Britanya İşçi Partisi: Bir militarizm ve nükleer savaş partisi

İşçi Partisi’nin geçtiğimiz haftaki [Eylül ayı sonundaki –çev.] konferansı, yeni seçilen parti önderi Jeremy Corbyn’in, başbakan seçilmesi durumunda Britanya’nın nükleer silahlarını kullanmayacağını söylemesine yönelik sert kınamalar ortasında sona erdi.

Corbyn, Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nın uzun süreli bir üyesidir ve İşçi Partisi önderi olarak seçilmesine kadar Savaş Koalisyonunu Durdurun’un başkanıydı. Ama o, tüm politika reçetelerinde olduğu gibi, “parti birliği”ni koruma adına İşçi Partisi içindeki militarist karşıtlarıyla uzlaşmaya daha fazla hazırdı.

Geçtiğimiz Cuma, konferans düzenleme komitesi, biri Trident denizaltı nükleer füze sisteminin ıskartaya çıkartılmasına ilişkin önergelerden hangilerinin tartışılacağını belirlemek üzere bir araya geldi. Ancak, delegeler arasında yapılan bir oylamada, onların yalnızca yüzde 7’si Trident’in tartışılmasını istemişti. Daha önemlisi, yalnızca yüzde 0,16’sı girişimi destekleyen sendikaların bir bütün olarak karşı oy kullanmasıydı.

Birlik Genel Sekreteri Len McCluskey, Trident’in iptal edilmesini işlere yönelik bir tehdit olarak resmederken, delegelerin daha “acil konular”ı tartışmaya karar vermiş olduklarını söyledi. Bu, tüm meslek hayatını, işleri savunma mücadelelerine birbiri ardına ihanet ederek geçirmiş birisi tarafından yapılmış bir açıklamaydı (Gerçekte Trident’le doğrudan ilişkili olan sadece 550; silahlı kuvvetlerde ve bağlantılı sektörlerde ise tahminen 8-11 bin kişi iş bulunuyor. Trident’in yerini bir başkasının almasının 35-40 milyar pound tutması bekleniyor ki bu, iş başına en az 3, en çok 5 milyon pound anlamına geliyor).

Suriye’nin bombalanıp bombalanmayacağı üzerine bir tartışma son güne havale edildi ve ona sadece 20 dakika ayrıldı. Delegeler, Birlik tarafından kaleme alınan ve Britanya’nın, Birleşmiş Milletler tarafından desteklenmedikçe Suriye’deki bombardıman misyonlarına karşı çıkan bağlayıcı olmayan bir önergeyi kabul ettiler. Bu koşullu karşı çıkıştan daha önemlisi, İşçi Partisi’nin, BM tarafından Suriye’de askeri harekata izin veren 7. Madde kararı altında uçuşa yasak bölgeler ve askerler tarafından korunan güvenli bölgeler kurulmasına verdiği destektir. Bu, Suriye’nin askeri paylaşımına açık çek vermektedir. Dahası, Corbyn’in gölge bakanı John McDonnell, Muhafazakar Parti tarafından önerildiğinde, Suriye’ye yönelik askeri harekata ilişkin oylamada İşçi Partili milletvekillerine serbest oy kullanma hakkı tanınacağını netleştirdi ki bu, onun geçmesini güvence altına almaktan başka bir şey değildir.

Corbyn, liderinin Salı günkü konuşmasını, yalnızca, Trident’in yenilenmesine kişisel olarak karşı çıkmak için bir “yetki”ye sahip olduğunu belirtmek için kullanabilirdi. O, Çarşamba günü, BBC Radio 4’ün “Bugün” programında, kendisine bir nükleer saldırıyı kişisel olarak onaylayıp onaylamayacağı sorulduğunda, “Hayır” yanıtını verdi.

Trident sistemi, biri sürekli devriye halinde olan, Vanguard sınıfı dört nükleer savaş başlıklı denizaltıyı kapsıyor. Bu hafta medyada yer alan haberlere göre, başbakan, göreve geldiğinde, Britanya’nın bir nükleer saldırıya uğraması halinde izlenecek yönergelerle birlikte, her bir denizaltıdaki bir kasaya yerleştirilmiş mühürlü bir “son çare mektubu” imzalıyor. Başbakanlar, eğer Britanya hala işleyen bir devlete sahipse, kişisel olarak nükleer saldırı yetkisi verebiliyorlar. Ortada işleyen bir devlet kalmamışsa (bu, BBC Radio 4’ün artık dinlenemediği bir durum olarak tanımlanıyor), seyir halindeki denizaltının komutanı, mühürlü mektupta yer alan yönergelere göre hareket etmek zorunda.

Corbyn’in bir nükleer saldırı yetkisi vermeyeceği yönündeki açıklaması konferansta öfkeli bir tepkiyle karşılaştı. Tepki gösterenlere, onun gölge kabinesindeki, İşçi Partili bir başbakanın nükleer silah butonuna basmaya hazır olması gerektiğini vurgulamak için sıraya giren Dışişleri Bakanı Hilary Benn, Savunma Bakanı Maria Eagle, İçişleri Bakanı Andy Burnham, Ticaret Bakanı Angela Eagle, Adalet Bakanı Lord Falconer ve Sağlık Bakanı Heidi Alexander da dahildi.

Daha gürültülü bir tepki, Genel ve Belediye İşçileri Ulusal Sendikası’ndan (GMB) Sör Paul Kenny’nin, medyaya, “acımasız rejimler”in varlığının Britanya’nın her liderinin Trident’in kullanımı konusunda “düşünülmezi düşünmeye” hazır olması gerektiği anlamına geldiğini anlattığı sendikalardan geldi. [Kenny’ye göre] görüşlerinin değişmemesi durumunda, Corbyn’in başbakan olamaması “doğru olabilir”. Kenny, “Onun, ülkenin savunma politikasını izlemek ya da istifa etmek biçiminde bir tercihi var.” diyor.

Channel 4’ten Gary Gibbon, “Jeremy Corbyn’in genel seçimlerde İşçi Partisi’ne önderlik etmeyeceğine inandıklarını söylemiş” olan Kenny’ye ve diğer üst düzey sendikacılara atıfta bulundu. Onlardan biri, “O, tahminimce 2017’de veya 2018’de gidecektir.” dedi. Corbyn’in, “İsa benzeri düşüncesi”nin “tüm parti barışı süreci”ni ve “onun başbakan olma şansını nükleer silahla tahrip etmiş” olduğunu yazan Guardian köşe yazarı Polly Toynbee, “Ona anlatmak gerekmeyecek.” diyecek kadar öfkeliydi.

Medyaya, gölge kabinesini Trident konusunda kendisini desteklemeye ikna etmek için “olabildiğince ikna edici” olmayı umduğunu ancak başarısız olması durumunda da bunun bir “felaket” olmayacağını söyleyen Corbyn, buna, alışıldık yatıştırıcı tarzında karşılık verdi.

Corbyn, başından itibaren, İşçi Partisi’nin ve sendikaların, kemer sıkmaya ve savaşa karşı çıkmanın ana araçları olduğu ve bu mücadelenin parlamento sınırları içinde yürütülebileceği konusunda ısrar etmektedir. İşçi Partisi’nin ve sendikaların sola itilebileceği iddiası çok sayıda sahte sol grup tarafından doğru olarak kabul ediliyor. Suriye’deki savaşa karşı mücadelede “Jeremy Corbyn’in her türlü yardıma ihtiyacı olacak” diye yazan Counterfire, “Yerel olarak örgütlenirken, nihai odak noktası parlamento olacak.” ısrarında bulunmadan önce, “Yerel savaş karşıtı grupları yeniden canlandırmamız ve bulunmadıkları yerlerde yeni gruplar kurmamız gerekiyor.” diye ekledi.

Böylesi tüm iddialar, bu yaşananlar eliyle geçersizleşmiştir.

İşçi Partisi’nin konferansı, ismi bilinmeyen halen görevde olan bir generalden gelen ve bir Corbyn hükümetinin seçilmesi durumunda, kıdemli generallerin, Trident’in ıskartaya çıkartılması ya da savunma [harcamalarında] kesintiler yapma yönündeki herhangi bir planı yenilgiye uğratmak amacıyla, “ne pahasına olursa olsun, mümkün olan her yolla” başkaldıracakları tehditlerinden önce yapılmıştı. Açıklama, Corbyn’in nükleer saldırı kurallarına karşı çıkma düşüncesinin, onu herhangi bir hükümet oluşumunun dışına koyacağına ilişkin ifadelerle son buluyordu. Corbyn, bu süreçte, işçi sınıfını iki kez dünya savaşına sürüklemiş sağcı militarist bir parti ve Britanya emperyalizmine bağlılıklarını göstermede gezegenin nükleer imhası dahil olmak üzere sınır tanımayacak olan sendikal örgütler adına sol laflar eden sembolik başkan rolünü üstlenmiş durumdadır.

Kemer sıkmaya ve savaşa karşı mücadele, yalnızca, İşçi Partisi’ne ve sendikalara karşı siyasi bir başkaldırı içinde yürütülebilir. Savaş tehlikesi, “baskıcı rejimler”in varlığının bir sonucu olarak değil; Amerika Birleşik Devletleri’nin ve onun Britanya gibi müttefiklerinin, dünya piyasalarının ve Ortadoğu’daki ve diğer yerlerdeki stratejik kaynakların kontrolünü ele geçirme çabalarından dolayı artmaktadır. Bu, onları, bir Britanya başbakanının nükleer savaşa hazır olması gerektiği yönündeki ısrarın son derece açık bir şekilde gösterdiği üzere, Rusya ve Çin egemen seçkinleriyle her zamankinden daha tehlikeli bir çatışmaya sürüklüyor. Bu yüzdendir ki, savaşa karşı çıkmak, kapitalizme karşı çıkmak ve sosyalizm uğruna mücadele etmek demektedir. Bu, işçi sınıfının, Britanya’da ve uluslararası ölçekte siyasi iktidarı almak üzere bağımsız siyasi seferberliğini gerektirmektedir.

5 Ekim 2015

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir