Mısırlı emekçilerin Mübarek diktatörlüğüne karşı kitlesel hareketi, Amerikan hükümetinin Mübarek’in yerine ordunun baskın olduğu bir “geçiş” hükümetini geçirme girişimine karşı çıkmalı ve bunu reddetmeli. Bu manevra, emperyalizmin ve Mısırlı egemen seçkinlerin çıkarlarını korumayı ve Mısır devrimini başarısızlıkla sonuçlandırmayı amaçlamaktadır.
Başkan Obama, kendisini ziyaret eden Kanada Başbakanı Stephen Harper ile Cuma günü düzenlediği ortak basın toplantısından yararlanarak, Mübarek’e Mısır’daki krizi çözmek için “doğru kararı alması” yönünde açık bir çağrı yaptı.
Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Washington tarafından Mübarek’in halefi olarak tercih edilen istihbarat örgütünün eski şefi Mısır Başkan Yardımcısı Ömer Süleyman’a telefon etti. Beyaz Saray’dan yapılan bir açıklamaya göre, Biden, Süleyman’dan “Mısır’ın, halkın özlemlerine uygun demokratik bir yönetime geçişi için güvenilir, kapsayıcı görüşmelerin başlamasını” talep etti.
Obama yönetimi, Mısır’da, ordu üzerine kurulu ve Süleyman’ın, Savunma Bakanı Mareşal Muhammed Tantavi’nin ve Mübarek’in başlıca yardımcılarının yanı sıra müflis ve rüşvetçi burjuva muhalefetin temsilcilerinin (Birleşmiş Milletler nükleer silahları inceleme programının eski başkanı Muhammed el Baradei gibi kişiler) önderliğinde bir rejim düşünmektedir.
Dışişleri Bakanlığı sözcüleri de, Mısır’da uzun süre yasaklanmış olan ama bağımsız adaylarla katıldığı 2005 seçimlerinde parlamentodaki sandalyelerin yüzde 20’sini kazanan İslamcı burjuva partisi Müslüman Kardeşler için de bir rol biçti. Washington, Mübarek diktatörlüğüne verdiği desteği haklı göstermek için, yıllarca köktenci İslamcı “tehdit”i kullandıktan sonra, İslamcıları asıl tehlike olan toplumsal devrime karşı bir siper olarak kazanmaya karar verdi.
Kasım 2007’de yayınlanan bir analizde, New York Times gazetesi, Mübarek’in yerine geçecek kişinin belirlenmesinde bu tür bir manüpilasyonu ima etmişti. Bu konudaki makalede şunlar yazıyordu: “Bay Mübarek her zaman mükemmel bir müttefik değildi ama Amerikalı devlet adamları, onun tarihsel yaklaşımının ve hem ABD ile ilişkilerde hem de İsrail ile barışta sahip olduğu yerin son derece değerli olduğunu söylüyorlar. Burada görevli bir Amerikalı devlet adamı, Mübarek’in yerini barış ve Washington’la ilişkilerde benzeri tarihsel anlayışı sürdüren birinin almasını umduklarını söyledi.” Başka sözcüklerle, Mübarek’in yerini alacak kişi, onun gibi bir Amerikan yardakçısı olmalı.
Süleyman’ın kuracağı bir hükümet daha başında bütünüyle sabıkalı olacaktır. Geçen hafta Mübarek tarafından Başkan Yardımcılığı’na atanmış olan kişi, daha çok, Mısır’ın adı kötüye çıkmış kanlı emniyet aygıtının şefi olarak tanınmaktadır. O, binlerce siyasi tutukluya yapılan işkencelerden; Guantanamo’da ya da diğer gizli cezaevlerinde gerçekleştirilemeyen uygulamalar için mahkumları düzenli olarak Mısır’a sevk eden CIA tarafından özellikle ödüllendirildiği rolden dolayı doğrudan sorumludur.
Gazeteci Robert Fisk, Süleyman’ı, Mübarek’in “İsrail ile baş görüşmeci ve önde gelen istihbarat görevlisi; Tel Aviv’i ve Kudüs’ü yıllarca ziyaret etmiş, dört kez kalp krizi geçirmiş 75 yaşında biri” olarak betimledi. Gazze, Hamas’ın iktidara gelmesinin ardından, geçtiğimiz dört yıl boyunca onun talimatı altında sistematik olarak kuşatılmış ve açlığa mahkum edilmiştir. Süleyman, İsrail yönetiminin sırdaşı; Mossad’ın ve İsrail ordusunun gözünde itibarlı bir Mısırlıdır.
Süleyman’ın ve ordunun, Kahire’nin, İskenderiye’nin ve diğer kentlerin sokaklarındaki devrimci harekete aynı şekilde düşman olan El Baradey gibi bireyler biçiminde sivil bir incir yaprağına sahip olması gerekirdi. El Baradey, seçimlerin, Mübarek tarafından belirlenen Eylül ayından daha ileriye ertelenmesini savundu. O, bunun yerine, muhtemelen kendisinden, Süleyman’dan ve üst düzey bir subaydan oluşacak; seçim sistemini “yenilerken” ülkeyi en az bir yıl yönetecek üç kişilik yönetim konseyinin iktidarı almasını öneriyor.
Bu tür bir “geçiş” rejiminin başlıca görevi, reform yanılsamaları ile Mübarek karşıtı halk hareketinin gözünü boyamak; bunun ardından, kitlesel gösterileri dağıtmak olacaktır. Buna, ABD aracılığıyla gerçekleşen bu tür bir dönüşümü haklı olarak gerçek demokratik gelişme olarak kabul etmeyenlerin fiziksel olarak bastırılması eşlik edecek.
Bu bağlamda, Obama’nın Cuma günkü sözleri kaygı verici bir etki yarattı. Obama, ABD yönetiminin hem hükümetin hem de protestocuların şiddete başvurmasına karşı olduğunu (sanki dişlerine kadar silahlanmış ve ardında bir dizi işkence ve cinayet bulunan kanlı askeri diktatörlük ile Tahrir Meydanı’nda kendilerini çıplak elle savunan Mısırlı kitleler eşitmiş gibi) yineledi.
Eğer Mübarek’in yerini orduya dayanan geçici bir yönetim alırsa, hem Obama yönetimi hem de Amerikan medyası, bütün halk muhalefetini “terörizm” olarak karalayarak ve devletin en kanlı baskı önlemlerini onaylayarak yeni yöneticilerin yanında yer alacaktır.
Böylesi bir rejim, kitlelerin demokratik taleplerine bir ödün olmak şöyle dursun, özenle kurulmuş bir barikat oluşturacaktır. O, Mısır yönetiminin Amerikan emperyalizminin hizmetçisi, İsrail’in işbirlikçisi ve Filistin halkı ile bizzat Mısır’daki ezilen kitlelerin düşmanı rolünü sağlamlaştıracaktır.
Mübarek rejimi, basitçe, cani bir diktatör ile haydutlar grubunun ürünü değildir. O, Mısır’daki egemen sınıfın ve onun emperyalist patronlarının aracıdır. Bu rejim, Mısır burjuvazisinin kitlelerin toplumsal gereksinimlerini karşılamadaki ve demokratik devrimin temel görevlerini yerine getirmedeki yetersizliğinden doğmaktadır. Bu temel görev, yalnızca, Mısır’da bolca bulunan seçimlere ilişkin formaliteleri değil; ülkeyi emperyalizmin pençesinden, yabancı sermayenin yardakçılarından ve kırlarda hala egemen olan yarı-feodal toprak ağalarından kurtarmayı içerir.
Mısır’daki olayların gidişatı, daha şimdiden, Lev Troçki tarafından geliştirilip IV. Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından savunulan Sürekli Devrim kuramının güçlü bir doğrulamasını sağlamaktadır. Acı siyasi deneyimlerle geçen bir yüzyıl, ulusal burjuvazinin hiçbir kesiminin ilerici bir rol oynayamayacağını kanıtlamıştır. İleriye giden yolu, yalnızca, arkasında kırlardaki yoksul kitleleri seferber eden ve sosyalist bir program geliştiren işçi sınıfı gösterebilir.
Mısır’daki sınıfsal bölünmüşlükler toplumsal ve siyasi yaşamın baskın gerçekliğini oluşturmaktadır. Özellikle son 20 yıl içinde, Mısır’da, güçlü ve acımasızca baskı altında tutulan; polis devleti ile bir dizi militan ve kanlı çatışmaya girişen bir işçi sınıfı doğmuştur.
Aşılamaz bir toplumsal uçurum, fabrika işçilerini ile yoksul fellahları, ayrıcalıklı seçkinler ile onların Mübarek’ten El Baradey’e ve Müslüman Kardeşler’e kadar siyasi temsilcilerinden ayırmaktadır. Bu bölünmüşlük, işçilerin yaşadığı yerlerde Mübarek’in katillerinin saldırılarını savuşturmak; az sayıda burjuvanın etrafı çevrili sitelerinde ise “ayak takımının egemenliği” tehlikesine karşı korunmak için, mahalle komitelerinin eş zamanlı oluşumunda, şimdiden ortaya konmuş durumda.
İşçilerin öz örgütlenmeleri için yakıcı gereksinim, burjuvazinin bütün siyasi ajanlarından ve partilerinden bağımsızlıktır. Bu, ezilen kitlelerin büyük toplumsal gücünü seferber etmek için, Sovyetlerin Mısır’daki karşılığını, fabrika ve mahalle konseylerini inşa etmek demektir.
Bu mücadelede en acil ihtiyaç, kitle hareketine devrimci bir yön vermek için, onu iktidarın zaptına ve toplumun sosyalist çizgide yeniden örgütlenmesine yönlendirecek bir siyasi önderliğin yaratılmasıdır.