13 Haziran 2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 5966 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu”, TMMOB’a bağlı Gıda Mühendisleri Odası’nın tüm uyarılarına ve itirazlarına rağmen 13 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girmiş durumda. Gıda sektöründe çalışan gıda mühendisleri, kimya mühendisleri ve ziraat mühendislerini yakından ilgilendiren ve halk sağlığını tehlikeye sokacak kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte, gıda işletmelerinde sorumlu yönetici olarak çalışan binlerce kişi işten çıkarılma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak, hijyenik ve güvenilir koşullar altında gıda üretiminin yerine kayıtdışı çalışan merdiven altı üretimin önü açılacak, gıda işletmelerini denetleyen devletin denetim kurumları yerini özel denetim kurumlarına bırakacak.
Kanunda değişiklik yapılmadan önce 20 beygir gücü ve 5 çalışanın üzerinde kapasiteye sahip olan gıda iş yerlerinde, gıda bilimi konusunda eğitim almış mühendislerin sorumlu yönetici olarak çalıştırılması zorunluluğu vardı fakat şimdi, sorumlu yönetici tanımı değiştirilerek 30 beygir gücü ve 10 çalışanın altındaki gıda iş yerleri sorumlu yönetici çalıştırmaktan muaf tutuluyor. Yani bu demektir ki, Türkiye’deki 40 bin gıda işletmenin %80’nin de sorumlu yönetici çalıştırma zorunluluğu ortadan kaldırılacak ve şu an hali hazırda çalışan 5-10 bin dolayında kişi işten çıkarılacak. Konunun takipçisi olan Gıda Mühendislleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Petek Ataman’ın açıklamasına göre, şimdiden işten çıkarmalara başlanmış durumda. Sözleşmelerde belirtilen ücretlerin çok çok altında çalıştırılmaya mecbur bırakılan sorumlu yöneticiler, iş güvencesi olmadan aldıkları ücret ile zar zor geçiniyorlarken, işsizliğin yükselişte olduğu bir dönemde hükümetin “başarılı” olarak sunulan istihdam politikaları çerçevesinde çalışma hakları gasp edilerek işsizliğe terk ediliyorlar.
Gıda sektöründe çalışanların istihdamını engelleyen kanun ile birlike 10 bin kişi işsizler ordusuna katılacak. Üniversitelerden mezun olacak olan mühendisler de bundan nasibini alarak genç nüfus içerisindeki işsizlik rakamları katlanmış olacak. Tabii bu, işsizliği her zaman bir koz olarak kullanan patronlar için avantaj sağlayacak. Şöyle ki, orta ve büyük ölçekli gıda işletmelerinde beyaz yakalı olarak çalışan işçilerin ücretlerinden şikayetçi olan patronlar, işgücü rekabetine olanak sağlayacak bu kanun sayesinde, her zaman başvurdukları yöntem ile yani çalışanları dışardaki işsizlerle tehdit ederek düşük ücretlerle terbiye etmeye çalışacak.
Hükümetin, bu kanunun yürürlüğe girmesinde savunduğu temel gerekçe, AB ile uyum adı altında yüksek standartlarda gıda üretimini sağlamak. Fakat gıda iş yerleri bilimsel ve teknik konularda uzmanı olmadan değil, yüksek standartlarda gıda üretimini sağlamayı üretim esnasında uyulması ve dikkat edilmesi gereken noktaları hiçe sayacaktır. Bu da beraberinde zaten hali hazırda merdiven altı üretim yapan yerlerin sayısında artışa neden olacak ve gıda terörünün önünü açacaktır. Özel denetim kurumları ile bunun önüne geçileceğini söyleyenlere, bu tür işlerin, piyasada işverenler ile özel denetim kurumları arasında nasıl çözüldüğünü hatırlatmaya gerek yok herhalde.
Sermayenin ideolojik yönlendirmesinin etkisiyle, kendilerini her ne kadar işçi sınıfının bir parçası olarak görmeyen beyaz yakalı işçilerin çoğunluğunun, çalıştıkları iş yerlerinde karşılaştıkları sorunlar genel olarak işçi sınıfının karşılaştıkları sorunlardan ayrı değildir. Çünkü onlar da sınıfın diğer bileşenleri gibi patronlar tarafından ücretli emek sömürüsüne maruz kalmakta, hakları gasp edilmekte; meslekleri gereği halk sağlığını korumaya özen göstermesi gereken işçiler, yürürlüğe giren kanunlarla halk sağlığını tehlikeye sokmaya zorlanmaktadır. Yapılması gereken, işçi sınıfının kafa ve kol işçilerinin birleşik mücadelesini örmek; yani beyaz yakalı emekçilerin, iş yerlerinde ve fabrikalarda emek sömürüsüne karşı ve hak gasplarının önüne geçmek için verdikleri mücadele ile güçlerini birleştirmeleridir.