2016 1 Mayıs’ına, egemen sınıfların tüm dünyada yükselen savaş, militarizm ve diktatörlük yönelimi damgasını vuruyor. Burjuvazi, insanlığa baskıdan, yoksulluktan ve ölümden başka verecek bir şeyi olmayan sistemini, kapitalizmi kurtarmak için I. ve II. Dünya Savaşları öncesinde olduğu gibi, yeni bir emperyalist dünya savaşına hazırlanıyor.
ABD emperyalizminin siyasi temsilcisi Obama, geçtiğimiz hafta Almanya’da yaptığı görüşmelerde, Suriye ve Irak’taki birliklerini arttırma ve savaşı tırmandırma kararlılığını ilan etti. Obama, Almanya’ya ve diğer Avrupalı güçlere, Rusya’yı ve Çin’i hedefleyen emperyalist müdahalelerde daha aktif rol oynama çağrısı yaptı.
Obama’nın açıklaması, Alman emperyalizminin, dünyanın emperyalist yeniden paylaşımında bir kez daha “büyük güç” olarak yer alma çabasını iyice arttırdığı bir döneme denk geliyor. Alman burjuvazisi, sözde “IŞİD karşıtı savaş”a katılmasının ardından, Türkiye’deki askeri varlığını arttırmaya ve kalıcılaştırmaya hazırlanıyor.
Öte yandan, başta Fransa, Britanya ve İtalya olmak üzere diğer Avrupalı emperyalistler, elbette ABD’nin ve Almanya’nın katkılarıyla, Libya’nın istilasına hazırlanırken, Uzakdoğu’da, Japonya Çin’e karşı provokatif bir silahlanma içinde.
Bütün bu gelişmeler, büyük emperyalist güçlerin aktif bir şekilde dahil olduğu kapsamlı bir savaş hazırlığına işaret etmektedir.
ABD emperyalizminin, beş yılı aşkın süredir kendi önderliğinde Suriye’de devam eden rejim değişikliği savaşını tırmandırma kararı, büyük emperyalist güçlerin, dünya egemenliği uğruna üçüncü bir dünya savaşını göze aldıklarının en son ifadesidir.
Halen Suriye’de, Irak’ta ve Yemen’de sürmekte olan yağmacı savaşların başlıca suç ortağı, içine düştüğü derin krizi, bölgesel güç olma hayallerini gerçekleştirerek aşmaya çalışan Türkiyeli egemen sınıf ve AKP iktidarıdır.
Ankara, şimdi, ABD emperyalizmi ile birlikte yarattığı “yararlı düşman” IŞİD’in güney sınırında gerçekleştirdiği saldırıları gerekçe göstererek bölgedeki askeri yığınağını arttırıyor ve uzun süredir hazır olan Suriye’yi istila planının uygulanması için bastırıyor. Ankara’nın özellikle Suriye ve Irak sınırına yakın illerde yaklaşık bir yıldır sürdürdüğü operasyonlar, daha şimdiden, yüz binlerce Kürt emekçisini ve gencini yerinden yurdundan etmiş, yüzlerce sivilin ölümüne yol açmış durumda. İktidar şimdi, bölgedeki özel operasyon güçlerini ikiye katlamanın hesabını yapıyor. Kürt illerinde estirilen devlet terörü, Suriye’de, Irak’ta ve Yemen’de yoğunlaşan yağmacı savaşların doğrudan bir parçası olarak ilerliyor.
Türkiye egemen sınıfının savaş yönelimi, geçtiğimiz yıl bir Rus savaş uçağının kasten vurulup düşürülmesinde görüldüğü gibi, onun, bir dünya savaşını tetikleyebilecek provokasyonlardan çekinmeyeceğini göstermiştir.
Tırmanan savaş hazırlıkları ve militarizm, kaçınılmaz olarak, geniş emekçi kitlelerin daha da yoksullaşmasına, toplumsal eşitsizliklerin artmasına, şovenist milliyetçiliğin ve dinsel gericiliğin tırmanmasına; nihayetinde, tüm temel demokratik hakların ayaklar altına alındığı açık burjuva diktatörlüğüne yol açmaktadır.
Bankaların ve şirket patronlarının hizmetindeki iktidar, şimdi, bir yandan, sermayeye daha verimli sömürü alanları açmak için kıdem tazminatını gasp etmeye ve özel kölelik bürolarını faaliyete geçirmeye hazırlanırken, aynı zamanda, mali sermayenin açık polis diktatörlüğünün yasal ifadesi olacak yeni bir anayasayı da gündeme getirmiş durumda.
Savaş ve açık diktatörlük yönelimi, tek başına AKP’nin yarattığı bir olgu değildir. O, başta emperyalistler olmak üzere, bütün ülkelerdeki egemen sınıfların yönelimidir ve altında, kapitalizmin küresel krizi yatmaktadır.
Tam da bu yüzden, başta meclistekiler olmak üzere kapitalist sistemi savunan bütün partiler ve örgütler, ABD emperyalizmi önderliğinde Rusya’ya ve Çin’e karşı gerçekleştirilen provokasyonlara, Suriye – Irak tezkerelerine, polis devleti inşasına, işçi sınıfı üzerindeki sömürünün ve baskıların artmasına destek vermekte; dinci ve milliyetçi gericiliği körüklemektedir.
İktidarın ve burjuva muhalefet partilerinin gericiliğini en açık bir şekilde vurgulayan konulardan biri, onların milyonlarca çaresiz sığınmaya yönelik ortak tutumlarıdır. Tamamı Avrupa Birliği’ni savunan bu partiler, Avrupalı emperyalistlerin Türkiye ile yaptığı tiksindirici sığınmacı anlaşmasını desteklemektedir.
Emperyalizmin ve egemen sınıfın çıkarlarını en iyi kendilerinin savunacağını iddia ederek iktidara aday olan muhalefet partilerinin tamamı, burjuva medyası ve üniversiteler tarafından desteklenen bu geniş savaş ve diktatörlük cephesinin bileşenidir.
Özetle, işçi sınıfının ve insanlığın önünde duran en doğrudan tehdit, egemen sınıfın savaş ve diktatörlük yönelimidir ve bu tehdidin ortadan kaldırılması, onu yaratan kapitalist sınıfın siyasi temsilcilerinden ya da emperyalizmin “sol” maskeli savunucularından beklenemez.
Savaş tehlikesine son vermenin tek yolu, onun kaynağı olan ve onu sürekli yeniden üreten kapitalist sistemin uluslararası işçi sınıfı eliyle yıkılmasıdır. İşçi sınıfının bu tarihsel görevi yerine getirebilmesi için, mülk sahibi sınıfların partilerinden bağımsız, kendi enternasyonalist sosyalist perspektifini geliştirmesi ve siyasi bir özne olarak örgütlenmesi gerekmektedir.
Savaşa ve kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesini örgütleme hedefi doğrultusunda yürüyen ve işçi sınıfına dünya çapında bir önderlik sunan tek siyasi örgütlenme, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’dir (DEUK).
DEUK, uluslararası işçi sınıfına sosyalist bir perspektif sunmak amacıyla, 1 Mayıs günü, Türkiye saati ile saat 20.00’de, internet üzerinden, Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nı örgütlüyor. İşçileri ve gençleri bu toplantıya katılmaya ve DEUK’un Türkiye şubesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’ni inşa mücadelesinde yer almaya çağırıyoruz.