Almanya Başbakanı Angela Merkel ile ABD Başkanı Barack Obama arasında son günlerde yaşanan karşılıklı dalkavukluğunun ve dostluk açıklamalarının arkasında son derece kaygı verici bir gelişme gizli.
Obama’nın Almanya’ya beşinci gezisi, basitçe 2016 Hanover Fuarı’na bir ziyaret veya görevden ayrılan bir Amerikan başkanının veda turu değildi. O, hem Ortadoğu’daki emperyalist saldırganlığı hem de NATO’nun Rusya’ya karşı askeri yığınağını tırmandırmayı hedefliyordu. Bu ziyaret, aynı zamanda, Alman militarizminin geri dönüşünde yeni bir aşamayı başlattı.
Obama ve Merkel, Cumartesi günü Hanover’de düzenlenen ortak basın toplantısında, planları hakkında oldukça açık bir şekilde konuştular. Merkel, konuşmasının başlangıcında, “Bizler, bu fırsatı, uluslararası gündemin çeşitli zorluklarını tartışmak için kullandık.” dedi. Bunlar, “elbette Suriye, Libya ve Afganistan, ama ayrıca Afrika ve Rusya ile Ukrayna arasındaki kriz” idi.
Onlar, “Avrupa’nın çevresindeki alanlardaki güvenlik sorunlarının, yalnızca, birçok konuda Avrupa’nın ve Almanya’nın sorumluluk üstlenmesini gerektiren ortak Atlantik ötesi çabalar yoluyla çözülebileceği konusunda” hemfikir olmuşlar. Merkel, Almanya’nın, “geçtiğimiz aylarda, örneğin Irak’ta, Suriye’deki “terörle mücadelede” ve “şu anda aktif olduğumuz Mali’de ve başka bölgelerde ek çabalar üstlenmiş” olduğunu belirtti.
Berlin, ayrıca, “askeri olarak daha fazla dahil olmaya” ve silahlı kuvvetlerini güçlendirmeye hazırdı. Merkel, rahatlatıcı şekilde, “Almanya, birçok alanda çok uzun süredir yer alıyor ve bunu sürdüreceğiz.” dedi. Peşmerge’ye silah gönderildi ve böylece “gergin bir bölgeye silah sağlandı ki bu, bizim tarihsel gelişmemiz ışığında tamamen yeni bir adımdı. Afrika’da üstlenilen sorumluluk, önceden kısa bir süreliğine bulunmuş olduğumuz Kongo görevinin dışında, yeni bir alan” idi.
Merkel, Almanya’nın savunma bütçesini arttırma yönündeki önceki kararı ile ilgili olarak, “Kendimizi savunma olanaklarımız konusunda açıkça ek çabalar göstermek zorunda olduğumuzu biliyorum. Daha fazla donanım, daha fazla personel sağlamak zorundayız.” dedi. Merkel, “NATO’nun bizim için belirlediği hedefler”in farkındaydı ve konuşmasını, “Alman ordusunun şu andaki tüm konuşlanmasının, bu uluslararası sorumluluğu omuzlamamız gerektiği düşüncemizi bütünüyle yansıttığına inanıyorum.” diye sürdürdü.
Merkel’i en üst perdeden defalarca öven Obama, Almanya’nın yeni savaş politikasını takdir etti. O, “Almanya, IŞİD’i yok etmeyi amaçlayan koalisyonunun son derece önemli bir üyesidir. Alman uçakları hava harekatını destekliyor ve Irak’taki Alman personeli yerel güçleri eğitiyor. Alman yardımı, Irak’ta istikrarı sağlamaya ve onun IŞİD’den kurtardığı bölgeleri yeniden inşa etmesine yardımcı oluyor.” dedi.
Obama, aynı zamanda, “NATO ittifakımızın gücü”nü koruma ve onu Rusya’ya karşı güçlendirme ihtiyacı konusunda uyarıda bulundu. O, kuşkusuz Alman egemen seçkinlerinin Rusya’ya daha yakın bir stratejik yönelimi tercih eden kesimlerini hedef alan tehdit edici bir ses tonuyla şunu ilan etti: “Bizler, dönüşümlü olarak, Baltık devletleri dahil olmak üzere Doğu Avrupa’daki NATO güçlerini arttırmaya devam ediyoruz. Başkanlığımın en başından beri söylediğim gibi, bizim, her bir NATO müttefikini savunma yönünde bir antlaşma yükümlülüğümüz var ve bunu yapacağız.”
Bunlar, boş sözler değildir. Der Spiegel’in bir haberine göre, Obama, Pazartesi günü Britanya ve İtalya başbakanları ile Fransa cumhurbaşkanını kapsayan G5 adlı toplantıda, Merkel’e, “ittifakın doğu sınırına dönüşümlü olarak kalıcı NATO birliklerinin planlanmış konuşlanmasına önemli ölçüde” katılma çağrısı yaptı. Berlin, planlamada bugüne kadar arka planda yer almış ve Alman ordusunun NATO’nun yeni ani müdahale gücüne kayda değer katılımına dikkat çekmişti.
Şimdi, hükümetin Doğu Avrupa’daki güçlerini daha fazla kuvvetlendirmeye hazır olduğu görünüyor. Merkel, 20 Nisan’da, ziyarete gelen Litvanya Devlet Başkanı Dalia Grybauskaite ile Berlin’de düzenlenen basın toplantısında, “Galler kararları”nın Varşova’daki yaklaşan NATO zirvesinde “daha fazla geliştirileceği”ni tekrar doğrulamış ve “bu doğrultuda üzerimize düşeni yapacağız” demişti.
Ordu ve güvenlik kurumu ile yakın bağlantılara sahip olan gazeteci Thomas Wiegold, blog sayfası “Eyes front!”ta [İleri bak!], şu yorumda bulundu: “Dolayısıyla sorun, artık NATO’nun doğu kanadında (bu kısmen, pratikte Rus sınırında anlamına geliyor) Alman ordusunun askerlerinin olup olmayacağı değildir. Onlar uzun süredir oradalar. Sorun, daha çok, bu varlığın önemli ölçüde güçlendirilecek olmasıdır. Bu durumda, Alman ordusu diğer birliklerle sürekli dönüşümlü olarak, bölük düzeyinde ya da daha alt düzeyde değil de tabur düzeyinde mi faaliyet gösterecek?”
Federal hükümet, Almanya’nın dünya politikasında yeniden “ülkemizin önemine denk düşen” (Federal Cumhurbaşkanı Gauck, 3 Ekim 2013) bir rol oynayacağını ilan etmesinden bu yana, Washington’ın saldırgan dış politikasını kendi ordusunu kuvvetlendirmek ve kendi emperyalist çıkarlarını ilerletmek için kullanmıştır.
Pazartesi günü, anlamlı bir şekilde, Almanya’nın Tornado savaş uçakları için Türkiye’de kendi askeri üssünü kuracağı duyuruldu. Spiegel Online’daki bilgiye göre, Alman hükümeti, “İslam Devleti’ne karşı çok uzun bir Alman müdahalesi”ni hesaba katıyor ve bu yüzden İncirlik’teki Türk Hava Kuvvetleri Üssü’nde uzun vadeli bir konuşlanma planlıyor. İç belgelere göre, ayrı bir uçak pisti, Alman askerleri için kalacak yer ve tam donanımlı bir karargah için yaklaşık 65 milyon avro sağlanacak. Buna ek olarak, Alman ordusu, Türk hükümetiyle Alman askerlerinin uzun süreli kalmasına yönelik uzun vadeli bir anlaşmayı görüşüyor.
ABD ile Almanya arasındaki yere göğe sığdırılamayan yakın ekonomik ilişkiler de, karlar ve pazarlar söz konusu olduğunda, giderek daha fazla rekabetle damgalanıyor. Hanover’deki sanayi fuarında, hem Obama hem de Merkel, alçak sesli eleştiriler içeren açıklamalar yaptılar. 3. Salon’daki platformun üzerine çıktıklarında, Obama, “Kendi adıma, ‘Bize gelin ve Amerikan malları alın.’ demek için bir fırsat daha” derken, Merkel, daha önce, fuarın Pazar akşamı yapılan açılışında, “Alman malı satın almak da çok iyi olurdu.” demiş ve eklemişti: “Biz rekabeti severiz. Ama kazanmaktan da hoşlanırız.”
Spiegel Online, “Obama ve Merkel Hanover’de: Her biri kendi ayrı görüşüyle” başlıklı bir yorumda, “Çok uluslu şirketlerin yatırım yaptığı ülke ABD’nin katıldığı Dünyanın En Büyük Sanayi Fuarı, dünyanın en büyük ekonomisi ile en büyük dördüncü ekonomisi arasında her zamandakinden daha çok bir güç denemesidir.”
AB’nin ABD ile halen müzakere ettiği Atlantik Ötesi Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmaları etrafında süregiden gerilimler bu bağlamda anlaşılabilir. ABD’nin (Merkel’i) “aceleye getirmek” istediği yönündeki tüm iddialara rağmen, anlaşma ile ilgili bütün ülkeler kendi çıkarları için en iyi koşulları görüşme; dolayısıyla mümkün olduğunca az taviz verme peşinde koşuyor. Die Zeit, kısa ve öz bir şekilde, “TTIP o kadar hızlı olmayacak”, çünkü tarafların her biri “diğer pazarlar için kuralları kendi iş lobileri yararına yeniden yazamayacağından” kaygılı, diye yazdı.
Yakın askeri ve ekonomik işbirliği biçimi alıyor gibi görünen ama patlayıcı gerilimlerin gelişmekte olduğu Alman-Amerikan ekseninin arkasında ne yatıyor?
Bir belirti, Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’in (SPD) Handelsblatt’ın hafta sonu sayısına verdiği röportajdır. O, “Durum, Soğuk Savaş’takinden daha tehlikeli” başlığı altında, “Eski düzenin yerini henüz yenisi almış değil” diyor ve “Nüfuz ve egemenlik uğruna bu mücadele, barışçıl bir seminer ortamında gerçekleşmiyor; şiddetle patlıyor.” diye ekliyordu.
Başka bir ifadeyle, tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı öncesi durumda olduğu gibi, emperyalist güçler arasında, işçi sınıfının uluslararası ve sosyalist bir program temelinde müdahale etmemesi durumunda bir kez daha “şiddetle patlayacak” olan yeni bir “nüfuz” ve “egemenlik” yarışı yaşanıyor.
26 Nisan 2016