Michigan’ın çalışma hakkı yasası

Michigan’ın Cumhuriyetçi valisi Rick Snyder, 11 Aralık Salı günü sözde “çalışma hakkı” yasasını imzaladı; böylece Michigan, ABD’de bu yasayı benimseyen 24. eyalet oldu. Yasa, bütün işçilerin sendika aidatı ödemesini istihdamın koşulu kılan iş sözleşmelerini yasaklıyor. Sağcı güçler tarafından desteklenen bu yasanın temel amacı işçilerin patronlara karşı kendi çıkarlarını savunurken ortaklaşa mücadele etme becerisinin altını oymaktır.

Birleşik Otomobil İşçileri sendikasının (UAW) ve diğer sendikaların bu yasanın çıkartılmasına karşı herhangi bir ciddi muhalefet yükseltmemiş olması, bu örgütlerin iflasını göstermektedir. Onlar kendi üyelerinin ya da bir bütün olarak işçi sınıfının çıkarları uğruna mücadele etmekten uzun süre önce vazgeçmişlerdi.

UAW, Michigan AFL-CIO, Michigan Eğitim Birliği ve diğer sendikalar, işçi sınıfını seferber etme yeteneğine sahip değiller. Onlar, geçtiğimiz otuz yılı işçilerin mücadelelerini ezmek, onlara ihanet etmek ve şirketlerin birbiri ardına gelen ücret ve sosyal yardım kesintisi taleplerini zorla kabul ettirmek için harcadılar. Onlar, Detroit gibi önceki sanayi merkezlerini yıkıma uğratıp yoksullaştıran fabrika kapatmalarda ve toplu işten çıkartmalarda işbirliği yaptılar. UAW, Obama’nın Otomotiv Sektörü Çalışma Grubu tarafından 2009’da dikte edilmiş olan ücret kesintisi sözleşmesinin bir parçası olarak altı yıllık bir grev yasağını kabul etti.

Bir zamanlar 1 milyonun üstünde üyesi olan UAW, daha 2004’te 650.000 kayıtlı üyeye sahipti. Bugün, onun üye sayısı aşağı yukarı 380.000.

İşçiler, altı haneli maaşlı görevliler ordusuna ve birleşik sendika-şirket yönetimi rüşvet fonlarına sahip bu anti-demokratik, kemikleşmiş örgütleri mücadele araçları olarak görmüyorlar. Onlar sendikaları haklı olarak aşağılıyorlar.

UAW’yi ve diğer sendikaları yönetenlerin çalışma hakkı yasasına karşı çıkmasının nedeni, bu yasanın, onların aygıtlarına para sağlayan aidat akışını tehdit etmesidir. İşçilerin hakları onların umurunda değil ve onların sınıf mücadelesi karşısındaki düşmanlığı, bu yasayı onaylayanlarınkinden daha az değildir.

Peki, bu sendika aidatları nereye gidiyor? Demokratik Parti ve bürokratların refah içindeki kendi hayatları için mali kaynak sağlamaya. Bu arada, UAW’nin yetkili olduğu fabrikalardaki genç işçiler, saati 15 dolarlık sefalet ücretleri karşılığında çalışmaya, yıpratıcı hızlı çalışmaya katlanmaya, fazla mesai ücreti almaksızın günde 10 hatta 12 saat çalışmaya ve patronlar adına işyerinde güvenliği sağlayan “kendi” sendika temsilcilerine dikkat etmeye zorlanıyorlar.

Nisan ayına kadar yürürlüğe girmeyecek ve işyerlerinde mevcut sözleşmelerin bitmesinden sonra uygulanacak olan yeni yasayla birlikte, Solidarity House’daki [UAW’nin Detroit’teki uluslararası merkezi] UAW bürokratları ile eyaletin her yerindeki sendika merkezlerindeki görevliler, gelecek birkaç yıllık aidat gelirlerini kapatacak yeni taviz sözleşmelerini kabul ettirmek için fazla mesai yapacaklar.

Çalışma hakkı yasasının geçmesinden tam bir gün önce, UAW, Detroit bölgesindeki bir fabrikada Başkan Obama’yı konuk etti ve onun Medicare’de [yaşlılar için sağlık sigortası), Medicaid’de [yoksullar için sağlık yardımı] ve Sosyal Güvenlik’te kesinti yapma ve nihayetinde yürürlükten kaldırma planlarını alkışladı. Obama, burada yaptığı konuşmada, çalışma hakkı yasasını, UAW sendikasının ücretleri düşürmede ve ABD otomobil sanayisini yeniden kâr yapabilir duruma getirmede hükümetle ve şirketlerle işbirliği yaparak yararlılığını göstermiş olduğu gerekçesiyle eleştirdi.

Sendikaların çöküşü, onların üzerinde yükseldiği gerici siyasi perspektifin ürünüdür. UAW, Amerikan İşçi Federasyonu’nun eski örgütlerine karşı bir isyanla başlayan 1930’ların yoğun mücadelelerinden doğmuştu.

İşçiler, yeni işkolu sendikalarını kurmak için, tüm kentleri felç eden işyerinde işgal / iş bırakma eylemleri ve genel grevler düzenlemesi gerekmişti. Onlar, şirket gangsterleriyle, polisle ve Ulusal Muhafızlar ile çatışmak durumunda kalmış; bu mücadeleler, binlerce işçinin yaşamına mal olmuştu.

Bu hareketin en büyük trajedisi, en baştan itibaren yeni örgütlenen sendikaları şirketlere, Demokratik Parti’ye ve Amerikan emperyalizmine tabi kılmak için çalışan sağcı, kapitalizm yanlısı bürokrasinin denetimi altında kalmış olmasıydı. 1940’larda, iş bırakma eylemlerine önderlik eden sosyalistler ve solcu militanlar, sendika bürokrasileri tarafından sürdürülen komünist karşıtı cadı avında UAW’den atıldılar.

Bu örgütlerin gerilemeye başlaması uzun sürmedi. Bu, savaş sonrası Amerikan ekonomik hegemonyasının sonunun 1950’lerdeki ve 1960’lardaki ilk işaretleriyle aynı zamana rastladı. 1970’lere ve 1980’lere gelindiğinde,  üretimin ve maliyenin artan küresel bütünleşmesi, onların üzerinde yükseldiği ulusalcı perspektiflerin altını oydu.

Sendikaların, kapitalistlerin küresel işgücü piyasasını kendi çıkarlarına kullanmasını ve üretimi düşük ücretli ülkelere kaydırmasını mümkün kılan devasa şirketlerin dünya ekonomisi üzerindeki egemenliğine verecekleri bir yanıtları yoktu. Onların tek yanıtı, işçilerin ücretlerini ve yaşam koşullarını iyileştirmek için patronlara baskı yapmaktan vazgeçip, işten çıkartmalar, ücret kesintileri ve üretimi hızlandırma yoluyla şirketlerin rekabet edebilirliğini arttırmak için işçilere baskı yapmak oldu.

Sendikalar, her türlü bağımsız mücadele biçimini reddettiler ve sendika-şirket yönetimi “ortaklığı” biçimindeki şirket yandaşı politikayı benimsediler. Bu, ABD’li işçileri dünyanın dört bir yanındaki sınıf kardeşlerine karşı yarıştırmaya yönelik ekonomik ulusalcılığın yükselmesiyle birlikte yürüdü.

Bu sürecin sonucu, sendikaların emek kartellerine dönüşmesidir. Onlar, işçilerden zorla koparılmış kârlardan bir pay peşinde koşan işletmeler haline gelmiştir. Bugün UAW, Büyük Üçler’in [Ford, General Motors ve Chrysler] başlıca hisse sahiplerinden biridir. Onun gelirleri, bu şirketlerin kârlarının ve hisse senedi fiyatlarının işçiler pahasına yükselmesine bağlıdır.

Hangi sonuçları çıkarmak gerekiyor?

Sorun, sendika bürokrasisinin müttefiki Uluslararası Sosyalist Örgüt türü çeşitli sahte sol örgütler tarafından önerildiği gibi, bu yozlaşmış ve gerici örgütleri yeniden canlandırma meselesi değildir.

UAW’den ve diğer sendikalardan bağımsız ve bütünüyle yeni bir perspektif üzerine kurulu yeni mücadele örgütlerinin, taban komitelerinin inşa edilmesi gerekiyor. Yol gösterici ilke, şirket patronlarının ve onların siyasi sözcülerinin verebileceklerini söyledikleri şeylerin değil; bütün işçilerin işlerinin, yaşam standartlarının ve çalışma koşullarının koşulsuz savunusu olmalıdır.

Bu tür komiteler, işçi sınıfının -endüstriyel ve siyasi- tam seferberliği için mücadele etmelidir. Onlar sendikaların “Amerikan malı al” ulusalcılığını reddetmeli ve küresel şirketlere karşı mücadelelerini tüm dünyadaki işçilerle koordine etmeliler.

En önemlisi, işçi sınıfının yeni bir siyasi perspektife ve partiye ihtiyacı vardır. İşçiler yalnızca şu ya da bu açgözlü patronla değil ama ABD’de ve uluslararası düzeyde bütün bir ekonomik sistemle; egemen seçkinlerin ihtiyaçlarını karşılamak için toplumsal sefaletin, yoksulluğun, savaşın ve en berbat sömürü biçimlerinin yayılmasını gerektiren kapitalist kâr sistemi ile karşı karşıyalar.

Söz konusu olan, daha iyi sömürü koşulları için mücadele etmek değil; sömürü üzerine kurulu sisteme son vermektir. İşçi sınıfı, büyük şirketlerin iki partisine karşı, ekonomik yaşamın özel servetin yoğunlaşması değil ama insan ihtiyaçları temelinde sosyalist yeniden örgütlenmesi için mücadele etmek üzere kendi kitlesel partisini inşa etmelidir. İşçileri, Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılmaya ve onu işçi sınıfının yeni, devrimci önderliği olarak inşa etmeye çağırıyoruz.

13 Aralık 2012

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir