4 Şubat günü TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, Türkiye KAMU-SEN ve KESK’e bağlı sendikalar Tekel işçilerine destek için alınan bir günlük “genel grev” kararı uyarınca iş bıraktılar. Tüm illerde olduğu gibi İstanbul’da da Tekel işçileriyle dayanışma eylemi düzenlendi. Sendikaların eyleme katılımları oldukça az sayıda işçiyle oldu. Alanı dolduranların büyük bölümünü demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler oluşturdular.
Türk-İş bürokrasisi 17 Ocak’ta Ankara’da gerçekleştirilen “Ekmek, Barış, Özgürlük İçin Demokrasi ve Haklar” mitinginin sonunda işçilerin önce kürsüyü, ardından da Türk-İş Genel Merkezi’nde başkanlık katını işgal ederek dile getirdikleri genel grev talebi sonucunda bu eylem kararını almak zorunda kalmıştı. AKP Hükümetini doğrudan karşısına almak istemeyen Türk-İş bürokrasisi, tabanını harekete geçirmek için hiçbir çalışma içinde olmadı. Bu nedenden dolayı Türk-İş’e bağlı sendikalar alanda çok az sayıda işçiyle –büyük olasılıkla da “temsilciler düzeyinde”- hazır bulundular. Ayrıca, genel grev için oldukça önemli olan ve eylemin başarısı için gösterge sayılabilecek başta ulaşım sektörü olmak üzere hiçbir işyerinde gerekli ön çalışmalar yapılmadığından greve büyük bir katılım olmadı ve birçok sektörde hiçbir aksama yaşanmadı.
Ayrıca eyleme katılan diğer iki büyük konfederasyondan KESK ve DİSK içinde de durum Türk-İş’den çok farklı değildi. Türk-İş’e göre daha fazla sayıda üyesini eyleme katmayı başaran bu iki konfederasyonun da alanda umulan kitlesi yoktu.
Tüm bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, İstanbul’da, yaklaşık 5 bin kişi üç farklı koldan yürüyerek Saraçhane Meydanı’nda toplandı. “Kurtuluş yok tek başına”, “İşçi – Memur el ele genel greve”, “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganlarının atıldığı eylemde konfederasyonların temsilcileri birer konuşma yaptılar.
Sendika bürokratlarının sürecin başından itibaren günü kurtarmanın telaşında örgütledikleri eylem, onların kendi üyelerini bile harekete geçirmemeleri sonucunda daha başından manipüle edilmiş oldu. İşçi sınıfının gücünün ve örgütlülüğünün sınandığı anlardan biri olan “genel grev” böylece sendika bürokratlarının elinde işçi sınıfının aslında ne kadar güçsüz ve örgütsüz olduğunu gösterdi.
Doğal olarak bu başarısızlıktan ve örgütsüzlükten sorumlu olan bir diğer kesim de küçük burjuva sosyalistleridir. Onlar her fırsatta işçi sınıfını sendika bürokrasisine yedekleyerek, her koşulda sendika bürokrasilerinin ardında saf tutarak, yıllardır işçi sınıfını içinde bulunduğu koşullara mahkûm eden sendika bürokratlarının ve egemenlerin ekmeğine yağ sürmektedirler.
İşçi sınıfı yıllardır sendika bürokrasilerinin önderliğinde tüm gücünü seferber etmeden, eylem hazırlıklarını yeterince yapmadan, günü kurtarmaya yönelik eylemlerle oyalanmış ve sonuç olarak da hiçbir kazanım elde edemeden kendi gücüne olan güvenini de kaybetme noktasına gelmiştir. 4 Şubat eylemi, işçi sınıfının sendika bürokrasileri ve küçük burjuva solu eliyle nasıl bir ilgisizlik, güvensizlik ve moral bozukluğu içine sokulduğunu göstermiştir.
İçinden geçtiğimiz dönemde Marksistlerin en önemli görevi, işçi sınıfına, onu bu koşullara mahkûm eden sendikacı gardiyanların üstesinden gelmeyi ve kapitalizm karşıtı militan sınıf örgütlerini yaratmayı hedefleyen bir perspektif sunmaktır. Bunun için, temel ilke, her zaman doğruları söylemek, işçi sınıfına kendi gücünü hatırlatmak ve onu sosyalist ve enternasyonalist programa kazanmak olmalıdır.