İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı, devasa bir işsizler ordusu, artan sefalet ve baskılar eşliğinde kutluyoruz. Patronlar, zaten düşük olan ücretleri dondurmaya ve mümkün olduğunca düşürme peşinde koşarken, milyonlarca emekçi, hiçbir iş güvencesinin olmadığı koşullarda, günde 10-12 saat çalıştırılıyor. Emekçiler sefalet koşullarında ve gırtlağına kadar borç içinde yaşamaya mahkum edilirken, bir avuç vurguncu servetine servet katıyor.
AKP Hükümeti ise başlıca amacının ülkedeki küresel sermaye yatırımlarını arttırmak olduğunu ilan ediyor. Küresel sermayenin bu topraklarda yatırım yapması için daha fazla kar elde edeceğini bilmesi, dahası bunun garantisini alması gerekir. Bu da, Türkiye’deki ücretlerin ve çalışma koşullarının Çin, Hindistan vb. ülkelerdeki düzeye indirilmesi demektir. Sekiz yıldan beri küresel sermayenin taleplerini yerine getirme peşinde koşan AKP iktidarı, emekçilere daha fazla sefaletten başka bir şey veremeyeceğini göstermiştir.
Küresel sermaye yatırım için “huzur ve güven” istiyor. İnsanların sefalet içinde yaşadığı koşullarda “huzur ve güven” ortamını sağlamanın yolu devlet terörünü arttırmaktır. Devletin baskı aygıtları, AKP iktidarı altında, daha önce olmadığı kadar güçlendi ve polis insanların en özel alanlarına bile müdahale edebilir hale geldi. AKP iktidarı özellikle son dönem politikalarıyla bir polis devletinin temellerini atmaktadır.
Sermayeye açılım, işçilere baskı!
Liberal ekonomik politikaların siyasi üst yapısını oluşturacak olan bu gidişatın AKP iktidarı altındaki adı “demokratik açılım”dır. Ulusalcı bürokrasinin ekonomi -dolayısıyla siyasi yaşam- üzerindeki denetimini kırmayı amaçlayan “demokratik açılım” küresel sermaye ve taşeronları için daha fazla demokrasi; emekçiler için sefalet, Kürt illerinde ise yeni operasyonlar ve baskı anlamına gelecektir.
Dahası, küresel sermayenin ve taşeronlarının talepleri doğrultusunda gündeme gelen “açılım“, bölgemizde emperyalist maceralara açılmak, onlara ortak olmak anlamına gelmektedir. Aklı başı yerinde hiç kimse malların, hizmetlerin ve emekçilerin Ortadoğu’da ve Kafkasya’da -mümkünse bütün dünyada- serbestçe dolaşımına karşı çıkmaz. Ancak bu, kapitalizm altında mümkün değildir; kaçınılmaz biçimde çatışmalara ve savaşlara yol açar. Bu yüzden, AKP iktidarı, Türkiyeli emekçileri yaklaşan emperyalist hesaplaşmalarda cepheye sürme hazırlığı içindedir.
AKP iktidarı, alttan alta yaşanan rejim krizini küresel sermaye yararına aşabilmek için bir anayasa değişikliği paketini gündeme getirdi. Ancak, 12 Eylül generallerinin, artık yama tutmaz hale gelen bu anayasasında yapılmak istenen değişikliğin kendisi bir krize yol açmıştır. Bugün, devlet kurumları, belki de hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda.
1982 Anayasası’nın küresel sermayenin ve Türkiyeli taşeronlarının gereksinimleri doğrultusunda revize edilmesi işçi sınıfına herhangi bir yarar sağlamayacaktır. Tersine, geçici 15. maddenin ya da 54. maddenin “Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, iş yeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz” diyen 3. ve 7. fıkralarının çıkartılması gibi adımlar, emekçileri küresel sermayenin planlarına yedekleyecek “demokratik” tuzaklardır. AKP iktidarı, otoriter bir burjuva diktatörlüğünün siyasi çerçevesini çizme çabası içindedir. Bu, küresel sermaye için daha fazla özgürlük, emekçiler için ise baskı ve yoksulluk demektir.
Kapitalizmin can simidi: Sendikalar
Küresel sermayenin ve AKP iktidarının bu süreçteki en sadık yardımcıları sendikacılardır. Onlar, sermayenin ve devletin özellikle 30 yılı aşkın süredir işçi sınıfına karşı gerçekleştirdiği saldırılar karşısında tek bir başarılı direniş bile örgütlemediler. Dahası, sendikacılar, emekçilerin kendiliğinden gerçekleştirdikleri direnişleri her defasında kırdılar. Şimdi onlar, sermayenin ve AKP iktidarının önünde yerlere kapanmış şekilde, 1 Mayıs’ı Taksim 1 Mayıs Alanı’nda hep birlikte kutlayacaklarını ilan ediyorlar. Sermayenin işçi gardiyanı Mustafa Kumlu, ‘Türkiye 1 Mayıs 2010’da, Taksim’de en görkemli kutlamaya şahit olacak’’ diyor; onu diğerleri izliyor.
Peki, bir yıl içinde ne değişti? Bu sürede, emekçilerin AKP iktidarına yönelik öfkesinin arttığı ortada ama bu durum abartılmamalı. Emekçilerin sermayeye ve -TEKEL işçilerinin eylemlerinde görüldüğü üzere- hükümete yönelik eylemleri onların konumunu tehdit etmekten çok uzaktır. Öte yandan, küresel sermayenin ve yerli taşeronlarının talepleri giderek artmakta ve bunların bir an önce karşılanması gerekmektedir. AKP, bu talepleri gerçekleştirmek için ulusalcı bürokrasiye karşı verdiği mücadelede geniş emekçi kitleleri kendisine yedeklemenin hesabı içindedir. Dolayısıyla, sendikaların 1 Mayıs’ı Taksim 1 Mayıs Alanı’nda hep birlikte kutlama kararı, sosyalist emekçilerin ve gençliğin on yıllardır sergilediği kararlılık kadar; belki daha fazla, sermayenin ve AKP iktidarının içinde bulunduğu durumdan kaynaklanmaktadır.
1 Mayıs’ın geçen yıl “Emek ve Dayanışma Günü” olarak resmi tatil ilan edilmesini ve Taksim’in kutlamalara açılmasını AKP hükümetin hanesine yazan ve devletin önünde bir kez daha saygıyla eğilen sendika bürokrasisi, şimdi, 1 Mayıs’ın resmi gardiyanlığını üstleniyor. Taksim 1 Mayıs Alanı’na girişleri tutacak olan polis, alanın “iç güvenliğini” sendikaların oluşturduğu ‘’Kutlama Komitesi’’ne bıraktı. Şimdi, her sınıf bilinçli işçi şu soruyu sormalı: Mitingde “taşınacak pankartlar ve atılacak sloganlar dahil her türlü ayrıntıyı belirleyeceği” açıklanan komite, bu yolla, hangi talep ve sloganları engelleyecek? Elbette, kapitalizme, burjuva devlete ve onların gardiyanları olan sendikacılara karşı olanları!
Meydanları dolduralım!
SOSYALİZM, bütün sınıf bilinçli işçileri ve sosyalist gençliği 1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim 1 Mayıs Alanı’nı, diğer illerde de meydanları doldurarak; 1 Mayıs’ı sendikacı gardiyanların denetimindeki resmi bayram kutlaması olmaktan çıkartmaya çağırır.
1 Mayıs’ı işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kutlamak; yoksulluğa, baskılara ve kapitalizme karşı sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemini haykırmak için haydi 1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim 1 Mayıs Alanı’na!
Bütün kentleri 1 Mayıs alanı haline getirelim; kapitalizme karşı sosyalizm bayrağını, ulusalcılığa ve küresel sermayeye karşı işçi sınıfı enternasyonalizmini yükseltelim!