarak çalıştırılıyor. Hastalanan bu işçiler “kaçak” oldukları için buradaki sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar ve tedavi olabilmek için memleketlerine dönüyorlar. Bu ülkelerdeki hasta işçilerin de her geçen gün yaşamlarını yitirdikleri de unutulmamalı.

Silikozis hastaları “özürlüler” statüsünde

Torba yasaya eklenen bir madde ile kot kumlama işçileri özürlü statüsüne alınıyor. 2022 sayılı kanunun uygulanmasına göre, çalışma güçlerini %40 ile %69 arasında kaybedenler “özürlü”, çalışma güçlerini %70 ve üzerinde kaybedenler ise “başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek şekilde özürlü” olarak kabul ediliyor.

Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’in silikozis hastaları ile ilgili yaptığı açıklama şöyle: “Onlar malulen emekli olmayı talep ettiler bizden. Malullük teknik bir durumdur. Herhangi bir iş yerinde çalışmayı, en az 1800 gün prim ödemeyi ve fiziki olarak da başkasının bakımına muhtaç olmayı gerektiren bir husustur.” Bakan Dinçer, silikozis hastalarının başkalarının bakımına muhtaç olmadıklarını, bu nedenle bu haktan yararlanamayacaklarını belirtiyor. Bakan kısaca işçilerin bedensel yetilerini neredeyse tamamen yitirmeleri gerektiğini söylüyor, yani devlet işçilere ya ölün ya da ölüm sınırında “devlet yardımıyla” yaşayın diyor!

Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’in yaptığı açıklamalara göre silikozis hastalığı nedeniyle meslekte çalışma gücünü en az yüzde %40 kaybedenlere Sosyal Güvenlik Kurumu’nca aylık bağlanacak. Ayrıca bu kişilerin tasarının yasallaşmasından itibaren 3 ay içinde başvuru yapmaları gerekiyor. Aylık almakta iken ölen silikozis hastasının eşine ve çocuklarına da aylık bağlanacağı, ancak aylıkların toplamının, ölen işçinin aldığı tutarı geçemeyecek şekilde düzenlenip bu sınırın aşılmaması için de eş ve çocuklara bağlanan aylıklardan orantılı kesintiler yapılacağı belirtildi. Ancak silikozis hastasının durumunu çalıştığı yerden bir şekilde ispatlaması isteniyor. Konu ile ilgili Sağlık Bakan Recep Akdağ ise, bu tür hastalığa tutulan ve çalıştıkları dönemde durumları tespit edilemeyenlerin mağduriyetlerinin giderilmesi için 2022 sayılı 65 yaşını doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında aylık bağlanmasının öngörüldüğünü bildirdi. Ayrıca Bakan Akdağ, Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından 1995 yılından bu yana ortak program yürütüldüğünü belirtirken, silikozis hastalığın sıklığını azaltmak amacıyla başlatılan çalışmalar sonucunda 2030 yılında Silikozis hastalığının tamamen önlenmesinin hedeflendiğini bildirdi.

Yapılan çalışmalarla ilgili, silikozis hastalarına yeterince ayrıcalık tanıdıklarını bundan dolayı başka bir şey yapamayacaklarını belirten Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, “silikozis hastaları bana geldiğinde odama geçip ağlıyorum, ama biz sistem kuruyoruz ve topluma dair karar veriyoruz” diyerek timsah gözyaşları döküyor.

Silikozis hastaları adına yapılan açıklamalarda ise işçilere, meslek hastalığından dolayı %10 maluliyete bile iş göremez aylığının bağlandığını, bir meslek hastasının 1800 günde emekli olurken bir özürlünün 3600 günde emekli olabileceği hatırlatıldı. Silikozis hastaları, işçi olarak haklarını aldıklarında zaten bu yoksulluk maaşlarına ihtiyaç duymayacaklarını dile getirdiler. Başvuru süresi ile ilgili yapılan değerlendirmede ise, 3 aylık sınırlamanın bu tasarıyı hazırlayanların silikozis hastalığının seyriyle ilgili hiçbir fikirlerinin olmadığını ortaya koyduğunu belirttiler; hastalığın seyrine bağlı olarak bazen hastalığın ortaya çıkması 10 yılı dahi bulabiliyor. Bu nedenle tedavisi de, teşhis konamadığından imkansız hale geliyor. Kimi durumlarda ise 3-6 ay gibi bir çalışma süresi dahi hastalığın başlangıcı ve teşhisi açısından mümkün olabiliyor. Silikozis hastalarının ifadelerini destekler açıklamalar yapan uzmanlar da silikozis hastalığının % 100 meslek hastalığı olduğunu belirtiyor, doğuştan değil sonradan hastalığa yakalanıldığına dikkat çekiyorlar.

Torba yasada yer alan tasarıda ise, çalışırken meslek hastalığına yakalanan kot kumlama işçileri, maluliyet haklarının çok gerisinde olan ‘özürlü’ kategorisine dahil ediliyor. Böylece işçilere 18 yaş ve özür derecesine göre 185-278 TL arasında değişen maaşların bağlanması öngörülüyor.

Kot kumlama işçilerinin talepleri

Uygulamada yer alan ya da patronların ihtiyaçları doğrultusunda düzenlenen torba yasada doğal olarak kendileri çıkarına bir şey bulamayan kot kumlama işçileri ise kendi yaptıkları eylemlerle, ya da kendileri için yapılan çeşitli etkinliklerle seslerini duyurmaya, nefesleri yettiğince özürlü değil meslek hastası olduklarını dile getirmeye çalışıyorlar. En başta gelen taleplerini ise şöyle sıralıyorlar:

-Silikozis hastaları, kot kumlamada çalıştığını ispat yükümlülüğü aranmaksızın, 5510 sayılı yasanın kapsamına dâhil edilmeli.

-Tekstil sektöründeki uluslararası rekabet gerekçesiyle gencecik işçilerin ölümüne şimdiye dek ses çıkarmayan hükümet, derhal gereken önlemleri almalı ve ölümleri durdurmalı!

-İşçilerin zararlarının gecikmeden tespit edilmesi ve karşılanması için Çalışma Bakanlığı, sendikalar ve ilgili meslek odaları temsilcilerinin katılacağı özel bir komisyon oluşturulmalı!

-Ağartılmış kot satan şirketler, ölen işçilerin ailelerine tazminat ödemeli, hasta işçilerin maddi-manevi bütün zararlarını karşılamalı.

-Tüm dünyada kumlanmış kotların üretimi ve satışı yasaklanmalıdır! Türkiye’de de, uluslararası rekabet nedeniyle sessiz kalan hükümet, derhal kot kumlama yolu ile yapılan yıpratma işini yasaklamalı, bu yöntemi uygulamaya devam eden işyerlerini kapatmalıdır!

– İlkel kot kumlama yöntemi tamamen yasaklanmalıdır.

-Sağlık Bakanlığı, her ilde silikozis hastalığı tehdidi altındaki tüm işçileri tespit etmelidir. Kot kumlama işinde çalışmış bütün işçilerin sosyal güvencesi olsun olmasın sağlık kontrolleri ve tedavileri ücretsiz yapılmalıdır.

-Ölen işçilerin yakınları ve hasta işçiler, mahkeme masraflarını bile karşılayamadığı için dava açamadıklarından Adalet Bakanlığı, bu durumdaki işçilerin veya işçi yakınlarının bu harçlardan muaf olması için adli müzaheret kararı çıkarma yetkisini kullanmalıdır.

-Tüm kot kumlama işçileri ve aileleri sosyal güvenlik kapsamına alınmalıdır.

Kot kumlama işçilerinin “ilkel kot kumlama yöntemine son verilmesi” ve diğer talepleri hiç şüphesiz birçok ölümün önüne geçebilecek bir önlemdir fakat diğer sektörlerde ya da diğer ülkelerde çeşitli hastalıklar yine kapitalist kar hırsı nedeniyle işçiler hayatlarını kaybetmeye devam edecekler. 19. yüzyıl İngiltere’sinde gördüğümüz “meslek hastalığı nedeniyle” 20’li, 30’lu yaşlarda işçi ölümleri bugün dünyanın birçok yerinde varlığını sürdürüyor. Bu iki yüzyıllık tarihsel süreklilik, işçilerin hayatlarının hiçe sayılmasının tek tek patronların iradesinden bağımsız olarak sistemin bir sorunu olduğunu göstermeye yeterlidir. O halde, hayati tehlike taşıyan işlerin yasaklanması talebi, tüm işçilerin sağlıklı koşullarda, insanca yaşamaya yeterli bir ücretle ve sigortalı çalışma talebiyle birleştirilmeli, bu mücadele kâr hırsının kaynağı sermaye egemenliğinin ortadan kaldırılması mücadelesine tabi kılınmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir