Son birkaç aydır, başta madenlerde olmak üzere birçok işkolunda ölümle sonuçlanan iş kazalarının artışı, işçilerin çalışırken ölmesinde ya da sakatlanmasında ‘haber değeri’ bulmayan burjuva basının bile ilgisini çekebilecek seviyeye ulaştı. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin, patronlar tarafından “maliyeti arttırdığı” gerekçesiyle alınmadığı bu koşullarda iş kazaları sonucunda ölen işçi sayısının artacağı yönündeki açıklamalar hiç de kehanet değildir.
Kapitalizmin aşırı kâr hırsı nedeniyle işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda alınmayan önlemler, dünyada, günde 5 bin, yılda ise yaklaşık 1 milyon 200 bin işçinin iş kazaları sonucunda yaşamını yitirmesine neden oluyor.
Bu rakamlar bugün Ortadoğu’da yaşanan işgaller ve savaşlar nedeniyle ölen insanlardan oldukça fazladır. Kapitalizm daha fazla kâr için işçileri ve yoksulları, dört yılda yaklaşık 700 bin kişinin öldüğü Irak’ın aksine, işgallerin ve savaşların olmadığı topraklarda da öldürmektedir.
ILO(Uluslararası Çalışma Örgütü) verilerine göre, Türkiye’de günde yaklaşık dört işçi çeşitli iş kazalarında yaşamını yitirmektedir. sendikasının yaptığı benzer bir araştırmada ise Türkiye’nin iş kazası oranlarında Avrupa ülkeleri arasında birinci, tüm dünyada ise Brezilya ve G.Kore’den sonra üçüncü olduğu görülmektedir.
İş kazaları sonucunda hayatlarını kaybeden işçiler, yalnızca Türkiye burjuvazisine Avrupa ve dünya sıralamalarındaki utanç verici bir yer sağlamıyor. Son iki yılda yalnızca Tuzla tersanesinde yaşanan 500 iş kazasında ölen 38 işçi bile sınıfın örgütsüzlüğü konusundaki sıralamamız hakkında önemli ipuçları vermektedir!
Bununla beraber kayıt dışı istihdamın son derece yoğun olduğu ve sendikaların bu alanlardan elini eteğini çektiği de düşünülürse, iş kazaları sonucunda ölenlerle ilgili sağlıklı verilere ulaşmanın son derece zor olduğunu söylemek gerekiyor. Ancak şundan emin olabiliriz ki iş kazalarına ve onlarda yaşamını kaybeden işçilere ilişkin veriler gerçek rakamın son derece altındadır.
Türkiye’nin Irak’ı: Zonguldak
Mart ayında neredeyse birkaç gün arayla Balıkesir ve Zonguldak’taki maden ocaklarında yaşanan iş kazaları, istatistikçiler dışında hâlâ kimse için bir anlam taşımıyor. Son olarak Bursa’da bir madende dinamit patlatılırken bir işçi yaşamını yitirdi. Basından aldığımız bilgilere göre, Aralık 2006-Mart 2007 arasında madenlerde ölen işçi sayısı 19; 2006 Ocak ayından bu yana da toplam 57 işçi ölürken 56 işçi yaralanmıştır. “Basından aldığımız bilgiler” diyoruz, çünkü ne sendikalardan ne de resmi kaynaklardan doğru bilgi alabilmek mümkün değil. Zaten sendikalardaki uzmanlar da bu verileri basından derlemekte; resmi kaynaklar ise artık sektörün önemli bir parçası haline gelmiş olan kaçak madenlere ilişkin bir veri sunamamaktadır.
Yaklaşık 3 ay içinde -basına yansıyan- 19 işçinin öldüğü ocakların çoğunun özel (ve birçoğu kaçak) madenler olması bir tesadüf olmadığı gibi, bu iş cinayetlerinin nedenlerini de ortaya çıkarmaktadır. Bu cinayetlerin nedeni Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığının denetimlerinden uzak, ilgili sendikaların sırt çevirdiği, yasal mevzuatların uygulanmadığı ve işçilerin en basit önlem olarak düşünülen baretlerden bile yoksun bırakıldığı bu madenlerdeki çalışma koşullarıdır.
Jeoloji Mühendisleri Odası’nın yaptığı bir araştırmaya göre denetimsizliğin ulaştığı boyut işçilerin ölüme terk edildiğinin göstergesidir. Buna göre 44 ilde yeraltı ve yerüstü madenciliği yapan toplam 469 işyerinde işçilerin sağlık raporları tutulmamakta ve 772 işletmeden sadece 87 tanesi işletme belgesine sahip bulunamaktadır.
Genel Maden İşçileri Sendikası ve Türkiye Taşkömürü Kurumu Ne Diyor?
7 Mart 1983’te Armutçuk’ta 103 ve 3 Mart 1992’de Kozlu’da 263 işçi yaşanan grizu faciası sebebiyle hayatını kaybetmişti. Hemen her yıl düzenlenen anma etkinliklerinden ilki bu yıl Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessesi’ne bağlı Uzunmehmet Kuyusu başında yapıldı. Gerçekte büyük bir ikiyüzlülükten başka bir şey olmayan bu etkinliğe TTK Genel Müdürü Rıfat Dağdelen, Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Çetin Altun, GMİS yöneticileri ve bazı siyasi parti temsilcileri katıldı.
Anmada, maden ocaklarında hayatını kaybeden tüm maden işçileri için bir dakikalık saygı duruşunun ardından konuşan GMİS Genel Başkanı Çetin Altun aynen şunları söyledi: “Biz yerin yüzlerce metre altında, zor şartlarda doğanın böğrünü çıkartırken, o da bizim canımızı, kolumuzu, bacağımızı aldı.” Altun, konuşmasında ne kaçak madenlerden ne de alınmayan önlemlerden bahsetti. Ona göre, bu iş kazalarının ve ölümlerin sebebi kapitalist kar hırsı değil de doğal bir olaydı! Takdir-i ilahi!
Altun sermayenin açıkça ölüme ittiği maden işçilerini “Allah’a emanet” ederken, TTK Genel Müdürü Rıfat Dağdelen “dünya madencilik tarihinde önemli bir yere sahip olan maden faciasının yıldönümünde hayatlarını kaybeden işçileri andıklarını” belirterek, “ibret aldık ve gerekli tüm tedbirleri uyguluyoruz” derken açıkça yalan söylüyordu. Bu konuşmaların ardından, her zamanki gibi Kuran okundu ve işçiler mezbahaya gönderilen koyunlar gibi, çalışmak üzere madenlere indiler.
Dağdelen’in yaptığı açıklamada yer alan “İbret aldık ve gerekli tüm tedbirleri uyguluyoruz” sözleri gerçekleri yansıtmadığı kısa sürede kanıtlandı: Altun ve Dağdelen’in bu açıklamaları yaptığı gün, iki maden işçisi çalıştıkları kaçak ocakta metan gazından zehirlenerek hayatlarını kaybettiler. 3 Mart günü okunan dualar işçilerin çalışma koşullarını düzeltmemişti!
Madenlerdeki iş cinayetlerine her geçen gün bir yenisi eklenirken, yaklaşan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, GMİS şubelerinde ve genel kurullarında, özel ve kaçak ocaklarda örgütlenme ve çalışma koşullarının düzeltilmesi ile ilgili her hangi bir talebin adı bile geçmiyor. GMİS, bırakın bu iş kazalarını, özel ve kaçak ocaklarının varlığını bile görmezden geliyor. Dolayısıyla, sermaye, hükümet ve sendika bürokratları, bu anmalarda, göz göre göre katlettikleri işçilerin ardından her yıl timsah gözyaşları dökerken, ocaklarda iş kazalarına yönelik hiçbir somut adım atılmıyor; ne sendikalar ne de resmi kurumlar gözle görülür herhangi bir çalışma yürütüyor.
Bütün bunlar yaşanırken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün, 2007 yılını “madencilikte iş sağlığı ve güvenliği yılı” ilan etmesi, sermayenin ve hükümetin işçi sınıfıyla alay etmesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Ancak özel sermeyeye peşkeş çekilmiş olan madenlerde ölüme her zamankinden daha yakın biçimde ekmek parası peşinde koşan maden işçilerinin böylesi bir hiçe sayılmaya sonsuza değin sessizce katlanacağını düşünmek için bir neden bulunmamaktadır. Ne sermayenin ve hükümetin pervasız saldırıları ne sendikaların vurdum duymazlığı ne de her yıl yinelenen bu “anma” ikiyüzlülüğü, o zaman sendika bürokrasisinin ihaneti sonucunda zafere ulaşamayan Büyük Zonguldak Direnişi’nin izlerini maden işçisinin bilincinden söküp atmaya yetmeyecektir.
Özel madenlerde sigortasız işçi çalıştırmaya son!
Ocaklardaki çalışma koşulları işçi, doktor ve mühendislerden oluşan komitelerce denetlensin!
İş güvenliği konusunda yeterli önlem almayan maden ocakları işçilerin denetiminde kamulaştırılsın!
Sendikasız maden işçisi kalmasın!
Sendikaları mafya bozması sarı sendikacılardan temizleyelim!