2007 yılı 1 Mayıs’ını sermayenin dünya çapında saldırılarının bütün hızıyla sürdüğü bir ortamda karşılıyoruz. Emperyalistler bir yandan kendi ülkelerindeki işçi sınıfının kazanılmış haklarını ardı ardına gasp ederken, diğer yandan kendi krizlerini savaşlar ve işgaller yoluyla ertelemeye çabalıyor.
Dünya çapında uygulanan işçi düşmanı neo-liberal politikalardan Türkiye işçi sınıfı da nasibini alıyor. Türkiyeli kapitalistler ve onların emrindeki AKP hükümeti bir yandan AB uyum yasaları ile işçilerin kazanılmış haklarına saldırırken, öte yandan Irak’ta sürmekte olan işgalden pay kapma hesapları yapıyorlar. Bunu gerçekleştirmenin yolunun başta işçiler olmak üzere geniş kitleleri kendilerine yedeklemekten geçtiğini bilen egemenler bilinçli biçimde milliyetçilik silahına sarılıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı tartışmalarıyla bağlantılı olarak dinci gericiliğe, terör bahanesiyle Kürtlere karşı kışkırtılan Türk milliyetçiliği öncelikle işçi sınıfını vurmaktadır. Sermaye ve hükümeti bu yolla işçi sınıfını bölmeyi, onun dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırmayı ve onu “ulusal çıkarlar” adına kendine yedeklemeyi hesaplıyor.
Türkiye işçi sınıfının bölünmesinde ve sermayeye yedeklenmesinde tarih boyunca başlıca rolü oynayan sendika bürokrasisi bu 1 Mayıs öncesinde de yeniden sahneye çıktı. Yıllardır Emek Platformu adı altında işçi sınıfını birleştirdikleri masalını okuyanlar 1 Mayıs’ın nerede kutlanacağı konusunda yollarını ayırdılar. Türk-İş bürokratları DİSK, KESK ve diğer emek örgütlerinin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama talebi karşısında Kadıköy’de miting düzenlemek için başvuruda bulundu.
Bilindiği gibi Taksim Meydanı yıllardır işçiler hariç herkese açık bir kutlama alanı haline geldi. Milli maçlardan yılbaşı kutlamalarına, lale günlerinden polis günü kutlamalarına hatta özel şirketlerin reklam amaçlı gösterilerine kadar herkese açık olan alan, işçilere gelince “miting ve gösteri alanı değil” diyerek kapatılıyor. Türk-İş yönetiminin 1Mayısı Kadıköy’de kutlama tavrı, Taksim meydanını yıllardır işçi sınıfına kapatan devletin bu uygulamalarına dayanak oluşturmaktadır. Bu topraklarda sarı sendikacılığın başlıca temsilcisi olan Türk-İş bürokrasisinin bu tavrında şaşılacak bir şey yok.
Öte yandan DİSK bürokrasisinin Taksim’de kutlama yapma kararı hiç de onun işçi sınıfının mücadele geleneğine sahip çıktığı anlamına gelmiyor. Eğer DİSK bürokrasisi 1 Mayıs’ı işçi sınıfının mücadelesini ileriye götürecek bir gün olarak görseydi onyılı aşkın süredir 10-15 kişilik heyetlerle Kazancı Yokuşu’na karanfil bırakmak yerine işçileri ve gençliği Taksim 1 Mayıs alanına çağırırdı.
İşçi sınıfının gündemi ne burjuvazinin yarattığı yapay cumhurbaşkanlığı tartışmaları ne de sendika bürokratlarının Taksim-Kadıköy kapışmasıdır. İşçi sınıfının gerçek gündemi tüm şiddetiyle sürmekte olan yeni liberal saldırılara, artan işsizliğe ve yoksulluğa karşı mücadeledir. Bu mücadelede başarının yolu örgütlülükten geçer.
Ancak bugün işçi sınıfının çok küçük bir azınlığını barındıran sendikalar politikalarını sınıfsal eksene oturtmak ve örgütsüz işçileri kazanmak yerine birbirlerinden “işçi transferi” yapmak ya da “öğrenci sendikası” gibi sendikacılığın sınıfsal yönünü bırakıp tamamen sivil toplum örgütü (NGO) olma yolunda ilerliyorlar.
Sendikalı işçiler, bürokratların teslimiyet politikaları yüzünden sendikalarına olan güvenlerini yitirmekte, mücadeleden uzaklaşmaktadır. Oysa bu tam da sermayenin ve onun devletinin istediği şeydir.
Yapılması gereken şey sermayeye ve onun hükümetlerine karşı mücadeleyi, örgütlerimizi çiftlikleri haline getirmiş olan bürokratlara karşı mücadeleyle birleştirmektir. Sendikaları sınıf mücadelesinin kitlesel araçları haline getirmenin; örgütlerimize yeni üyeler kazanmanın yolu bürokratların egemenliğine son vermekten geçer. Bu işçi sınıfının bağımsız bir siyasi güç olarak sahneye çıkması ile mümkündür.
Bütün işçileri ve onun izindeki gençliği bu mücadeleyi yükseltmek için Taksim 1 Mayıs alanına çağırıyoruz.
1 Mayıs İşçi Bayramı olarak Resmi tatil ilan edilsin!
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs!
Yaşasın proleter enternasyonalizmi!
Yaşasın Sosyalizm!