Muğla’da Faşist Saldırı ve Polis Terörü

11 Mayıs gecesi, Muğla’da, sözde “bir kıza laf atma” ile başlayan ve iki gün boyunca faşistlerin artan saldırıları ve polisin terör estirmesi ile devam eden olaylar, Muğla Üniversitesi’nde okuyan Şerzan Kurt isimli Kürt bir öğrencinin faşistlerin ya da bir polisin silahından çıkan ateş sonucu ağır yaralanması ve 100’e yakın Kürt ve devrimci öğrencinin gözaltına alınması ile sonuçlandı. Gözaltına alınan öğrencilerden altısı tutuklanırken ağır yaralı olarak Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılan Şerzan Kurt’un beyin ölümünün gerçekleştiği bildirildi.

Muğla’daki olaylar medyaya sıcağı sıcağına yansımış ve ilk elden bu olayın başlangıç nedeni “bir kıza laf atılması” olarak duyurulmuştu. Medyanın hiç de şaşırmadığımız bir çarpıtmayla aktardığı haberin, gerçekte yine her zamanki gibi polis-faşist işbirliği ile planlanan bir saldırı olduğu apaçık anlaşılıyor.

Olayın meydana gelmesinden sonra Muğla’ya giden İHD Ege Bölge Temsilcisi Necla Şengül, olayın gelişimi ile ilgili ETHA ajansına yaptığı açıklamada, Muğla Üniversitesi’nde okuyan kadın öğrencilerin de bulunduğu bir grup Kürt öğrenciye, akşam saatlerinde ülkücü-faşistler tarafından sözlü tacizde bulunulduğu ve arkadaşlarına desteğe giden Kürt öğrencilerin polisler tarafından gözaltına alındığını belirtti. Şengül devamında: “Gözaltındaki arkadaşları ile ilgili Hamdibey Karakolu’ndan bilgi almak isteyen gençler daha sonra faşistlerin bulunduğu bölgeye doğru yönlendirilmiş, o bölgede de faşistler Kürt öğrencilere saldırıda bulunmuş. Polis biber gazı ve havaya ateş ederek olaya müdahale etmiş. Şerzan Kurt ise bu esnada yere yığılmış” dedi.

Olayların ikinci gününde, olayı protesto etmek için yürüyüş eylemi yapmak isteyen yaklaşık 300 kişilik öğrenci grubuna polis birkez daha saldırdı. Gerici-faşist saldırıyı protesto eden öğrenciler akşamın ilerleyen saatlerine kadar eylemlerini sürdürürken, MHP’li ve BBP’li faşistler toplanarak yeni bir saldırı yapmak istediler. Bu sırada, çevre illerden gelen polis takviyesi ile sayıları artan polisler 1 Mayıs’da kullanmadıkları biber gazı ve gaz bombalarından çok sayıda kullanarak terör estirdi ve büyük çoğunluğu Kürt ve devrimci öğrenci olan 100 kişiyi gözaltına aldı. Öte yandan, ek takviye olarak gelen jandarmalar öğrencilerin evlerine baskınlar düzenleyerek onlarca öğrenciyi gözaltına aldı.

Şehzan Kurt’un yaralanmasına neden olan kurşunun çok açık bir şekilde ya eli silahlı bir faşistin silahından ya da sivil polisin ateş açtığı silahtan çıktığı bilinmesine rağmen, Muğla Valisi’nin polis kurşunu olduğu iddialarına yönelik yaptığı açıklamada, “İki şeyi ayırt etmek gerekir. Birincisi; öğrenci neresinden yaralanmış. Ağır darbe tabancadan değil. Kurşun sırtını sıyırmış geçmiş. Bunu mazur görmüyorum ama asıl darbe, bar önündeki darptan alınmış. Gözaltılar yaşandı ve sorgulamalar sürüyor. Olayların büyümemesi lazımdı ama provokasyon da var” diyerek kurşunun kime ait olduğunu söylemekten kaçınması ve ayrıca olayın içinde bir “provokasyon” olduğunu ifade etmesi, tıpkı buna benzer olaylarda olduğu gibi bu olayın da gerçek faillerinin ortaya çıkarılmak istenmediğini gösteriyor ve aynı zamanda valinin faşist saldırının ve polisi terörünün üstünü örtmek istediği anlaşılıyor.

Polis terörü eşliğinde Muğla’daki bu faşist saldırı ilk değil. Muğla Üniversitesi’nde okuyan Kürt öğrenciler faşistlerin uzun süredir saldırılarına ve tacizlerine maruz kalıyor. Bu saldırıdan iki ay önce Mart ayında da benzer bir saldırı yapılmıştı. Ama özellikle son bir-iki yıl içerisinde bu türden saldırıların Muğla’da arttığına tanık oluyoruz. Ancak son olayda yapılan saldırının anlamı biraz farklı. Öncelikle, son günlerde asker ölümlerini de fırsat bilen MHP’nin, bunu bahane ederek yaratacağı milliyetçilik ve şovenizm dalgası ile toplumsal çatışma ortamının zeminini hazırlayarak, önümüzdeki aylarda yapılacak olan referandum seçimlerinde ve yaklaşan genel seçimlerde şimdiden prim yapmak istemesi. İkincisi, Muğla Üniversitesi’ndeki politik atmosferin gittikçe solun lehine gelişmesi, başta üniversite yönetimi ve polisi ciddi anlamda rahatsız etmiş olmasıdır. Bu yüzden, polisin sık sık kışkırtmasına gelen faşistler öğrencilerin üzerine saldırtıldı ve arkasından aralarında solcu öğrencilerin de bulunduğu öğrencilere karşı polis tüm olanaklarını seferber ederek şiddete başvurdu. Olayın planlayıcısı ve organize eden polisin saldırıyı bu boyutlara kadar getirmesinin arka planında asıl olarak tam da sözünü ettiğimiz bu gerçekler yatıyor.

Ege bölgesinde Muğla dışında, Afyon, Uşak, İzmir, Aydın ve Manisa gibi yerlerde bir süredir özellikle Kürt öğrencilerin hedef gösterildiği ve ülkücü-faşistlerin saldırılarının arttığına tanık oluyoruz. Yine geçtiğimiz günlerde, Manisa’nın Demirci ilçesinde Celal Bayar Üniversitesi’nde okuyan Kürt öğrencilere Muğla’daki olayda olduğu gibi basına yansıyan “bir kıza laf atma” gerekçesiyle ülkücü-faşistler saldırdı ve bu saldırı bir linç girişimine dönüştü. Küçük bir yer olan Demirci’de öğrenciler günlerce evlerinden çıkamadılar, ihtiyaçlarını gideremediler, okullarına gidemediler ve hatta bu saldırı nedeniyle kimi öğrenciler okulu bırakıp memleketlerine dönmek zorunda kaldı. Bu saldırının MHP’li belediye başkanının onlarca araç kaldırdığı Gördesli bir askerin cenaze törenin arkasından yapılmış olması faşistlerin saldırı yapmaları için gerekli ortamı hazırlıyordu. Saldırıyı yapan faşistler hakkında herhangi bir işlem yapılmazken iki Kürt öğrenci gözaltına alındı.

Burjuva medya ve basın tarafından Devlet Bahçeli’nin MHP’nin başına gelmesiyle birlikte faşist beslemelerini sokaktan çektiği ve artık MHP’nin eski MHP olmadığı yönünde bir propagandayla MHP ve onun lideri övgüler topluyordu. Fakat biz biliyoruz ki, güçlü bir işçi sınıfı ve öğrenci hareketinin olmadığı koşullarda elbette ki burjuvazi faşistlerin katliamlara kadar varacak kitlesel saldırı yapmalarına ihtiyaç duymuyor; ama bu değildir ki faşistler sokaklardan tamamen çekilip saldırı yapmıyor ya da yapmayacaklar. Görüldüğü üzere, bahar aylarının gelmesiyle birlikte farklı şehirlerdeki çeşitli üniversitelerde onlarca faşist saldırı yapıldı. İçinde bulunulan siyasi gerginlik ve kışkırtılan şovenizmin etkisiyle saldırılar devam edecek gibi görünüyor. Bu noktada, devrimci öğrencilerin yapılan saldırılara hazırlıklı olup güçlü bir direniş göstermeleri gerekiyor. Olası saldırıları engellemek ve yapılan saldırıları da güçlü bir direnişle püskürtebilmek için, öncelikle işçi sınıfı ve öğrenci gençlik içerisinde bu türden saldırılar teşhir edilmeli ve işçi sınıfının örgütlü mücadelesi ile öğrenci hareketi bütünleştirilmelidir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir