Kütahya’daki linç girişiminin arkasında ne yatıyor?

Kütahya’nın Tavşanlı ilçesindeki TOKİ inşaatında çalışan Kürt işçilere yönelen ve her zaman olduğu gibi düzmece bir iddiaya dayanan linç girişimi, tüm işçilere yönelik açık bir uyarıdır.

İnşaatta çalışan işçilerin Türk bayrağını yaktıkları yalanıyla seferber olan faşist güruhun, önceden gözaltına alınan ve polis merkezinde bulunan işçileri linç etmeye çalışması ve ardından inşaat alanında işçilerin kaldığı barınakları yakması, iddia edildiği gibi “kendiliğinden ortaya çıkan” bir durum değil, örgütlü bir provokasyondur.

Son olarak Kütahya’da patlak veren türde faşist provokasyonların bundan önceki onlarca örneği, bu tip saldırı girişimlerinin daima bir yalan iddiaya ve hükümet ve medya eliyle zaten yükseltilmiş olan şoven milliyetçiliği harekete geçiren örgütlü güçlere dayandığını göstermektedir. Dahası, bu tür saldırılar hiçbir zaman polisin hoş görmesi olmaksızın gerçekleşmemektedir ki, polis göz yummadığı sürece bu tür provokasyonların söz konusu olmaması bir tesadüf değildir.

Kütahya Valisi Şerif Yılmaz’ın, polis merkezini taş yağmuruna tutan ve ardından işçilerin barakalarını yakan faşist güruh için “Vatandaşlarımızı sağduyuya davet ediyorum.” demesi, bu faşist pogrom girişiminin ardındaki gerçek güçleri ortaya koymaktadır.

Kürt emekçilere yönelik linç girişimleri incelendiğinde, bunların sözde “açılım” ya da “barış süreci”nin rafa kaldırıldığı koşullarda sıklıkla ortaya çıktığı görülecektir. Bunun başlıca nedeni, hükümet ile PKK arasında görece barışçıl bir ilişki söz konusu olduğunda, kolluk güçlerinin faşistlerin iplerini bırakmıyor olmasıdır.

Kürt illerinde bir yıla yaklaşan askeri operasyonlar ve çatışmalar ile Suriye’deki PYD/YPG konusunda artan gerginlik, ifadesini bölgeden evlerini terk etmeye zorlanan yüz binler ve hayatlarını kaybeden yüzlerce insanın yanı sıra, faşist güruhların teröründe bulmaktadır.

Bugün, en şiddetli biçimde, sokağa çıkma yasağının 14 Mart’tan beri devam ettiği Şırnak’ta süren savaş koşulları, yaklaşık 90 bin kişiyi kenti terk etmeye zorlamış, geride kalan son derece yoksul 2 bin kadar insansa açlık ve sefaletle karşı karşıya bırakılmıştır.

AKP hükümetinin geçtiğimiz yıl savaşı yeniden tırmandırmasından bu yana, Ortadoğu’daki paylaşım savaşının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığımız içerideki çatışmalar, dışarıda, özellikle de Suriye’de YPG güçlerinin konumuna ve onun ABD ile ilişkisine doğrudan bağlı bir şekilde ilerlemektedir.

Esad yönetimine bağlı ordu güçlerinin Rusya’nın ve İran’ın desteğiyle, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar tarafından desteklenen cihatçı teröristlere karşı önemli başarılar elde etmesinin yanı sıra, başını YPG’nin çektiği Suriye Demokratik Güçleri’nin ABD’nin fiili katılımıyla IŞİD’e karşı ciddi ilerleme sağlaması, Türkiyeli egemenleri son derece rahatsız etmiş durumda.

Rojava’ya sevk edilen ABD’li komandoların YPG arması takmasıyla ve ABD’nin YPG ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz açıklamasıyla bu rahatsızlığı daha da büyüyen AKP hükümeti, ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri ile birlikte Halep’in kuzeyindeki Menbic’e yönelik başlattığı operasyona göstermelik de olsa “ikna edilmiş” durumda. IŞİD’in elinde bulunan Menbic, Afrin ve Kobani kantonlarının arasında bulunuyor ve YPG’nin denetimine geçmesi halinde örgütün bölgedeki konumunu ciddi ölçüde sağlamlaştırmasını sağlayacak.

Buna karşılık, TSK, Irak’taki PKK mevzilerini vurmaya devam ederken, her gün Türkiye’den Suriye’ye yüzlerce cihatçının geçtiği yönünde haberler birbirini izliyor. HDP’li vekillerin tasfiyesi yönündeki meclisteki son operasyonla da birlikte, linç girişimlerine zemin hazırlayan siyasi ortam bütünlük kazanmaktadır.

Kapitalist krizin körüklediği savaş ve diktatörlük yöneliminin uygulayıcısı ve sonuçlarının başlıca sorumlusu AKP iktidarı olsa da, onun bu yönelimine sahte muhalif çıkışlar dışında tam destek veren CHP ve MHP de ortaya çıkan durumun sorumluluğunu taşımaktadır. Buna, “barış süreci” adlı aldatmacanın ortağı ve Ortadoğu’daki emperyalist paylaşımda ABD’nin güvenilir müttefiki olarak ortaya çıkan burjuva Kürt hareketi ile onun kuyruğundaki sahte sol da dahildir.

Ortadoğu’nun gerici paylaşımı uğruna savaşta mahvedilen, evlerinden sürülen ve linçe uğrayan Kürt emekçilerinin savunusu, savaşa ve onu doğuran kapitalizme karşı mücadeleden ayrılamaz. Bu mücadelenin başarısı ve gerçek bir eşitliğin ve demokrasinin inşası, işçi sınıfının, Ortadoğu’daki emperyalist savaşa, bu savaşın parçası olan ve kapitalizmi savunan burjuva güçlere karşı uluslararası sosyalist birliğinin sağlanmasına bağlıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir