HDP’nin AKP ile Koalisyona Yeşil Işık Yakmasının Gösterdikleri

1 Kasım seçimlerine kısa bir süre kala, Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtlayan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 7 Haziran’dan ve özellikle son gelişmelerden sonra ipleri kopartmış gibi göründüğü AKP’ye eleştirilerini sürdürmekle birlikte, 1 Kasım seçimlerinden sonra onunla bir koalisyon hükümetine girebileceklerini ilan etti.

 

Söz konusu röportaj, AKP’nin 7 Haziran seçimlerinden sonra bölgede tırmandırdığı savaş ve devlet terörü ile göz yumduğu Suruç ve Ankara katliamlarının ardından geldiği için büyük önem taşımaktadır.

 

Röportajda, “Başbakan Ankara patlamasının ne kadar AKP oyunu artırdığını hâlâ konuşabiliyor. IŞİD bir tehdit ve tehlike. Herkese saldırabilir. Ama IŞİD neden hep bize saldırıyor? Bunun sebebi Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın sürekli bizi hedef gösteriyor olmasıdır. O nedenle bu katliamda sorumlulukları vardır” diyen Demirtaş, devamında, doğru bir şekilde, “En büyük suç odağı haline gelmiş parti AKP’dir.” ve “IŞİD AKP’nin beslemesi ve tetikçisidir.” diye ekliyor.

 

Demirtaş, AKP’nin canice rolüne ve katliamdaki sorumluluğuna yapılan bu vurguların ardından, “1 Kasım sonrası en iyi hükümet senaryosu sizce nedir?” sorusuna, “En iyi seçenek şu an koalisyondur. Tek başına biz bile 276’yı bulsak Türkiye açısından iyi değildir. HDP tek başına iktidar olsa bu da Türkiye için bir tehdittir. Şu anda AKP’yi aşan derinleşmiş bir kırılma ve kutuplaşma var. Bunu da yaratan AKP’ydi, çözmesi gereken bizleriz. Bunun da yolu koalisyondur.” yanıtını veriyor.

 

Demirtaş, devamında, CHP ile HDP’nin bir süredir devam eden yakınlaşmasına uygun olarak, CHP ile yeni bir sayfa mı açıldığı sorusuna, “Açılsın isteriz. Açılması lazım, Türkiye’nin buna ihtiyacı var. … Bizler barış, demokratik bir anayasa ve özgürlükçü bir laiklik istiyor muyuz? Gelin bunları hep birlikte savunalım. Bunları ortak koalisyonla yapabilecek gücümüz olursa bu Türkiye açısından çok daha kazandırıcı olur.” yanıtını vererek, beklendiği üzere koalisyon önceliğinin CHP olduğunu vurguladı.

 

Demirtaş, konuyla ilgili, “HDP 1 Kasım sonrası hangi partilerle koalisyon kurabilir?” sorusuna, “Biz Sayın Bahçeli gibi yaklaşmıyoruz. MHP’yi inkâr eden bir tavrımız yok. MHP’ye oy vermiş herkese saygı duyuyoruz, hepsi de şerefli insanlardır. Ancak MHP ile koalisyonda anlaşmamız mümkün değil. Diğer seçenekleri de mutlaka seçim sonrası oturup konuşmak lazım. Biz HDP olarak ülke yönetiminde olursak Türkiye’nin toparlanması açısından çok önemlidir. Ya geniş tabanlı bir koalisyon konuşulur ya da bizim de destekleyebileceğimiz – iktidarın içinde olmasak bile – temel ilkelerle Türkiye’de kırılmaları toparlayabilecek bir hükümet programı çıkarmaya çalışabiliriz.” şeklinde karşılık veriyor.

 

Bu yaklaşımın AKP’yi de mi kapsadığı sorusuna ise Demirtaş’ın yanıtı şöyle oluyor: “Olabilir. Seçimden sonra AKP’nin de çok büyük bir tartışma yaşayacağını düşünüyorum. Eğer koalisyonda bize iş ve görev düşerse – ki biz buna açık olacağız – oturup, konuşacağız. AKP ve CHP dahil olmak üzere. Barış isteyenlerin demokrasiden yana olanların gücü ne kadar fazla olursa AKP’yi sınırlamak o kadar kolay olacaktır. Artık 2019’a kadar gitmeyebilir ama bir koalisyon kurulacak artık. Biz bu yüzden açığız.”

 

Demirtaş’ın “AKP’yi sınırlama” iddiasının temelsizliği, HDP’li iki vekilin, DİP gibi sahte sol grupların canla başla savunduğu gibi geçici burjuva hükümete katılması ve ardından yaşananlar eliyle, kısa bir süre önce gözler önüne serilmiştir.

 

HDP liderinin bu yaklaşımı, bu partinin burjuva sınıfsal karakterinin kaçınılmaz bir ürünüdür. 7 Haziran seçimleri öncesinde AKP ile koalisyona taktiksel olarak kapıları kapatan HDP, şimdi, savaşın, katliamların ve suçun başlıca sorumlusu olarak gösterdiği, halkı “failli meçhuller” ile tehdit eden eli kanlı iktidar partisi ile koalisyona açık olduğunu ilan etmektedir. Bu, asıl olarak, HDP’yi tek çözüm olarak destekleyen sahte solun siyasi iflasını belgelemektedir.

 

Aylardır hükümetin yoğun bir saldırısına maruz kalan, yüzü aşkın üyesi ve destekçisi katledilen bir partinin sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi bir tutum alması, ufku, sorunların kaynağı olan burjuva egemenliğinin yönetim organı parlamentoyu aşamayan burjuva politikasının içinden çıkılmaz açmazının bir ifadesidir.

 

Dolayısıyla, Marksistler için, HDP’nin CHP ile koalisyona açık olması ne kadar anlaşılırsa, AKP ile koalisyona açık olması da o kadar doğaldır.

 

Sınıfsal karakterine uygun davranan HDP’nin, hesap sorma, barış ve demokrasi söylemlerinin temelsizliğini gözler önüne seren “AKP ile koalisyona açık olma” tavrı, onu “sol” ve “tek” alternatif olarak desteklemeye devam eden sahte solun işçi sınıfıyla ya da devrim ve sosyalizm mücadelesiyle hiçbir bağı kalmadığını da ortaya koymaktadır. Bu grupların tamamının yayınlarında Demirtaş gibi AKP’yi yerden yere vuran açıklamalar bulmak mümkün, ama onlar HDP’nin bu tavrını ya yine sessizce görmezden gelecek ya da HDP’ye akıl hocalığına soyunmakla yetinecekler.

 

CHP ile koalisyon kurulmasına açıkça ya da içten içe can atan, AKP ile koalisyon ihtimaline rağmen de HDP’yi desteklemeye devam eden sahte solun, emekçileri ve gençliği düzen içi hayallere ve gerçek dışı burjuva parlamenter çözüm iddialarına yedekleyen bu tavrı, gerçek bir barış, eşitlik ve demokrasi özlemiyle dolu insanları siyasi olarak silahsızlandırmak ve sonunda büyük bir hayal kırıklığına uğratmaktan başka bir şeye hizmet etmemektedir.

 

Son aylarda yaşananlar, kısa vadede yapılabilecek tek şeyin HDP’yi desteklemek olduğunda ısrar etmenin, temelsiz olması bir yana, emekçi ve ezilen kitlelerin çıkarlarına açık bir ihanet anlamına geldiğini bütün çıplaklığıyla göstermiştir. Gerçek şu ki, uluslararası işçi sınıfının bağımsız devrimci politikası ve önderliği geliştirilmediği sürece, yarın, bugünden çok daha kötü olacaktır.

 

Burjuva siyaset kurumu, üzerinde yükseldiği kapitalist sistemin ürünü olan ve ancak onunla birlikte ortadan kaldırılabilecek sorunların hiçbirini çözemez ve savaşlara kalıcı olarak son veremez. Bunu yapabilecek tek toplumsal güç işçi sınıfıdır.

 

Türkiyeli emekçilerin ve gençliğin, ülkeyi yöneten savaş suçlularından hesap sormak, savaşa ve kapitalizme karşı gerçek barışı, demokrasiyi ve eşitliği egemen kılmak için, tüm düzen kurumlarından ve onları destekleyen partilerden kopması ve Dördüncü Enternasyonal’in Türkiye şubesi olarak Sosyalist Eşitlik Partisi’ni inşa etme mücadelesine katılması gerekmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir