TBMM, Fransız parlamentosunda kabul edilen ve 1915 Ermeni soykırımını inkâr etmeyi suç sayan yasaya yönelik tepkilerin sürdüğü saatlerde, meclisteki 4 partinin önerisi ve oylarıyla, bakan ve milletvekili emekli maaşlarını Cumhurbaşkanının aylık ödeneğine endeksledi. Emekçilerin sırtına yeni bir yük bindiren ilaçta katkı payı yasasının görüşüldüğü sırada gündeme gelen bu değişiklikle birlikte, halen 5 bin 300 lira civarında emekli maaşı alan vekillerin emekli maaşları yaklaşık 7 bin 700 liraya çıkarılmış oldu (Hürriyet gazetesi). Yine yapılan bu değişikliğe göre, milletvekilliği bittikten sonra işsiz kalan kişinin sigorta primleri de 4 yıl boyunca Meclis bütçesinden ödenecek.
9 Eylül 1999 tarihine kadar sigortalı olan işçilere 60 yaş sınırı ve en az 7.000 gün (1 Ocak 2009 tarihinden itibaren sigortalı sayılanlar için ise her takvim yılı başında 7100 güne 100 gün eklenmek suretiyle 9.000 güne çıkacak) pirim ödeme koşulu getirmiş olan TBMM, kendi üyeleri söz konusu olduğunda, 2 yıl milletvekilliğini emeklilik için yeterli görmektedir. Bu yasayla birlikte, milletvekillerinin maaşı asgari ücretin 21 katına çıkartılmaktadır (şu anda 16 katı).
24 Aralık tarihli Milliyet gazetesine göre, Türkiye Parlamenterler Birliği Başkanı Hasan Korkmazcan ile bazı emekli milletvekilleri TBMM Başkanını, başbakanı ve iktidar ile muhalefet partilerini ziyaret ederek eski milletvekillerinin geçim sorununu dile getirmişler; TBMM’deki partilerin grup başkanvekilleri de TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile yaptıkları toplantıda anlaşmışlardı. Ama meclisteki muhalefet partileri, başta destek verdikleri halde teklifin tümü oylanırken karşı safa geçtiler. TBMM üyelerini dünyanın en yüksek aylık alan milletvekilleri yapan teklif 216 AKP ve 1 CHP milletvekilinin oyu ile yasalaştı. Milletvekillerine maaş zammı ve yeni bir “kıyak emeklilik” getiren yasaya CHP’den 18, MHP’den 10, BDP’den ise 1 miletvekili ret oyu kullandı.
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın “içini burkan” bu değişiklik, Türkiye’deki yönetici seçkinlerin kendi ceplerini doldurmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığını bir kez daha gözler önüne sererken, kamuoyunda ciddi bir tepkiye yol açtı. Burjuva medyası milletvekillerinin maaşlarına yapılan zammı eleştiren yorumlar yaparken, ana muhalefet partisi CHP “anayasa mahkemesine gideceğini” açıkladı. Bütün bunlar, daha önce defalarca gördüğümüz göz boyama çabalarıdır. Zira TBMM’deki partilere göre, milletvekillerinin keseleri öncelikli “milli mesele”ler arasında yer almaktadır.
Burjuva politikacıların yüzsüzlüğü
Milletvekili emekli maaşlarına ilişkin düzenlemede başı çeken TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yaptığı açıklamada, bu değişikliğin “dünya parlamentolarını da dikkate alarak” yapıldığını ve “bir ihtiyaçtan” kaynaklandığını iddia etti ve bizden “elimizi vicdanımıza koymamızı” istedi.
CHP’den Ahmet Toptaş da Akşam Gazetesi’ne yaptığı açıklamada TBMM’de bir haftadır et yemediğinden, bir milletvekilinin bir sene içinde” en az 200 düğüne gittiğinden ve TBMM civarında 2 bin liradan ucuz kiralık ev bulunmadığından yakındı. “Memleketin sorunlarını üstlenen” bu insanların (milletvekillerini kastediyor) “Kızılay’da, emekli zabıta memuru gibi” dolaştırılamayacağını iddia eden Toptaş, milletvekillerine “insanca yaşama hakkı” talebini yükseltti.
Milletvekilleri arasından, bu yasa değişikliğini açıkça savunma yüzsüzlüğünde bulunanlardan biri de MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan oldu. Türkkan, 26 Aralık günü basında yer alan haberlere göre, “Koparılan gürültüye bakınca milletvekili maaşıyla ilgili bir şeyler yazmak farz oldu” diyerek, twitter hesabından, yaptığı harcamaları açıkladı: Ankara’daki evine 2 bin 500 TL kira ödediğini, bu “lüks olmayan möbleli” evin yan giderlerinin 714 TL olduğunu; danışmanları ve sekreterleri için –Kasım ayında- 530 TL telefon parası ödediğini (kendi telefonlarını TBMM ödüyor) söylüyor. O, yine Kasım ayı içinde uçak biletleri için 2.246 TL, konukları için 2.600 TL yol ve konaklama parası ve sağa sola gönderdiği çelenkler için 1350 TL ödediğini açıklıyor. Zavallı Türkkan, her gün takım elbise giymek zorunda olmaktan da yakınıyor!
Aynı zamanda bir kapitalist olan ve şirketinden aldığı parayla geçindiğini söyleyen Türkkan, milletvekili maaşını “öğrencilere burs olarak dağıttığını” belirttikten sonra, “lobicilerin karşısında esas duruşta beklemeyen” milletvekilinin yalnızca milletvekili maaşıyla geçineceğine inanmadığını eklemeyi de ihmal etmiyor. Türkkan’ın bu açıklamaları, milletin -Türkkan gibi- burjuva olmayan vekillerinin “lobiciler karşısında esas duruşta beklediğinin” dolaylı itirafından ve bu durumun meşrulaştırılmasından başka bir şey değildir.
Milletvekili maaşlarına zam ve “kıyak emeklilik” yasası, yalnızca 18 milletvekilinin karşı çıktığı ana muhalefet partisi CHP’de bölünmeye yol açtı. CHP sözcüsü ve genel başkan yardımcısı Birgül Ayman Güler, 25 Aralık günü yaptığı açıklamada, TBMM’den bir “gece yarısı operasyonu ile” geçen yasanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilmemesi durumunda konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götüreceklerini açıkladı. CHP’nin bu konuda ne kadar samimi olduğunu ve bir sonuç alıp almayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ama Cumhurbaşkanı Gül’ün söz konusu yasayı veto etmesi olasılığını unutmamak gerekir ki bu, tam da cumhurbaşkanlığı süresinin tartışıldığı bir süreçte ona popülarite kazandıracaktır. Yasanın CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi durumunda ise ana muhalefet partisi, mahkemenin kararı ne olursa olsun, “halkın avukatı” rolüne soyunmuş görünecek ama bu da inandırıcı olmayacaktır.
“Dünya standardı” yalanı
2007 yılı başında yapılan değişiklikle hem asgari ücret hem de milletvekillerinin aylığı arttırılmış; asgari ücretlinin eline ayda 403 YTL net para geçerken, milletvekillerinin net maaşı 8 bin 240 YTL’ye ulaşmıştı. Bu, asgari ücretin tam 20,44 katıdır. Oysa milletvekili maaşları, TC devletinin kendisini “ayrılmaz parçası” gördüğü Avrupa ülkelerinde, asgari ücretin 5-6 ile 10-11 katı arasında değişmektedir.
Türkiye’de, milletvekili maaşı kişi başına gelirin yüzde 56’sını bulurken, bu oran İspanya’da yüzde 4, Litvanya’da yüzde 5,4, İsveç’te yüzde 6,4, Fransa’da yüzde 10, Avusturya’da yüzde 16; bu konuda Türkiye’ye en yakın ülke olan İtalya’da ise yüzde 22,8’dir. Milletvekillerinin emekliliğinde yaş sınırı bulunmayan Türkiye’de bu yasa değişikliğiyle birlikte onlara iki yılda emeklilik hakkı tanınırken, İsveç, Danimarka, Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi ülkelerde milletvekillerinin emeklilik hakkı bulunmuyor. Finlandiya, Britanya, Hollanda, İtalya ve İspanya gibi Avrupa ülkelerinde memurlarla aynı emeklilik koşullarına sahip olan milletvekilleri, Türkiye’de çifte emekli maaşı alabiliyor ve Avrupalı meslektaşlarıyla karşılaştırılamayacak yan ödemelerden (harcırah) yararlanabiliyor. (kaynak: http://www.emekli-maasi.com/arsiv/ulkelere-gore-milletvekili-emekli-maaslari.aspx) “Millet”in Emekli Sandığı’na tabi olarak çalışan kesimi, çalıştığı sürece emekli maaşı alamazken, onun TBMM’deki “vekilleri”nin önemli bir bölümü, milletvekili maaşının yanı sıra, iki yılını doldurduktan sonra emekli aylığı da almaktadır.
Özetle, gerçekler, “millet”in TBMM’deki “vekilleri”nin söylediklerinden çok farklı… Anımsanacağı üzere, TBMM Başkanlık Divanı, 2012 yılı Meclis bütçesini görüştüğü 12 Ekim’de yaptığı toplantıda milletvekillerine üçüncü bir yardımcı personel tahsis edilmesi ve milletvekillerinin akaryakıt ve ulaşım giderlerinin büyük ölçüde bütçeden karşılanmasına karar vermişti. Yine bu toplantıda alınan kararla, milletvekillerine telefon ve faks gibi iletişim giderleri için ayrılan ödenekte de değişiklik yapılmış; isteyen milletvekiline “iletişim ödeneği”ni aynı akaryakıt ve uçak bileti gibi ulaştırma alanına kaydırabilme hakkı tanınmıştı.
Özetle, Türkiye’de “millet”in “vekilleri”, Türkiye’den kat kat zengin ülkelerdeki meslektaşlarıyla karşılaştırılamayacak bir servet içinde yüzmekte ve dokunulmazlıklar da dahil, sınırsız olanaklardan yararlanmaktadırlar.
Emekçi “millet”in burjuva “vekilleri”
Ağustos 2011 rakamlarına göre, Türkiye’de 27 milyon dolayında olan işgücünün 16 milyon 440 bini kayıtlı olarak istihdam ediliyordu ve bunun 11 milyonu (yüzde 72’si) kayıtlı sigortalı ücretliydi. Yani kayıtsız işçilerle birlikte, bu topraklar üzerinde yaşayan insanların ezici çoğunluğu emekçidir.
Dönemin Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın CHP Zonguldak milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün soru önergesine yanıt olarak 2010 yılı Aralık ayı başında verdiği oranları geçerli sayarak, Türkiye’deki sigortalıların (kayıtlı işçiler) yüzde 40’tan fazlasının asgari ücret aldığını söyleyebiliriz. Bu ülkede, halen geçerli olan asgari ücret, 16 yaşından büyükler için brüt 837, net 658,95 TL; küçükler için ise brüt 715,50, net 571,97 TL’dir. 5 milyonun üzerinde işsiz -ki bu rakam gizli işsizlerle birlikte 6 milyonu aşıyor- ise herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmadan yaşıyor (son olarak, “Yeşil Kart” uygulamasının iptal edilmesiyle 5 milyon kişi sağlık hakkından mahrum bırakıldı). Şimdi kendi maaşlarına yüzde 100’ü bulan zam yapmaya kalkışan vekillerin, ezici çoğunluğu sefalet içinde yaşayan asgari ücretli emekçilere 2012 yılı için öngördüğü ücret artış oranı ise yüzde 3+3’tür.
TBMM’deki siyasi seçkinlerin bu pervasızlığında şaşırtıcı bir yan olduğunu söylemek oldukça zor. Zira onların ezici çoğunluğu kapitalistlerden ve burjuvalardan oluşmaktadır. TBMM’deki milletvekillerinin 82’si işadamı ve işkadını, 27’si üst düzey yönetici, 6’sı bankacı, 16’sı mali müşavir, 18’i eski mülki amir, 4’ü subay, 7’si diplomat-büyükelçi, 92’si hukukçu, 78’i öğretim üyesi, 39’u ekonomist, 27’si tıp doktoru, 24’ü inşaat mühendisi, 15’i ise makine mühendisidir. (kaynak:http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/haber_portal.aciklama?p1=47461) TBMM’de, tek bir işçinin ya da köylünün olmadığını söylediğimizde buna şaşıracak herhangi biri var mı? Sanmıyoruz.
Bu durum, kuşkusuz, burjuva parlamentoların hepsi için üç aşağı beş yukarı geçerlidir. Ama sermayenin siyasi sözcülerinin Türkiye’deki kadar pervasız şekilde davranabildiği ülke sayısı oldukça azdır. Bütün ülkelerde olduğu gibi, ezici çoğunluğu emekçilerden oluşan “milletin”, en lüks hastanelerde ücretsiz tedavi görebilen “vekilleri”, aile hekimlerinin yazdığı reçetelerden 3 TL, 3 ilaçtan sonra ek olarak 1 TL katkı payı alınmasını düzenleyen yasayı kabul edebilmektedir. Bu “vekiller”, “tüm çalışanların emekli maaşlarının insanca yaşamaya yetecek bir düzeye çıkartılması” talebini görmezden geliyor ama kendi maaşlarına yüzde 100’e varan artış yapabiliyor. Emekçilere, o da kayıtlı çalışabilenlere, 9.000’e kadar yükselecek pirim ödeme ve 65 yaşına kadar çalışma zorunluluğunu dayatan bu “vekiller”, kendileri söz konusu olduğunda, bu yasayla 8.000 TL’yi bulan maaşla emeklilik için iki yıl milletvekilliğini yeterli görebiliyorlar (2 milyon dolayındaki kamu çalışanı, ek ödemeler maaşlarına yansıtılmadığı için emeklilik maaşlarında ortalama en az %30 hak kaybına uğrarken, yeniden seçilen emekli vekillerin aylığından yapılan yüzde 15 oranındaki “sosyal güvenlik destek pirimi” kesintisi kaldırıldı; bu yolla, emeklilik hakkını elde eden ama milletvekilliği yapanların maaşları 5 bin lira arttı. Bu durumda olanların eline ayda 19 bin 300 TL geçecek).
“Milletin”, aralarında sendikacıların ve “sol” maskeli burjuva ve küçük burjuva aydınlarının da bulunduğu “temsilcileri”, Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” şiirindeki sözleriyle, “Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar” yiyorlar; zira “bu han-ı iştiha”, işçi sınıfı ve emekçiler devrimci bir önderlikten yoksun oldukları sürece onların.