“Modern kölelik“, “kiralık işçilik”, “işçi simsarlığı” adlarıyla bilinen “İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, Mayıs ayının ilk haftasında Meclisten geçtikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onaylamasıyla Resmi Gazete’de yayınlanarak sessiz sedasız bir şekilde yürürlüğe girdi. Ne ilginçtir ki, aynı hafta içinde, ülke gündemi önceki AKP hükümetinin lideri Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun istifa edeceği haberiyle meşgul olduğu sırada, Meclisteki milletvekilleri sermayenin programını hayata geçirmek için mesai harcıyorlardı.
İlgili kanunun, yani kiralık işçilik yasasının beraberinde getirdiği yeni düzenlemeler, çalışma hayatında yeni bir dönemin başlangıcı olmakla birlikte, işçi sınıfının ve gençliğin haklarına ve geleceğine yönelik kapsamlı bir saldırı anlamına gelmektedir. En önemlisi bu, bugün en çarpıcı biçimde Fransa’da ve Yunanistan’da görülebilecek olan, işçi sınıfına yönelik uluslararası kapitalist saldırının organik bir parçasıdır.
Kiralık işçilik yasası, en genel haliyle, kamu kurum ve kuruluşları ve maden işyerleri dışındaki istisnalar hariç diğer tüm işyerlerinde, belirli şartlar dahilinde özel istihdam büroları ile işçi arasında kısmi süreli olarak geçici iş ilişkisi kurulmasına izin veriyor. Başka bir ifadeyle, özel istihdam büroları aracılığıyla işçinin belirli süreyi kapsayan esnek, güvencesiz ve düşük ücretli çalışma koşulları karşılığında patronlara en düşük maliyetle kiralanmasına olanak sağlanıyor.
Bu durumda, geçici işçinin patronu yasal ve hukuksal anlamda “alt-işveren” konumundaki özel istihdam bürosu olacak. Özellikle binlerce işçinin çalıştığı büyük şirketlerde, geçici işçiler alt-işveren konumundaki özel istihdam bürosu bünyesinde çalışıyor gözükecek olsa da, aslında aynı patron için çalışıyor olacaklar. Milyonlarca işsiz işçi sermaye sınıfının kazanç kapısı haline gelirken, geçici işçiler en iyi ihtimalle asgari ücretle karın tokluğuna, yıllık izin, kıdem tazminat hakkı olmadan, işsizlik fonundan yararlanmadan, kısa süreli sigorta primlerinden dolayı emeklilik ve sağlık haklarından faydalanamadan kapitalizmin tam anlamıyla modern köleleri olarak çalışacaklar. Sermaye temsilcilerinin ifadesiyle, hayata geçirilen söz konusu çalışma modeli, AB ülkelerinde pazarlanan adıyla “güvenceli ve esnek çalışma modeli”dir ve uluslararası sermayenin “yapısal reform” taleplerinin önemli bir parçasıdır.
Patronların kiralık işçilik yasasından faydalanması her ne kadar belirli şartları yerine getirmesi koşuluna bağlansa da, söz konusu şartlar, tam da patronların istediği niteliktedir. Şartlardan anlaşılıyor ki, özellikle, “öngörülemeyen nedenlerden dolayı” iş yoğunluğu ve kapasite artışlarının yaşandığı sanayi sektöründe, “mevsimlik tarım işlerinin” bulunduğu tarım sektöründe ve “mevsimlik işler hariç dönemsellik arz eden iş artışları”nın yaşandığı turizm sektöründe ciddi oranda geçici işçi çalıştırma söz konusu olacak. İşçinin askerlik gerekçesiyle işten ayrılması durumunda da patronlar kiralık işçilik yasasından faydalanabilecekler. Özel istihdam bürosu ile geçici işçi arasında yapılacak sözleşme en fazla 4 ay süreyle sınırlı olacak ve iki defa yenilenebilecek. Öte yandan, yasadaki diğer önemli bir değişiklik ise, çağrı üzerine çalışmaya ek olarak uzaktan çalışma biçiminin yasal statüye kavuşturulması. Yasa, neresinden tutulursa tutulsun her bir maddesiyle sermayenin çıkarlarına hizmet ederken, işçiyi kapitalist “özgür dünya”da kölece yaşamaya mahkum ediyor.
Kiralık işçilik yasasından önce patronlar, işçi sendikalarının itirazı olmadan ve hatta verdikleri destekle, çoğu işyerinde 4857 Sayılı İş Kanunu kapsamında belirli iş sözleşmelerine dayanarak 6-11 ay gibi sürelerle ortalama ücret karşılığında işçi çalıştırabiliyorlardı. Yürürlüğe giren kiralık işçilik yasası ise 4857 sayılı İş Kanunu’ndaki “yasal boşluğu” gidererek geçici işçiyle tüm hukuksal bağlarını üstünden atmakla kalmıyor, işgücü maliyetlerini neredeyse yarı yarıya düşürüyor ve işçinin hak iddia edemeyeceği şekilde, yani esnek, güvencesiz ve örgütsüz çalışma modeli kural haline getiriliyor.
Sermaye sınıfı ve onun siyasi temsilcisi AKP iktidarı, 2008 küresel ekonomik krizinin ardından, işçi sendikalarının da yer aldığı Ulusal İstihdam Stratejisi (ÜİS) adı altında yapılan çalışmalarda emeğe yönelik kapsamlı saldırıların işaretini vermişti. ÜİS’in bir parçası olarak kiralık işçilik yasası, 2009 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından veto edilmiş ve tekrar görüşülerek kimi maddelerin yumuşatılması için Meclise geri gönderilmişti. Aradan geçen zaman içerisinde TEKEL direnişi, Gezi Parkı protestoları ve metal grevleri gibi mücadelelerin yaşanmasından ötürü ilgili yasa her ne kadar askıya alınmış olsa da, uygun bir zamanda Meclise geleceği dünden belliydi. Siyasi iktidarın yedeğinde ve sermayenin işbirlikçileri konumunda olan sendikalar, söz konusu yasanın işçi sınıfının gündemine taşınması durumunda alttan alta gelişen işçi sınıfı muhalefetinin büyümesinden endişe ediyorlardı. Bu endişeleri doğrultusunda ellerinden geleni yapan sendikalar, yasanın şimdilik hiçbir toplumsal muhalefet olmaksızın geçmesiyle, sermaye sınıfı adına görevlerini başarıyla yerine getirmişlerdir.
Şu anda Türkiye’de faaliyet gösteren Özel İstihdam Büroları’nın (ÖİB) sayısı 448 ve ilerleyen zamanlarda virüs gibi çoğalmamaları için hiçbir neden yok. Uluslararası Özel İstihdam Hizmetleri Konfederasyonu verilerine göre, dünyadaki toplam ÖİB sayısı 260 bini buluyor. Ve bu ÖİB’ler aracılığıyla 40 milyon işçi 2,3 milyon şirkete kiralanıyor. Bu şirketlerin yıllık toplam ciroları ise 282 milyar avroyu buluyor.
Egemen sınıfların siyasi iktidarlar aracılığıyla dünya çapında tırmandırdığı toplumsal haklara yönelik saldırının arkasında, kapitalizmin küresel krizi yatmaktadır. Egemen sınıfların savaş ve diktatörlük yönelimi ile bir bütün oluşturan bu saldırısı, onların bu krize verdikleri ve verebilecekleri tek yanıtı ifade etmektedir. Buna karşılık, bu kriz, aynı zamanda işçi sınıfının radikalleşmesinin ve büyük toplumsal mücadelelerin de zeminini döşüyor. Fransa’da, Belçika’da, Yunanistan’da, ABD’de, Hindistan’da, Çin’de ve daha birçok ülkede yükselmekte olan işçi sınıfı hareketi, bu gerçeğin en yalın kanıtlarıdır.
Türkiye de, aynı geçtiğimiz yılki metal grevlerinde olduğu gibi, önümüzdeki dönemde benzeri işçi sınıfı mücadelelerine gebedir. Kiralık işçilik yasası, eli kulağındaki kıdem tazminatının gaspı ve diğer toplumsal saldırılar ile savaşa ve diktatörlük inşasına karşı büyük işçi mücadelelerine hazırlanmanın ve bu mücadeleleri ileriye giden tek yol olan sosyalist devrimlere taşımanın aracı olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’nin inşası, önümüzde duran en acil görevdir.