Gezi için göstermelik “genel grev”: Sendikalar aşılmalı

Gezi Parkı’na yönelik son polis saldırısı, sendika bürokratlarına, kitlesel hareketi bir bütün olarak geriye çekmek için bekledikleri fırsatı verdi. DİSK ve KESK bürokratları 16 Haziran Pazar günü yaptıkları toplantının ardından (TMMOB, TTB, TDB ile birlikte), 17 Haziran Pazartesi günü için bir günlük “genel grev” kararı aldıklarını açıkladılar.

Hiçbir örgütlenme ve hazırlık yapılmadan ilan edilen “genel grev”, gerçekte, işçi sınıfının en fazla yüzde ikisini harekete geçirebilecek olan bu örgütlerin önderlerinin, başta neredeyse üç haftadır sokaklarda iktidar karşıtı gösteriler düzenleyen halk kitlesi olmak üzere, mücadele etmek isteyenlerin moralini bozmaya ve onları “evlerine sokmaya” yönelik bilinçli bir hareketiydi.

DİSK ve KESK üyelerinin önemli bir bölümü işyerlerine gittiler ve çalıştılar, bürokratlar tarafından belirlenen yerlerdeki eylemlere ise onların yalnızca küçük bir kısmı katıldı. DİSK üyesi sendikaların örgütlü olduğu fabrikaların çoğunda grev yoktu, oralarda üretim devam etti. Bu konfederasyona bağlı sendikalardan eyleme tek gerçek katılım, CHP’nin elindeki belediyelerde gerçekleşti (elbette, belediye başkanlarının desteğiyle). “Solcu” meslek odalarına üye meslek sahiplerinin nasıl “genel grev” yaptıkları ise bir soru işareti. Özetle, sendikacılar, kendi ilan ettikleri grevi, en baştan itibaren, kendileri kırdı.

İstanbul’da, KESK İstiklal Caddesi’nin diğer ucundaki Tünel’de, DİSK ise Şişli’de toplandı. Fakat her iki yerde de, toplanan birkaç bin kişilik kitlenin içinde, sendika üyelerinin sayısı “genel grev”i destekleyenlerden daha azdı. Üyelerini bilinçli olarak sokağa çıkarmamış olan sendika bürokratları, her iki yerde de, polisle yaptıkları pazarlıkların ardından birer basın açıklaması okuyup eylemlerini sonlandırdılar.

DİSK ve KESK bürokratları, Cumartesi akşamı AKP hükümetinin Taksim Gezi Parkı’na polisi sürmesi ve kentte azgın bir terör estirmesinin ardından yeniden canlanma işareti veren kitle hareketini sönümlendirmek için harekete geçmiş durumdalar.

Onların Pazar akşamı aldıkları “genel grev” kararı, neredeyse üç haftadır tüm ülkeyi saran kitlesel eylemlerin başından beri sergiledikleri “grev kırıcı” tutumlarını gizlemekle sınırlı değildir. Onlar, aynı zamanda, üyelerinin seferber olmasını engelleyecek şekilde örgütledikleri bu göstermelik “genel grev”in tek etkisinin, günlerdir AKP karşıtı gösteriler düzenleyen kitlelerin moralini bozmak ve onların “eve dönmelerini” hızlandırmak olacağını biliyorlar.

Oysa 31 Mayıs’taki direnişle ülkenin dört bir yanına yayılan kitle gösterilerinde sokağa dökülenler, bunu ne siyasi partilerin ne de sendikaların çağrısıyla yapmıştı. Gezi protestoları, bir yalan dünyasında yaşayan başbakanın ve hükümetin dışında herkesin hemfikir olduğu üzere, kendiliğinden patlayan eylemlerdi. Sağcısıyla, sahte solcusuyla, tüm sendika bürokratlarının seyirci kaldığı ve gerçekte büyük bir korkuya kapılarak bir an önce bitmesini bekledikleri kitle gösterilerine, birçok sendikalı emekçi de, sendikasına rağmen katılmıştı. Geçtiğimiz haftalarda –göstermelik grev dışında- sessiz kalan sendikal önderlikler, şimdi, kitle hareketini sonlandırma görevini yerine getiriyorlar.

Kitlelerin geri çekilmeyen ve giderek büyüyen direnişi sayesinde Taksim’in açılmasından sonra, KESK 4-5 Haziran’da, DİSK de 5 Haziran’da, herkesin bildiği gibi, göstermelik bir grev gerçekleştirmişlerdi. Onlar, Taksim Dayanışması’nın önderliğindeki diğer gruplarla birlikte uzlaşmacı ve kitle hareketini sönümlendirici rollerini sendika politikası olarak da sürdürdüler. Sendika bürokratlarının hem 4-5 Haziran günlerinde hem de bugün örgütledikleri göstermelik “genel grev”ler, insanların kafasında “genel grev bile yapıldı ama hiçbir şey olmadı, en iyisi eve dönmek” düşüncesini egemen kılmayı amaçlamaktadır. Sendika bürokratları bununla tamamen burjuvazinin ve onun hükümetinin çıkarlarına hizmet etmektedir.

Bu “genel grevler”, sendikaların, bir genel grev yoluyla hükümeti geriletme amacına ve bunu gerçekleştirebilecek güce sahip olmadığının en son kanıtıdır. Bunun bilincine varmak ve bugünkü durumu olduğu gibi görmek gerekiyor:

Sendikalar, kendi denetimleri dışında patlayan ve siyasi iktidarı / rejimi tehdit eden her türlü kitlesel hareketin ve işçi sınıfı mücadelesinin önündeki başlıca engellerden biridir. Bizler, eğer gerçekten bir genel grev örgütlemek ya da genel grevin hakkını vermek istiyorsak, önce sendikaları aşmalıyız. Gezi protestoları gibi, kendiliğinden patlayan kitlesel hareketlere işçi sınıfının örgütlü ve militan bir şekilde katılmasını ve önderliği almasını istiyorsak, sendikaları aşıp işyeri/fabrika komitelerini kurmak üzere harekete geçmeliyiz.

Kitle gösterilerini ilerletmenin tek yolu, işçi sınıfının yalnızca yüzde 5’ini temsil eden (onları da cendereye hapseden) ama bir bütün olarak işçi sınıfının çıkarlarına yanıt vermeyen sendikal örgütlenmelerin aşılmasıdır. Öncü işçilerin işyerlerinde ve fabrikalarda taban komitelerini örgütlemek üzere harekete geçmesi, bugünkü kitle hareketi geri çekilse bile, önümüzdeki daha büyük mücadeleler için elzemdir.

DİSK’in ve KESK’in işçi sınıfı içinde oynadığı ve bizim yıllardır vurguladığımız yıkıcı rol, bugün tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştır. Onların bu yıkıcı rolü oynayabilmesinin başlıca sorumlusu, bu örgütlenmeleri “işçi sınıfının kitlesel mücade araçları” gibi gösterip onları destekleyen sahte soldur.

Son birkaç hafta boyunca yaşananlar, sendikaların ve onların sahte solcu destekçilerinin kitle hareketlerini ileriye taşımalarının mümkün olmadığını; onlardan bunu beklemenin yalnızca hayal kırıklığıyla sonuçlanacağını bir kez daha gösteriyor. İşçi sınıfı ve gençlik, önümüzdeki dönemde patlayacak daha büyük mücadelelerin başarısı için, sermayeden, siyasi iktidardan ve sendikalardan bağımsız yeni türde kitlesel taban örgütlenmelerini ve enternasyonalist sosyalist partisini yaratmak zorundadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir