26 Nisan Salı günü, Fransız Ulusal Demiryolları’ndaki (SNCF) sendikalar, demiryolları işçilerinin koşullarına saldıran yeni devlet kararnamesine karşı bir günlük protesto grevi çağrısında bulundu.
Sendikalar, yaklaşık iki ay önce, 23 Şubat’ta, SNCF ve hükümet ile görüşmelerinin ardından demiryolu kararnamesinin nihai metnini almışlardı. Bu, Çalışma Bakanı Myriam El Khomri’nin iş yasası reformunun ilan edilmesi ile aynı gündü. İş Kanunu’nu ihlal ederek sendikalara şirket düzeyinde toplu sözleşmeleri görüşme izni veren ve çalışma haftasını uzatan El Khomri Yasası, öğrenci sendikalarını Mart’ın ilk günlerinde başlayan protesto çağrılarını yapmaya zorlayacak şekilde, gençlik ve işçiler arasında tırmanan öfkeyi kışkırtmıştı.
Buna rağmen, demiryolu sendikaları, sendikaların Cumhurbaşkanı François Hollande’ın Sosyalist Parti (PS) hükümetine karşı bir mücadeleyi engelleme yönündeki daha geniş bir stratejinin parçası olarak, demiryolu kararnamesine ya da El Khomri Yasası’na karşı bir grev çağrısında bulunmadılar.
Ancak, demiryolu kararnamesinin içeriği açığa çıktığı ve işçiler arasında öfke yükseldiği için, bu süre zarfında hiçbir gösteri veya miting örgütlememiş olan sendikalar, sonunda, Salı günü bir günlük sembolik bir grev örgütleme zorunluluğu hissettiler.
Kararnamenin amacı, demiryolu hizmetlerini özelleştirmeye ve Fransız demiryolu hatlarında Almanya’nın Deutsche Bahn (DB) ve İtalya’nın Trenitalia gibi işletmecileri eliyle SNCF’ye karşı rekabet başlatmaya hazırlanmaktır. Bu işletmecilerin, özel sektöre uygulanan yönetmelikler doğrultusunda kendi süreçlerini işletecekleri için, SNCF’den yüzde 18 daha az çalışanla aynı işi yapmak amacıyla sömürüyü yoğunlaştırmaları bekleniyor.
Fransa’daki tüm demiryolu işçileri için geçerli olan demiryolu kararnamesinin hükümleri, özelleştirme sürecinin işkolundaki çalışma koşullarına darbe vurmak üzere kullanılmakta olduğunu açık ortaya koyuyor. Hükümler, şunları içeriyor:
*Yılda 16 izin günü kesiliyor ve çalışma haftası parçalanıyor, böylece işçiler, çoğunun hafta sonu Pazar-Pazartesi olacak şekilde yılda sadece 30 kez iki günlük ‘hafta sonu’na sahip olacaklar.
*Bir işçinin ana işyeri çevresindeki yolculuk yarıçapı, 50 km’ye atanabilecek şekilde arttırılıyor.
Demiryolu işçileri Salı günü Fransa çapında greve gittiler. Tren çalışanlarının yüzde yetmişi dahil olmak üzere SNCF işçilerinin yüzde ellisi grev çağrısına kulak verdi. Yüksek hızlı trenlerin (TGV) ve Paris banliyö trenlerinin yarısı ve şehirlerarası trenlerin üçte ikisi çalışmadı.
Gençliğin El Khomri Yasası’na karşı mücadelesine, CGT’yi yeni bir sayfa açmış ve militan bir duruş benimsemiş gibi sunarak karşılık veren Stalinist Genel İşçi Konfederasyonu’nun (CGT) genel sekreteri Philippe Martinez, eylem gününün ‘büyük çapta bir uyarı grevi’ olduğunu söyledi. Martinez, ‘sendikal birlik’i övdü ve ‘Mayıs ortalarında başka [eylem] günleri’nin olacağını doğruladı.
Bu son açıklama, Martinez’in, egemen sınıfa bir sinyalidir: sendikalar, işçi sınıfının PS hükümetine karşı grevlerini/endüstriyel eylemlerini engellemek için ellerinden gelen her şeyi yapacak ve kararnamenin kanunlaşmasının eşiğine kadar bir günlük sembolik grevleri bile erteleyecekler.
WSWS muhabirleri, Paris’teki bir tren istasyonundaki demiryolu işçileri tarafından sendikanın bir grev toplantısına (Assemblée générale) davet edildiler. Toplantı sınırlı bir katılım çekti; büyük ölçüde, işçilerin öfkeli ve mücadeleye hazır olduğunu ama sendikalara güvenmediklerini ve bir günlük sembolik eylemlerin yararlılığına inanmadıklarını söyleyen alt düzey sendika temsilcileriyle kısıtlanmıştı. Onlar, ayrıca, işçiler tarafında, onlarla grev ve protesto eylemlerinin stratejisini tartışma yönünde su götürmez bir isteksizlik olduğunu belirttiler.
PS hükümetinin sosyal haklara yönelik görülmemiş saldırılar yürüttüğü ve sendikaların ona karşı hiçbir endüstriyel eylemi harekete geçirmediği dört yılın ardından, sendikalar ile işçi sınıfı arasındaki toplumsal uçurum ortadadır. İşçi sınıfındaki ruh hali giderek artan oranda militandır, fakat bu, sembolik sendikal eylemlere ya da sahte sol Yeni Anti-Kapitalist Parti gibi PS’nin ve sendikaların siyasi müttefiklerine desteğin arttığı anlamına gelmemektedir.
Bu, ortaya çıkan siyasi krizin devrimci karakterinin bir göstergesidir. Toplumsal mücadele, patlak verdiği zaman, Fransa’daki işçi sınıfının son büyük devrimci deneyimi olan 1968 genel grevinden bu yana düzene sokulmuş ve bastırılmış olan sınıf mücadelesi üzerinden, giderek resmi kanalların dışında bir patlama biçimini alacaktır.
Ancak, sendika bürokrasisinin alt kademelerinde bulunanlar ve onlarca yıl sınıf mücadelesinin güvenli kanallarda yer aldığı mekanizmaları denetleyenler için, işçilerin büyüyen militanlığı, tedirgin edicidir. Daha ‘sol’ söylemli görevliler daha fazla eylem örgütlemek istemekte ve bunu yapma yönündeki girişimlerine yönelik sendika önderliklerinin açık sabotajı eliyle hayal kırıklığına uğratılmaktadır.
Bununla birlikte, onlar, işçi sınıfının, mücadelede, yalnızca, onların da bir parçası olduğu sendika bürokrasisinden bağımsız bir şekilde ve on yıllardır sözde Sosyalist Parti’nin çevresinde çalışan bütün partilere karşı devrimci sosyalist bir perspektif temelinde seferber edilebileceği gerçeğini tartışmaktan kaçınmaya kararlılar.
WSWS, toplantıda, sendika önderliğinin grev sırasında işçileri harekete geçirmediğini gözlemlemiş bir bakım işçisi ve sendika temsilcisi olan Serge ile konuştu.
Serge, iş arkadaşlarının CGT’nin mücadele etmediğini düşündüğünü belirtmek için omuzlarını silkerek şunları söyledi: “Dün sabah, bugün kimlerin greve gideceğine bakmak için işyerine döndüm ve önerecek hiçbir şeyim yoktu. Bugün olan hiçbir şeyin farkında değildim. Doğrusu, daha fazla bilgi aldığımda, CGT’nin bugünün belirlenmiş bir gün olduğunu ama bugünün işçilerin evde grev yapacağı bir gün olduğunu söylediğini öğrendim…”
Serge, “Benim için, bir grev günü, bir şeyler yapmak; en azından, gösteri yapmak, bir araya gelmek, tartışmaktır ve şimdi, şu anda gerçekten sunulan hiçbir şey yok.” dedi ve ekledi: “Bu, birçok işçi için, bir [eylem] günü pratikte hiçbir şey olmadığı için bir utançtır.”
Serge, Paris’teki 13 Kasım terör saldırılarını gerçekleştiren İslamcı savaşçıların NATO güçlerinin Suriye savaşının “alçak ürünleri” olduğunu kaydederek, işçiler arasında savaşa ve bu saldırıların ardından uygulamaya konan olağanüstü hale yönelik kayda değer bir muhalefet olduğunu belirtti.
O, “Fransa, bu savaşa derinlemesine bulaşmıştır ve gerçekte terörizm, onların, Fransız hükümeti ile diğer zengin devletlerin o bölgeye getirdiği kargaşayla bağlantılıdır. Yoksulluğa, kaosa ve savaşa baktığımızda, başka bir şey bekleyemeyiz… dünyada çok sayıda savaş var ve bu, yine, büyük güçlerin politikasıyla bağlantılı.” diye konuştu.