“Demokratikleşme paketi”ne polis devleti desteği

Basında yer alan haberlere göre, hükümet, polise, savcı ya da yargıç kararı olmaksızın, insanları 12-24 saat gözaltına alma yetkisi verme hazırlığı içinde. “Önleyici gözaltı” adı verilen uygulamayla birlikte, polis, dilediği kişileri, “eylem yapma ihtimali” olduğu gerekçesiyle gözaltına alabilecek. Şimdiki uygulamada, “önleyici gözaltı” için yargıç ya da savcı izni gerekiyor.

Polisin yetkilerini arttıracak olan düzenlemeye ilişkin sorulara yanıt veren Erdoğan, “benim önüme gelen bir çalışma yok” dedi ama bu İçişleri Bakanlığı’ndaki ilgili birimlerin bu yönde taslak bir çalışma yaptığı bilgisi basına sızdı.

İktidarın üzerinde çalıştığı yeni düzenlemeye göre, “kamu görevlilerinin görevlerini yapmasını ‘cebir ve tehdit’ yoluyla engelleyen” ve “mala zarar veren” kişilere verilen cezalar da ağırlaştırılacak. Molotof kokteyli gibi “el yapımı yanıcı ve parlayıcı maddeleri bulunduran kişilere” 5 yıla kadar hapis cezası öngören düzenleme, aynı zamanda, herhangi bir eylemde yüzünü gizleyen kişilere daha fazla ceza verilmesini içeriyor.

AKP iktidarının polis devletini güçlendirme yönünde atmaya hazırlandığı bu yeni adım, onun ikiyüzlü biçimde “demokratikleşme” adını verdiği ve kimi küçük burjuva solcusu çevrelerin her defasında “evet ama yetmez” sloganı eşliğinde desteklediği gerici “paket”lerin ayrılmaz bir parçasıdır. Anımsanacağı üzere, son pakette burjuva basının tüm yanıltma çabalarına rağmen gerçek anlamda öne çıkan, ne demokratikleşme ne de Kürtler ve diğer azınlıklarla ilgili olan maddelerdi. Polis devletine demokratik “makyaj” niteliğindeki paketin önemli maddelerinden biri, AKP iktidarının kamusal alanı Sünni-İslam’a uygun şekilde dönüştürme yönündeki bir diğer adımı olan, “türban” yasağının kaldırılmasıdır. (geçerken belirtelim: AKP’nin yaklaşan seçimler öncesinde Sünni-İslamcı seçmenlerine yönelik bu uygulaması, bir süre sonra, Sünni-İslamcı ideolojiye uygun giyinmeyen kadınlar üzerinde baskıya dönüşecektir.)

Polis devletinin inşası

AKP iktidarı, hızla artan yoksulluğa ve toplumsal eşitsizliğe karşı emekçi kitleler içinde alttan alta biriken toplumsal hoşnutsuzluğun, mevcut düzeni sarsacak kitlesel patlamalara gebe olduğunu çok iyi bilmektedir. Geçtiğimiz Mayıs sonunda başlayıp, ülkenin dört bir yanında milyonlarca insanın katılımıyla bir ay süren “Gezi Parkı eylemleri”, bunun en açık örneğiydi.

AKP ile onun arkasındaki sermaye grupları, Gezi, Parkı eylemlerinden gerekli sonuçları çıkarttılar ve toplumsal hareketin geri çekilmesinin ardından, emekçi kitlelerin dikkatini dağıtmaya ve onları manipüle etmeye yönelik yeni bir “demokratikleşme” balonu şişirdiler. AKP iktidarı bu paketlerle, dinci-mezhepçi ve etnik-kültürel kimlik politikaları eliyle, işçi sınıfını ve gençliği bölmeye ve onların sermayeye karşı ortak mücadelesinin önünü kesmeye çalışıyor.

Bununla birlikte, egemenler, toplumu dinci-mezhepsel eksende yeniden biçimlendirme politikasına hizmet eden sözde “demokratikleşme” paketlerinin, söz konusu toplumsal gerilimleri ortadan kaldıramayacağının da farkındalar. Bu yüzden, AKP iktidarın gündeminin başlıca maddesi, devletin baskı aygıtlarını daha da güçlendirmek ve polis devletinin inşasını hızlandırmaktır.

AKP’nin polis devletini güçlendirme yönündeki çabası, burjuva muhalefetin göstermek istediğinin ve çoğu küçük burjuva solcusunun sandığının tersine, uluslararası bir sürecin parçasıdır ve onun Batılı müttefikleri tarafından -göstermelik “eleştiriler” eşliğinde- desteklenmektedir.

Batılı emperyalist devletler, Ortadoğu’yu yeniden sömürgeleştirme sürecinde önemli rol biçtikleri AKP iktidarının, işçi sınıfının aktif biçimde yer alacağı kitlesel bir muhalefet eliyle yıkılmasından korkuyorlar. Türkiyeli egemenleri ve AKP’yi toplumsal karşı devrim çabasında bu denli pervasız kılan etmenlerin başında, bizzat kendi ülkelerinde hızla polis devletleri inşa eden Batılı müttefiklerinin desteği gelmektedir.

Küçük burjuva solu

AKP’yi polis devleti kurma yönünde böylesi pervasızlaşmasının başlıca sorumlusu ise işçi sınıfının kapitalist sistem içinde tutulması konusunda sermayenin ve devletin başlıca yardımcısı olan sendika bürokrasileri ile küçük burjuva soludur.

Orta sınıfların hali vakti yerinde kesimlerinin çıkarlarını ifade eden bu “sol”, her şeyden çok bir işçi devriminden korktuğu için, bütün varlığını, işçi sınıfının bütün diğer sınıflardan bağımsız devrimci bir güç olarak örgütlenmesini önleme ve onu burjuvazinin şu ya da bu kesimine yedekleme üzerine kurmuştur. Bu “sol”, mülk sahibi sınıfların – Türk, Kürt, “liberal”, “ulusalcı” vb.- herhangi bir kesiminin “demokratik reformlar” gerçekleştirebileceği hayalini yayarak, işçi sınıfının enternasyonalist, sosyalist perspektife sahip devrimci bir özne olarak müdahalesini engelliyor; bu yolla, sermayenin emperyalist yağma ve toplumsal karşı-devrim politikalarına yeri doldurulmaz bir destek sunuyor.

Oysa, mülk sahibi sınıfların başlıca siyasi temsilcileri, Ortadoğu’da sürmekte olan emperyalist yağma mücadelesinden ve içerideki azgın sömürüden pay kapmak için birbirleriyle yarışırken, yazgılarını her zamankinden daha fazla küresel sermayeye bağlamış durumdalar. Bu yüzden, onların hiçbir kesimi, 11 yıldır AKP eliyle uygulanan toplumsal karşı-devrime ilerici bir alternatif sunacak durumda değil.

Devrimci işçi sınıfı alternatifi

11 yıllık AKP iktidarları döneminde tarihte olmadığı kadar keskinleşen toplumsal eşitsizliğe, yükselen gericiliğe ve diktatörlük eğilimine son verebilecek; Ortadoğu halklarının içine sürüklendikleri etnik ve mezhepsel boğazlaşma tehlikesini ortadan kaldırabilecek tek toplumsal güç, işçi sınıfıdır.

İşçi sınıfının bunu başarabilmesi için, her türlü burjuva ve küçük-burjuva kimlik politikasından arınmış ve sendikacılığın cenderesinden kurtulmuş enternasyonalist sosyalist bir perspektif temelinde bağımsız siyasi bir özne olarak harekete geçmesi gerekmektedir.

Bu, emekçilerin ve gençliğin, devrimci işçi iktidarını hedefleyen sosyalist siyasi önderliğini inşa etmesi; işyerlerinde ve yerleşim alanlarında oluşturacağı öz örgütlenmelerini yaratması demektir.

İşçi sınıfının, AKP iktidarının 11 yıllık gerici toplumsal-karşı devrim politikalarına son vermesi ve polis devletinin inşasını engellemesi, yalnızca, onun böylesi bir perspektife ve örgütlenmeye sahip olmasıyla mümkündür.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir