Libya’ya yönelik emperyalist saldırıya karşı çık!

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin Libya’ya askeri müdahaleye kapı açan kararının ardından, Fransız Hava Kuvvetleri 19 Mart akşamı saldırıya geçti. Kaddafi’nin Bingazi’ye yönelik bir saldırıya geçeceğini açıklamasının hemen ardından gerçekleşen saldırıya, İngiliz ve ABD savaş uçakları da katıldı. Libya’ya yönelik saldırıyı gerçekleştiren emperyalist koalisyonda, Fransa, İngiltere ve ABD’nin yanı sıra İtalya, Kanada, İspanya ve Danimarka da bulunuyor. Koalisyon, Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn gibi kimi Arap yönetimlerinin de desteğini almış durumda.

İlk saldırıyı Fransa’ya bırakarak geri plandaymış gibi görünmeye çalışan ABD yönetimi, saldırıların yalnızca Libya hava kuvvetlerini ve tanklarını hedeflediğini, amaçlarının Kaddafi’yi devirmek olmadığını açıkladı.

Ancak, bu emperyalist saldırının, Kaddafi’nin sivillere yönelik saldırılarını önlemeyi amaçladığı yolundaki açıklamalara hiç kimse inanmıyor. Herkes biliyor ki, Libya’ya havadan ve denizden saldıran bu koalisyonun amacı, Libya’nın özellikle AB için büyük önem taşıyan doğal kaynaklarının emperyalist denetim altında tutulması.

Kaddafi yönetiminin emperyalist saldırıya yanıtı “haçlı seferine karşı” “1 milyon kişiyi silahlandırmak” oldu. Öte yandan, bugün, hava saldırısı altındaki Kaddafi’ye bağlı güçlerin, isyancıların elinde bulunan Misrata kentine girdiği yönünde haberler basında yer aldı. Bütün bu gelişmeler, emperyalist koalisyonun hesaplarının pek de kolay gerçekleşmeyeceğini gösteriyor.

Emperyalist koalisyonun “uçuşa yasak bölge” kararının ardından saldırıya geçmesi, başta, BM Güvenlik Konseyi kararına sessiz kalarak destek veren Rusya ile Çin’in yanı sıra, işbirlikçi Arap rejimlerini bile tedirgin etti. Rusya ve Çin askeri güç kullanımını kınarken, Arap Birliği, BM kararına verdikleri desteğin hava saldırılarını içermediğini ifade eden bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Emperyalist saldırganlara açıkça tavır alamayan burjuva hükümetlerden biri de, beklendiği üzere, AKP iktidarı oldu. AKP iktidarının emperyalist saldırganlara yönelik verdiği “utangaç” desteğin ardında, bir kez daha, “uluslararası meşruiyet” mazereti yatıyordu. Davutoğlu’nun “1970 ve 1973 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarının … Libya’nın toprak bütünlüğünü güvence altına alacak ve Libya halkının huzur, güvenlik ve esenliğini temin edecek şekilde uygulanmasına” vurgu yaparak verdiği açık destek, Erdoğan’ın “Libya Libyalılarındır” türü boş sözleriyle süslendi. 20 Mart akşamı Brüksel’de gerçekleştirilen NATO büyükelçileri toplantısında da, Türkiye temsilcisi, koalisyon güçlerinin müdahalesi başladığı için NATO’nun müdahale planını gözden geçirmesi gerektiğini söylemekle yetinerek, olası bir NATO müdahalesine de tamamen karşı çıkılmadığını göstermiş oldu.

AKP iktidarının, emperyalist saldırıya açıkça karşı çıkmayıp, kulağa hoş geldiği kadar anlamsız olan bu tür argümanlar eşliğinde onu desteklemesi, ana muhalefet partisi CHP tarafından da memnuniyetle karşılandı. Ciddi bir iktidar adayı olduğunu kanıtlamak için aylardır elinden geleni yapan CHP, AB ülkelerindeki “sosyal demokrat” ağabeylerinin izinden giderek emperyalist müdahaleye destek verdi. Elbette, “insani nedenler”le…

İnsanın aklına, müflis diktatörlere karşı halk hareketlerini ve demokratikleşmeyi desteklediklerini iddia eden aynı emperyalist devletlerin, Gazze’deki Filistinlilere yönelik Siyonist katliama neden karşı çıkmadıkları; neden Suudi Arabistan’dan Pakistan’a kadar onlarca ülkede hüküm süren diktatörleri destekledikleri; neden Yemen’deki toplumsal muhalefeti kan ve ateşle ezmeye çalışan Ali Abdullah Salih yönetimine destek verdikleri; Suudi Arabistan’ın, Bahreyn’deki Şii çoğunluğun demokrasi talebini ezmek için oraya asker göndermesine neden ses çıkarmadıkları gibi onlarca soru geliyor.

Aslında, bütün bu ve benzeri soruların yanıtı biliniyor. “İnsani nedenler” ya da “demokrasi”, bugün Libya’ya saldıran emperyalist devletler için, enerji kaynakları üzerinde egemenlik kurmada birer mazeretten başka anlam taşımıyor. Onlar, Libya’da yeniden çiğnemeye başladıkları “demokrasi” sakızını, çıkarları söz konusu olduğunda bir yana atmaya ve en gerici diktatörleri desteklemeye hazırlar.

Modern tarih, kapitalist tekellerin ve onların hizmetindeki burjuva devletlerin demokrasiye ve insan haklarına ilişkin bütün argümanlarının kaba bir ikiyüzlülükten ibaret olduğunu onlarca kez kanıtlamıştır. Gerçek bir demokrasi ve eşitlik, her türlü siyasi baskının kaynağı olan özel mülkiyetin ve kapitalizmin savunucusu olan mevcut devletler eliyle gerçekleştirilemez. Onlar, ne zaman “demokrasi ve insan hakları” kavramlarına sarılırlarsa, yeni bir emperyalist işgale ve savaşa hazırlık yapıyorlar demektir.

Bütün bu nedenlerden dolayı, siyasi baskılara, sömürüye ve savaşlara karşı mücadele, onların kaynağı olan kapitalizme ve onun savunucusu burjuva devletlere karşı sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için verilecek mücadeleden ayrılamaz. Bütün ülkelerden, dinlerden ve etnik kökenlerden emekçileri birleştirebilecek tek ortak payda budur. Bu payda temelinde, emperyalist saldırıları önleyebilecek ve yalnızca Kaddafi türü diktatörlere değil, onların temsil ettiği sermayenin diktatörlüğüne de son verebilecek tek güç işçi sınıfının uluslararası sosyalist birliğidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir