Referandum Sonrası MHP

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 2011 yılında yapılacak olan genel seçim kampanyasının startını Kars da bulunan Ani Harabelerinde 2 Ekim Cumartesi günü verdi. Bu kampanya başlangıcı ile başta yer seçimi de olmak üzere birçok mesaj bir arada verilmeye çalışıldı.

Devlet Bahçeli’nin Cuma namazı kılmak için Kültür Bakanlığından izin aldığı Fethiye Camii Bizans döneminde kilise olarak yapılmış, Ani Kalesi’nin 1064’de Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından Bizans İmparatorluğu elinden alınmasından sonra camiye dönüştürülmüştü. Bu camii de namaz kılan ve namazın ardından yaptığı konuşmanın neredeyse tümünde tipik faşist söylemi ile Anadolu’nun nasıl “Türk yurdu” olduğunu anlatan Bahçeli, kendisini karşılayan ve mehteran gösterisi ile coşup “ya Allah bismillah Allahüekber” sloganları atan kitleye duymak istediği tonda sert mesajlar da iletti. Özellikle Ermenistan sınırındaki Alican Sınır Kapısı’nda yaptığı konuşmada sınır kapısını ziyaretlerinin hem partisi hem de Türk milliyetçileri için oldukça anlamlı olduğunu ifade eden Bahçeli Ermeni cemaatinin Akdamar adasında düzenlediği ayine dolaylı dokundurmalar yaparken konuşmasının birçok yerinde Ermenistan’ı doğrudan hedef alarak AKP’nin açılım politikalarını da oldukça sert bir dille eleştirdi.

“Merkez Partisi” olma hayali

12 Eylül referandumunda alınan yenilgiden sonra yöneticilerinin yaptığı her açıklamada söylemi daha da sertleşen MHP’nin Devlet Bahçeli başkanlığında “merkez partisi olma” stratejisini terk etmeye başladığını görmek mümkün.

Oysa MHP merkez partisi olarak büyüme uğruna neler yapmıştı! Başbuğlarının emri ile faşist çeteler üzerinde “imaj düzeltme çalışmaları” hayata geçirilmiş, beyaz çorap giymeme, bıyıkları aşağı sarkıtmama gibi “hassas” konularda “açılımlar” yapılmış, keskin politik söylemler yerine daha uzlaşmacı tavırlar bile sergilenmişti. MHP’ye bağlı faşist yuvaları olan Ülkü Ocakları bu politikanın sonucu olarak sokak çatışmalarından uzak tutulmaya çalışılmış, en azılı faşistler bile televizyonlarda katıldıkları programlarda bile “kuzu postundaki kurt” rolünü oynamak zorunda kalmıştı.

Ancak son referandum sonuçları üzerinde yapılan tüm değerlendirmeler Devlet Bahçeli’nin merkeze yaklaşma politikasının partiyi büyütmekten çok küçülttüğü ve tabanının AKP, BBP ile CHP’ye kaydığı konusunda birleşiyor. 12 Eylül 2010’daki referandumda %42’de kalan hayır oylarının büyük bir kısmının CHP’nin olduğu, MHP tabanının “evet” oyu verdiği kanısı oldukça yaygın. Burjuva basın ve politikacıların yaptığı bu saptamalar MHP’liler tarafından ne kadar reddedilse de partinin 2000’li yılların başındaki yükselişinden çok uzakta olduğu ortada. 1999 yılı genel seçimlerinde tarihinin en yüksek oy oranını yakalayarak %17,98 oy alan MHP, 2002 yılı genel seçimlerinde %8,35 oy alarak barajı geçememiş, 2007 yılında yapılan son genel seçimlerde ise %14,27 oy almıştı.

MHP ise burjuva basında estirilen bu olumsuz havaya oldukça tepkili yaklaşıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 21 Eylülde Ankara Sheraton Oteli’nde basın toplantısı düzenleyerek basından sorular aldı ve birçok konuda görüşlerini açıkladı. Referandumdan sonra partisine karşı ”aşırı eleştirilerde bulunulduğunu” ifade eden Bahçeli, bu toplantıyı bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak için düzenlediklerini kaydetti. Referandum, açılımlar, İmralı, yeni anayasa, başkanlık sistemi, Gülen hareketi, Ergenekon gibi konularda burjuva basının sorularını yanıtlarken, en sert mesajı “MHP’yi tasfiye ederek AK Parti ve CHP’den oluşan iki partili bir siyasal yapı oluşturma gayreti içerisinde olanlar”a verdi.

Geleneksel çizgiye dönüş

Öyle görülüyor ki Devlet Bahçeli, parti içerisinde kendisine karşı oluşan olumsuz havayı dağıtmanın tek yolunun “merkeze oynama” politikasını terk etmek ve klasik faşist söylemi canlandırmak olduğunu düşünüyor. Bu durumda, MHP’nin bir kez daha sermeyenin sıkıştığı zamanlarda kendisine biçeceği rolü oynamak üzere sırasını bekleyeceğini söyleyebiliriz. Ancak bu bekleyiş sessiz olamayacak, MHP kendi tabanını sokaklarda ve üniversitelerde “canlı tutarak” genişlemeye ve etki alanını arttırmaya çalışacaktır. Bu değişikliğin ilk sinyalleri MHP’li yöneticilerin referandum sonrası söylemlerinden ve bizzat genel başkanın konuşmalarından net bir biçimde anlaşılıyor. Bu politika değişikliğinin topluma ve Marksist devrimcilere sokaklarda faşistlerle daha sık karşı karşıya gelme ve daha fazla Muğla, Bayramiç, Altınova olarak geri dönmesi anlamına geliyor.

Eskilerin deyimi ile “at izi ile it izinin karıştığı” bu günlerde Marksistlerin başlıca görevi faşistlerce Kürtlere, Ermenilere, diğer etnik azınlıklara ve demokratik muhalefet odaklarına karşı gerçekleşebilecek saldırılara karşı durmak; işçi sınıfını etnik ve dinsel temelde bölmeye yönelik her türden harekete karşı işçilerin birliğini savunmak olmalıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir