Mevsimlik Tarım İşçileri

“Urfa’da tarım işçilerini taşıyan kamyonetle, yük taşıyan bir kamyonun çarpışması sonucu meydana gelen kazada 16 kişi öldü,14 kişi de yaralandı.”(19 Ağustos 2007)

“Sivas’ta tarım işçilerini taşıyan bir minibüsle, kamyonun çarpışması sonucu 24 işçi yaşamını yitirdi.(8 Ağustos 2007)

Yalnızca bu yıl meydana gelen trafik kazalarında 100’e yakın tarım işçisi öldü, yüzlercesi de yaralandı. İşçilerin balık istifi yerleştirildikleri araçlardan, meydana gelen kazalarda sağ kurtulmaları büyük şans.

Ekmek parası kazanmak amacıyla, kavurucu sıcakta, can güvenliğinden yoksun yollara düşen ve neredeyse tamamı Kürt olan tarım işçileri pamuk toplamak için güneye Çukurova’ya, fındık toplamak içinse de Doğu Karadeniz’e; Ordu ve Giresun’a gidiyorlar. Kapitalistler için fazlasıyla ucuz işgücü kaynağı olan Kürt tarım işçileri, yaz mevsiminde aşırı sıcaklara rağmen 4 ay boyunca aralıksız çalışıyorlar.

Bugüne kadar sendikanın adını bile duymayan işçilerin tamamı sigortasız ve hafta sonu izni olmaksızın günde en az 12-14 saat çalışıyorlar. Kadın ve çocukların 3-5 YTL yevmiyeyle çalıştırılırken, erkek işçiler en fazla 20 YTL kazanıyorlar.

Tarımdaki makineleşme, küçük köylüleri iflasa sürükleyerek kırdaki sınıfsal kutuplaşmayı hızla derinleştiriyor. Bir tarafta artık dünya pazarı için üretim yapan büyük toprak sahipleri, diğer tarafta mülksüzleşen milyonlarca köylü. Bu köylülerin bir kısmı tarım proletaryasını oluştururken, bir kısmı da büyük şehirlere göç ederek burjuvazinin ucuz emek-gücü ve yedek sanayi ordusu ihtiyacını gideriyor.

Köylülerin proleterleşmesi, Türkiye kapitalizminin son yirmi yılı aşkın süredir dünya pazarına açılmasıyla doğrudan bağlantılıdır. 2000’li yılların başından itibaren tarımda uygulanan yeni-liberal politikalar çerçevesinde, köylülüğü destekleyen tüm kurumlar tasfiye edildi. Son 7 yılda yaklaşık 2 milyon köylü mülksüzleşti. Yüksek gümrük duvarları ve devlet desteğiyle cumhuriyet tarihi boyunca uluslararası rekabete karşı korunmuş olan orta ve küçük köylülerin uğradığı bu yıkımın nedeni, onların uluslararası piyasalar karşısındaki güçsüzlüğüdür. Dahası, bu kaderi paylaşanlar yalnızca Türk ve Kürt köylüleri değildir. Son 10 yıl içinde, dünya çapında 1 milyarın üzerinde köylü, tarım ve hayvancılık alanında faaliyet gösteren çok uluslu şirketler eliyle mülksüzleştirilmiştir.

Her yıl sayıları bir milyonu geçen tarım işçisi kış aylarında geçimlerini sağlayabilmek için köylerinden yollara dökülüyor. Çileli bir yolculuğun ardından -eğer ölmedilerse- onları ortalama 4 ay sürecek yorucu bir çalışma bekliyor. Halen küçük bir toprak parçasına sahip olan tarım işçileri onu ekip ek bir gelir sağlayabilirken, çoğunluk 4 ayda kazandığını 8 ay boyunca tüketiyor.

Gittikleri yerlerde barınma imkanı sağlanmayan işçiler kendi imkanlarıyla kurdukları barakalarda, son derece sağlıksız koşullarda 4 ay geçiriyorlar. Elektrik ve su bu 4 ay boyunca bir lüks oluyor. Bir çok çocuk işçi, daha okullar kapanmadan yollara düşüyor; okullar açıldıktan sonra da çalışmaya devam ediyor.

Tarım işçileri, tüm bunların yanında gittikleri yerlerde faşist saldırılara maruz kalıyorlar. Onlar, yerleşim merkezlerine gittiklerinde, faşist çeteler tarafından, “PKK’liler saldırıyor” bağrışlarıyla linç edilmeye çalışılıyorlar.

Gittikleri bölgelerde çok düşük ücretle çalışmak zorunda olmaları, o bölgedeki Türk işçilerinin, Kürt işçilerine karşı nefret duymalarına ve sınıf kardeşlerine saldırmalarına yetiyor. Bu durumdan en memnun olan ve karlı çıkanlarsa yine patronlar oluyor.

Sermayenin ve hükümetlerin, ezici çoğunluğu Kürt olan mevsimlik işçilere dayattığı insanlık dışı yaşama ve çalışma koşulları ile onlara yönelik ırkçı – faşist saldırılar, burjuva basının her yaz döneminde verdiği “sıradan haber”leri olmaktan çıkartılmalıdır. Bunun yolu, Türk işçilerinin, başta Kürtler olmak üzere başka ulusal ya da dinsel kimliklere sahip işçilerle rekabet içinde olmaması gerektiğini ve aynı sınıfsal çıkarlara sahip olunduğunun kavranmasından ve buna uygun bir mücadele hattı çizmesinden geçer. Bu, kendi içinde hiç bir ulusal ya da dinsel ayrım yaşamadan uluslararası bir sınıf olarak davranan patronlara karşı tek bir uluslararası sınıfın; işçi sınıfının Türkiye’deki üyeleri olarak sahneye çıkmak demektir.

Mevsimlik işçilere pirimlerini yalnızca patronların ödeyeceği sağlık ve emeklilik sigortası!

İşçilerin yolculuklarda can güvenliği sağlansın; tüm işçilere sağlıklı ve ücretsiz barınma!

Eşit işe eşit ücret!

Çocuk emeği sömürüsüne son!

İşsizliğe son vermek için çalışma saatleri paylaşılsın: 6 saatlik işgünü, haftada 5 gün çalışma!

Irkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı ağır cezai yaptırım; başka ulusal ve dinsel kimlikleri rencide eden her türlü propaganda yasaklansın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir