Benzin fiyatlarında son aylarda yaşanan sert artış, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve uluslararası düzeyde emekçilerin sırtına çok büyük yükler bindirdi. ABD’de benzinin pompa fiyatı bir galon için ortalama 4 doların üzerinde seyrederken ve fiyatlar bu yaz 5 dolara, hatta daha yükseğe doğru tırmanırken, artan gıda, konut, sağlık harcamaları ve diğer harcamalar nedeniyle zaten sıkıntı çeken emekçi aileler, yaşam standartlarında büyük çaplı bir gerileme yaşıyorlar.
ABD’de emekçiler, Amerikan metropoliten alanlarının giderek genişleyen yapısı, evle iş arasındaki uzun mesafeler ve toplu taşıma alternatiflerine yatırımlardaki genel yetersizlik nedeniyle otomobillerine diğer gelişmiş ülkelerdeki emekçilerden çok daha fazla bağımlılar. Bu durum halkı, geçtiğimiz Temmuz ayından bu yana yüzde 38 oranında artmış olan benzin fiyatlarının yükselişi karşısında daha da korunmasız bir halde bırakıyor.
Associated Press/Yahoo News tarafından yapılan bir ankete göre, ankete katılan her on kişiden dokuzu önümüzdeki altı ay içinde artan yakıt fiyatları nedeniyle parasal sıkışıklık yaşayacağını öngörürken, bunların yarıya yakını bunun ciddi sıkıntılara neden olabileceğini söylüyor. Doğal gaz bazlı gübreler ve ulaşım maliyetlerindeki artışlar, gıda fiyatlarındaki sert artışa katkıda bulundu. Otomobil ve havayolu sektörleri artan yakıt fiyatları nedeniyle toplu işten çıkarmalara başvururken, dizel fiyatları bağımsız kamyoncuları iflasın eşiğine doğru itiyor.
ABD’de ortaya çıkan bu koşullar, uluslararası bir olgunun parçasıdır. Artan yakıt fiyatları nedeniyle yıkım yaşayan kamyoncuların, çiftçilerin ve balıkçıların protestoları İspanya, Fransa, İtalya, Britanya ve diğer Avrupa ülkelerine yayılıyor. İnsanların öfkesi, aynı zamanda Hong Kong, Hindistan, Nepal, Endonezya ve Güney Kore’de yaşanan grev ve gösterilerle birlikte patlak verdi.
Varili 2003 yılında 25 dolarken, bugün 140 doların üzerine çıkmış -yalnızca geçen yıl iki kattan fazla artmış- olan petrol fiyatlarında yaşanan bugünkü ani yükselişe çeşitli etkenler katkıda bulunuyor. Önemli bir etken, ABD dolarının değerinin düşüyor olmasıdır ki, bu, petrol üreten ülkeleri ellerine geçen dolar cinsinden ödemelerin uğradığı değer kaybını gidermek için fiyatları artırmaya yöneltmektedir.
Irak ve Afganistan’daki savaşlar ve işgaller, İran’a karşı artan ABD tehditleri ve Ortadoğu, Afrika, Rusya ve diğer petrol üreten bölgelerde yaşanan jeo-politik gerilimler de ani arz kesintileri korkusunu yarattı. Üstelik dünya petrol kaynaklarının azaldığı ve küresel talebe, özellikle de Çin ve Hindistan’daki hızla yükselen ekonomilerden gelen talebe karşılık veremeyeceği konusunda giderek güçlenen bir fikir birliği oluşmuş durumda.
Bu krizin temelinde, küresel ekonomik sistemin çöküşü yer almaktadır. Politikacılar, büyük şirketlerin yöneticileri ve medya, dünya halklarına on yıllardır kapitalist piyasanın toplumun kaynakları tahsis etme konusunda en akılcı araç olduğuna dair, kendine hizmet eden iddiayı aşılayıp durdular. Şu anda ortaya çıkmakta olan şey modern kitle toplumunun ihtiyaçları ile kâr sisteminin anarşisi arasındaki temel çelişkidir.
Petrol üreten ülkelerin ve enerji holdinglerinin “ticari sırları”nı halktan gizlemekte çıkarları olduğu için, arta kalan küresel rezervlerle ilgili gerçeğe uygun tahminler yapmak olanaksız. Aynı zamanda düzen içi kurumsal ve siyasi muhalefet de, gerekli teknoloji, kimi durumlarda on yıllardır var olduğu halde, çevresel olarak güvenli ve sürdürülebilir seçeneklerin geniş kapsamlı gelişimini büyük ölçüde etkisiz hale getirdi. Kapitalist sistem çerçevesinde üretilen sözde çözümler krizi yalnızca daha da derinleştirdi. Biyoyakıtların geliştirilmesi bunun bir örneğidir. Biyoyakıtların karbon emisyonlarını azaltmada bir araç olduklarına dair o çok tartışmalı iddia doğru kabul edilecek olsa bile, bunların üretimi yalnızca mısır ve diğer ürünlerin fiyatlarında muazzam bir artışa neden olarak, dünyanın dört bir yanında çok büyük zararlara yol açtı. Bütün bu proje, ADM ve Cargill gibi, başlıca derdi küresel ısınmayı durdurmak değil, kendi kârlarını artırmak olan tarım tekellerinin çıkarlarına sıkı sıkıya bağlıdır. Arta kalan petrol kaynaklarının akılcı kullanımı ve gerçek alternatiflerin geliştirilmesi, eşi görülmemiş düzeyde bir uluslararası işbirliğini ve dünyanın teknolojik, maddi ve insan kaynaklarının düzenlenmesini gerektirmektedir. Bu, kapitalizm yer küreyi her biri diğeri üzerinde avantaj sağlamak için yarışan, rekabet halindeki ulus devletlere böldüğü sürece mümkün değildir. Dünyanın arta kalan petrol rezervlerini kontrol altına almaya yönelik delice kapışma, ABD’nin Irak’a saldırısının ve işgalinin yalnızca bir epizotunu oluşturduğu, şiddetli bir mücadeleye yol açtı. Bütün büyük güçler -ABD’den, Çin’e, Avrupa’ya ve Japonya’ya varıncaya kadar- Ortadoğu, Hazar bölgesi, Kuzey Kutbu ve Antarktika ve hatta dünya okyanuslarının deniz yataklarının kontrolü için yarışıyorlar. Kaynaklar için verilen bu mücadele dünyayı bir kez daha, bizzat insanlığın varlığını tehdit edebilecek olan yeni bir dizi emperyalist savaşın patlak vermesiyle tehdit ediyor.
Mali spekülâsyon
Küresel petrol fiyatlarının yükselmesinde bir başka önemli yan ise New York Ticaret Borsası ve diğer emtia piyasalarında patlak vermiş olan spekülatif çılgınlıktır. Son beş yıldır artmakta olan küresel mali istikrarsızlık -doların hızla değer yitirmesi, dot-com hisse senedi piyasasındaki hızlı büyümenin parçalanması, yüksek riskli uzun vadeli konut kredisi [mortgage; tut-sat -ç.n.] ve konut balonunun patlaması vb.- varlıklı yatırımcıların paralarını, petrol, mısır ve altın üzerine vadeli işlemlerin alım satımını yaptıkları -esas olarak fiyatların yükselişi üzerine bahis oynadıkları- emtia piyasasına kaydırmalarına neden oldu.
Yatırımcılar, ABD hükümetinin Emtia Vadeli İşlemler Komisyonu’nun (CFTC) çok az düzenleme yaptığı bir ortamda, yatırımcılar son beş yılda, 2003’te 13 milyar dolar olan emtia vadeli işlem alımlarını 2008’de 290 milyar dolara çıkararak, yirmi kat artırdılar. Bu spekülatif para akışı, bu dönemde en önemli 25 emtianın fiyatlarının yaklaşık olarak yüzde 200 oranında artmasıyla birlikte, şimdi de bir başka balon yaratmış durumda.
Spekülatörler çoğu durumda satın aldıkları petrolü teslim almıyorlar. Bunun yerine, çok az para yatırarak, kümülatif etkisi fiyatları yukarı doğru itmek ve serbest yatırım fonlarının [hedge fund; koruma fonları -ç.n.], kurumsal yatırımcıların ve diğerlerinin yüksek tutarda gelir elde etmelerini sağlamak olan, karmaşık bir alım satım sözleşmeleri sistemiyle uğraşıyorlar. Kimi tahminlere göre, spekülâsyon bir varil petrolün bugünkü fiyatına 50 dolar kadar bir ekleme yapmış durumda.
ABD Hazine Bakanı Henry Paulson, Bush yönetiminin bu tür vurgunculuğa verdiği desteği dile getirerek, 10 Haziran’da CNN’e şunları söyledi: “Mali yatırımcıların bu fiyat hareketinden bu kadar çok sorumlu olduklarına inanmıyorum. Bu bir arz talep meselesi.”
Bu tür yorumlar yalnızca, Amerikan siyasi sisteminin mali aristokrasiye olan bağımlılığının altını çiziyor. Kapitalist pazar ekonomik ilişkilerin tarafsız bir arabulucusu değildir. En güçlü büyük şirketlerin ve mali sermayenin kâr çıkarlarına hizmet etmek için manipüle edilebilir ve edilmektedir de.
Enron’un, Kaliforniya’da kasıtlı olarak dönüşümlü elektrik kesintileri yaptırması dâhil, elektrik tedariki konusundaki manipülâsyonu ayyuka çıkmışken, British Petroleum, geçen yıl ABD Adalet Bakanlığı’nın, BP tarafından kalorifer yakıtı piyasasında yapılan fiyat manipülâsyonu konusunda yürütülen soruşturmayı sona erdirmek için 373 milyon dolar ödeme yapmayı kabul etti.
Petrol balonu konusunda, serbest yatırım fonları ve Goldman Sachs, Morgan Stanley ve JP Morgen gibi büyük finans kurumları, yatırımları karşılığında yüzde 200’e varan kazançlar sağladılar. Enerji şirketi Citadel Investment Group’un başkanı Kenneth Griffin 2007 yılında 1,5 milyar dolar kazandı. SAC Capital Advisors’tan Steven Cohen 900 milyon dolar elde etti.
Ayrıca fiyatlardaki artış, bu yılın ilk çeyreğinde 36 milyar dolar kâr elde etmiş olan ve BİS’lerini [CEO; Baş İcra Temsilcisi-ç.n.] milyonlarca dolarlık ödeme paketleriyle ödüllendirmiş olan ExxonMobil, Chevron ve diğer beş büyük petrol şirketi için beklenmedik bir kazanç sağladılar.
Partiler hiçbir çıkış yolu göstermiyorlar
Dünyanın dört bir yanındaki kapitalist siyasi partiler, kendilerini ister muhafazakâr, ister işçi partisi, ister Yeşil ya da sosyalist olarak adlandırıyor olsunlar, emekçi halkın yüz yüze geldiği diğer bütün sosyal sorunlarda -evlerin icra yoluyla satışından, toplu işten çıkarmalara, toplumsal eşitsizliğin ve savaş tehlikesinin artmasına kadar- olduğu gibi, yakıt fiyatlarındaki akıl almaz yükselişe karşı hiçbir çözüm sunamıyorlar. Bunun yerine, hepsi emekçi halkın dünya kapitalist sisteminin krizinin bedelini ödemek için tüketimlerinde muazzam bir azalışı kabullenmeleri gerektiği konusunda hemfikirler.
ABD’de ne Cumhuriyetçi ne de Demokrat başkan adayının önerecek herhangi bir çözümü var. John McCain, elektrikle çalışan bir otomobilin tasarlanması için 300 milyon dolarlık bir ödül verilmesi, yaz aylarında 18 sentlik federal gaz vergisinin alınmaması ve denizde sondaj çalışmalarına getirilmiş olan çevresel kısıtlamaların kaldırılması çağrısı yaptı.
Barack Obama kendisine petrol şirketlerinin ve spekülatörlerin popülist bir muhalifiymiş süsü verebilmek için enerji şirketlerinin bu beklemedik gelir artışı ile elde ettikleri kâr üzerinden bir vergi ödemelerini ve yasadaki “Enron boşluğu” adı verilen yasal boşluğu kapatma çağrısı yaptı. Ne var ki, Demokratların büyük kesimleri, özellikle petrol üreten eyaletlerdeki Demokratlar enerji holdinglerine getirilecek her türlü vergiye karşı çıkıyor ve parasının büyük bölümünü Obama’nın kampanyasına vermiş olan Wall Street spekülâsyona getirilecek her türlü ciddi düzenlemeye karşı çıktığından bu çağrı hiçbir sonuç vermeyecektir.
Obama’nın kendisi biyoyakıt sektörüyle yakın bağlara sahip ve Amerikan Petrol Enstitüsü’nün eski bir lobici ve Clinton yönetiminde görev almış ve mali piyasaların kuralsızlaştırılmasında kilit roller oynamış eski yetkililer onun baş danışmanları arasında yer alıyorlar. Obama büyük şirketlerdeki ve mali sektördeki para kaynaklarının onayını alabilmek için tekrar tekrar, onların kâr çıkarlarına zarar verecek hiçbir önlem almayacağını ısrarla belirtiyor. Demokrat başkan adayının web sitesinde şöyle deniyor: “Barack Obama, petrol şirketlerinin ve hissedarlarının, verimliliğe ve inovasyona yatırım yapan, iyi yönetilen ticari faaliyetler yürütmek için güçlü teşviklere sahip olmaları gerektiğinin çok önemli olduğunu kabul etmektedir.”
Kâr sistemi, verimlilik ve inovasyon yaratmak bir yana, şimdi yer kürenin dört bir yanındaki on milyonlarca insanı açlık ve yetersiz beslenme ve artan yakıt maliyetleriyle tehdit ediyor. İşçiler kapitalist sistemin krizinden sorumlu değiller ve onun bedeli ödememeliler.
Emekçilerin yaşam standartlarının savunulması için acil önlemler alınmalıdır. Bu önlemler, işçi ücretlerinin satın alma gücünü korumak için ücretleri artan fiyatları karşılayacak şekilde yükselten, bir eşel-mobil [oynak merdiven-ç.n.] ücret sisteminin uygulanmasını içermelidir.
On yıllar önce, Birleşik Otomobil İşçileri gibi sendikalar, ücretleri, artan hayat pahalılığındaki artışa paralel bir biçimde otomatik olarak artıran Hayat Pahalılığı Ayarlaması (COLA) ya da Eşel-Mobil Şartı [Escalator Clause; ABD’de hayat pahalılığına göre ücret artışlarını ayarlamak üzere toplu iş sözleşmelerine konan madde-ç.n.] için mücadele etmiş ve bu kazanımları elde etmişlerdi. Sendikalar bu tür taleplerden uzun zaman önce vazgeçtiler ve bugün işçilerden, şirketlerin kârlılığını koruyabilmek için büyük boyutlu ücret indirimlerini kabul etmelerini talep ediyorlar. Sendikalar, kapitalist partilerle birlikte, işçilerin artan fiyatlara, kemerlerini sıkarak ve yaşam standartlarında sürekli bir düşüşü kabul ederek uyum sağlamaları gerektiğinde ısrar ediyorlar.
Sosyalist Eşitlik Partisi yıkıcı yakıt maliyetlerinin yol açtığı sıkıntıya karşı ücretlerde eşel-mobil uygulamasına geçilmesi ve diğer acil önlemlerin alınması için çağrı yapıyor. Bu önlemler şunları içeriyor:
* Enerji holdinglerinin ve spekülâtörlerin yanı sıra, toplumun yağmalanmasına izin veren devlet kurumlarının faaliyetlerine yönelik bir soruşturmanın başlatılması.
* Emtia yatırımcılarının ve büyük şirketlerin BİS’lerinin sağladıkları haksız kazançlara el konulması ve bunların halka destek sağlamak üzere kamusal olarak denetlenen bir fona yatırılmaları.
Bu acil önlemler için mücadele verilmesi ve bunların uygulamaya konmalarının sağlanması ancak işçi sınıfının kâr sistemine karşı yeni bir kitlesel siyasi hareketinin ortaya çıkmasıyla mümkün olabilir.
Bununla birlikte, bu önlemler yalnızca bir ilk adımdır. İhtiyaç duyulan şey, ABD’de ve dünyanın dört bir yanında enerji sektörünün ve mali sistemin, kapitalist kârın değil toplumun ihtiyaçlarını en başa koyan, köklü bir yeniden örgütlenmesidir.
Enerji holdinglerinin boyunduruğundan kurtulabilmek için ExxonMobil, Chevron, ConocoPhillips, British Petroluem, Shell ve diğer çok uluslu şirketler, planlı sosyalist ekonominin kurulması sürecinin bir parçası olarak, kamu mülkiyetinde ve demokratik olarak denetlenen kuruluşlara dönüştürülmelidir.
Ortadoğu’daki ve diğer petrol üreten ülkelerin -şu anda iktidarları birçok durumda ABD’nin silah gücüyle savunulan Suudi kraliyet ailesinin ve diğer seçkinlerin ellerinde bulunan- çok büyük miktardaki enerji kaynakları, bu ülkelerin emekçi halkının demokratik denetimi altına konulmalıdır.
Bu yolla, enerji kaynaklarının aranması, geliştirilmesi ve kullanımı, kamusal olarak tartışılmış ve işçi sınıfı tarafından demokratik bir biçimde onaylanmış olan, bütün dünya nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için adil ve eşitlikçi bir dağıtımı temel alan, akılcı bir uluslararası planın yol göstericiliğinde gerçekleştirilebilir.
Aynı zamanda düşük maliyetli, yenilenebilir ve çevresel olarak güvenli enerji geliştirebilmek için çok büyük tutarda kaynak ayrılmalıdır.
ABD’de enerji tekellerinin, otomobil sektörünün ve hükümetin güvenli toplu taşımacılığın gelişimini engellemek için on yıllardır gösterdikleri çabalara gerek kentsel toplu ulaşım ve hafif raylı sistemlere gerekse yakıt tasarruflu araçların geliştirilmesine yüz milyonlarca dolar akıtılarak karşılık verilmelidir. Bu yalnızca ABD için değil, fosil yakıt kullanan araçların sayısının hızla artarak bir ekolojik felâket yaratma tehdidi oluşturduğu Hindistan ve Çin için de can alıcı öneme sahiptir.
İnsanlığın yüz yüzde geldiği sorunlar asıl olarak kaynak yetersizliğinden değil, çok büyük miktarda insan emeğini ve yaratıcı potansiyeli, zaten inanılmaz derecede varlıklı bir seçkini daha da zenginleştirmek için çarçur eden kapitalist sistemin akıl dışılığından kaynaklanmaktadır. Dünyanın üretken ve doğal kaynakları kapitalist özel mülkiyetin ve ulus devlet sisteminin kısıtlamalarından kurtarılmalı ve 21. yüzyılın sorunlarını karşılamak üzere bilimsel olarak planlanmış, akılcı ve demokratik bir biçimde düzenlenmelidir.
Bu uğurda kavga vermek, dünya üzerindeki sıradan insanları değil, kurumsal ve mali seçkini temsil eden hükümetlere karşı mücadele etmeyi gerektirir. Bu, ABD’de, Demokrat Parti’den siyasi bir kopuş ve sosyalist ve enternasyonalist program temelinde işçi sınıfının yeni bir siyasi partisinin inşa edilmesi anlamına gelmektedir.
ABD’de Sosyalist Eşitlik Partisi’nin ve dünyanın dört bir yanındaki kardeş partilerinin uğruna kavga verdikleri perspektif budur.