…“Rumlar gidecek bu iş bitecek” sloganı, Rumların yaşadığı Beyoğlu’nun ara sokaklarında yankılanıyordu… Bir gece sloganların yankılandığı sokaklar sessizlik içerisine bürünmüştü… ‘Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nde (KTC) örgütlü milliyetçiler tarafından Rumlara ait evler tek tek kırmızı boya ile haçlarla işaretleniyordu. Rumların evlerine yapılan bu işaretler, Rum azınlığı tasfiye etmeye yönelik planın son aşamasının habercisiydi… Saatler 13.00’ı gösteriyordu, devlet radyosundan ve İstanbul Ekspress gazetesinden, Selanik’te Atatürk’ün doğduğu evin bombalandığı haberi bir anda duyuruldu ve yayılmaya başladı… Faşist güruh, haberi alır almaz toplanmaya başladılar ve çevre il ve ilçelerden getirilen insanlar ile birlikte kalabalık gittikçe büyüdü… Karanlık çöktü, kalabalık bir anda tespit ettikleri ev ve iş yerlerini yağmalamaya başladı… Artık çok geçti, geride ağır bir bilanço kaldı… Rumlara bu yapılanlar, tarihin tozlu sayfalarına ‘6-7 Eylül Olayları’ olarak geçti…
Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği, Yılmaz Karakoyunlu’nun kitabından Etyen Mahçupyan ve Nilgün Öneş’in senaryolaştırdığı ‘Güz Sancısı’ adlı film, 6-7 Eylül Olayları’na ışık tutuyor.
Babasının yakın dostu ve nişanlısının babası olan Kıbrıs Türktür Cemiyeti başkanı Kenan (Hüseyin Avni Danyal), İstanbul’da, Hukuk Fakültesi’nde asistanlık yapan ve hükümet yanlısı bir milliyetçi burjuvanın tek oğlu olan Behçet’e (Murat Yıldırım), bir liste getirir ve ondan, milliyetçilik karşıtlarının, “solcu”ların ve “komünist”leri işaretlemesini ister. Behçet, listede adı geçen çocukluk arkadaşı ve okulda aynı odayı paylaştığı “komünist” Suat’ın (Okan Yalabık) da ismini işaretler ve onu deşifre etmiş olur. Milliyetçi duygularla dolu olan Behçet, bu yaptığını arkadaşına söylemez. Bir akşam Behçet ile Suat okuldan çıkarken KTC’de örgütlü bir grup milliyetçiyi karşılarında bulurlar. Milliyetçi grup, Suat’ı Behçet’in yanından alır ve insanlık dışı fiziksel şiddet uygulayarak öldürür. Behçet, tüm bu olup bitenler karşısında bir şey yapmaz ya da yapamaz.
Siyasi atmosferin alevlenmesine günler kala, Behçet, karşı komşusu Rum Elena’ya (Beren Saat) aşık olur. Siyasi gerilimin tırmandığı günlerde, aynı milliyetçi politik çizgide devam eden Behçet’in aşkı gölgede kalır. Devlet güdümündeki faşist çeteler, saldırılarını başlatırlar ve Rumların ev ve iş yerlerini yağma ederler.
Güz Sancısı filmi, her ne kadar 6-7 Eylül Olayları üzerine bir çekilmiş olsa dahi, izleyiciyi aşk sahnelerine odaklandırarak Rumlara yönelik saldırıların altında yatan amacı arka planda bırakıyor. Bununla birlikte, gerek Rumların ev ve iş yerlerinin yağmalanmasına gerekse filmin sonunda bir milliyetçinin Elena’ya tecavüz etmesine ilişkin sahnelerin sözkonusu felaketin boyutunu gözler önüne serdiğini belirtmek gerek.
Burjuva liberal yazarlardan Hasan Cemal, film ile ilgili yazısında, onu “…Türkiye’de demokrasi ve hukukun yarını açısından umut vericiydi” diye yorumluyor. Milliyetçi-muhafazakar yazarlardan Ali Murat Güven ise 6-7 Eylül felaketini “sevimsiz” bir olay olarak görüyor ve yönetmeninin bu “sevimsiz” olayı abarttığını söylüyor. Ona göre, sanatçılar bu tür olayları “hatırlatmaya” değil “unutturmaya” çalışmalı.
Oysa, 6-7 Eylül Olayları’nın ardında yatan güç, Rumların elindeki sermayeye el koymak isteyen mülk sahibi kesimler ve onların “derin” devletidir. Yani bu pogrom girişimi uluslararası kapitalizme uyarlanma yolunda palazlanmakta olan Türk burjuvazisinin işidir. 6-7 Eylül olaylarıyla birlikte, Rum azınlığı tasfiye etme yönünde önemli bir adım atılmış; halklar arasına korku ve nefret tohumları ekilmiş, milliyetçilik zehri aşılanmış; sonuçta, azınlıkların mülkleri sessizce Türk sermayesinin eline geçmiştir.
Görüldüğü gibi, ne söz konusu film ne de sermayenin kalemşörleri tarihi ve politik olayı tüm gerçekliği ile aydınlatmaktadır. Onların yaptıkları tek şey toplumun tüm gerçekleri öğrenmesin değil ama bilinç bulanıklığı yaratmaktır. Elbette bu türde filmler, hiçbir değer taşımıyor değiller. Ancak yaşananların derinine inilmediğinde, emekçilerin böylesine önemli olaylardan gerekli dersleri çıkarmaları mümkün değildir. Bizler için önemli olan, tarih bilincinin önemini vurgulamak ve tarihi tüm çıplaklığıyla işçi sınıfına sergilemektir. Biliyoruz ki, geçmişte yaşananlar, yalnızca, birer “anı” olmaktan çıkartılıp deneyim haline getirildiklerinde geleceğin kılavuzu olabilirler.