Pazar günü Brüksel’de toplanan Eurogroup’un maliye bakanları, Yunanistan’ı eşi görülmemiş bir toplumsal yıkıma saplayan acımasız kemer sıkma politikalarından dönmeyeceklerini açıkladılar.
Önderliği Almanya’dan alan maliye bakanları, Syriza önderliğindeki Yunan hükümetinin, Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından dayatılan borç geri ödeme planında büyük ölçüde sembolik değişiklikler yapma önerilerini oybirliğiyle reddettiler. Eurogroup Maliye Bakanları’nın başkanı, Hollandalı Jeroen Dijsselbloem, toplantının başlangıcında Yunan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis’e, ültimatom anlamına gelen bir açıklama taslağı uzattı: Ya imzalarsın ya da kredi musluğunun kapanmasıyla ve devletin iflasıyla yüzleşirsin!
Açıklama, Yunanistan’ın, işlerde, emeklilikte ve sosyal hizmetlerde çok daha derin kesintiler yapılmasına ve kamu varlıklarının bankalara ve serbest yatırım fonlarına zararına satılmasına ilişkin yeni hükümler içeren mevcut borç geri ödeme planını görev duygusuyla yerine getireceğini ilan etti.
Yunan hükümetinin bir miktar indirim ricalarını “sorumsuzluk” ve “zaman kaybı” olarak adlandıran ve Syriza lideri ve Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras’ı “geçtiğimiz yıllarda Yunanistan’a yardım edenlere hakaret” etmekle suçlayan Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble, Avrupalı ve uluslararası egemen seçkinlerin kibrini ve Yunanistanlı kitlelerin acılarına yönelik küçümsemelerini açığa vurdu.
Alman ve Avrupalı egemen sınıfların Wall Street’in 2008’deki çöküşünden beri sağladığı “yardım”, trilyonlarca avroluk banka kurtarmalarının bedelini işçi sınıfına ödetmek için milyonlarca Yunanistanlı işçinin işsizliğe ve yoksulluğa sürüklenmesinden, ülkenin sağlık sisteminin tahrip edilmesinden ve bir evsizlik ve açık felaketine yol açılmasından ibaretti. Bu tür bir “yardım”, benzeri yıkıcı toplumsal sonuçlarıyla birlikte, İspanya, Portekiz ve İrlanda gibi diğer yüksek seviyede borçlu ülkelere de sağlanmıştır.
Bu ülkelere yönelik kemer sıkma saldırısı, işçi sınıfının Britanya, İtalya, Fransa, Almanya ve Avrupa genelindeki hayat standartlarına ve sosyal hizmetlere yönelik daha kapsamlı saldırılara bir örnek oluşturması için kullanıldı.
Avrupa Birliği hükümetleri, Pazartesi günkü toplantıyı, açıkça, Yunanistan’ı ibret olsun diye cezalandırmak amacıyla kullanmaya karar vermişlerdi. Onların Syriza’ya yönelik aşağılayıcı muamelesi, başkalarının sermayenin gücüne direnebileceklerini düşünmemesi için somut bir örnek anlamına geliyordu.
Onlar, Syriza önlemini, onu başkaldıran kitlelerin temsilci değil; aksine, başarısız Yunan kapitalistleri adına konuşan bir ricacı olarak kabul etmişlerdi. Bu değerlendirmenin doğruluğu, Syriza’nın Pazartesi günkü provokasyonlara tamamen öngörülebilir yanıtıyla kanıtlandı.
Mevcut borç geri ödeme planının, üsluba ilişkin açıkça belirtilmeyen kimi farklılıklarla kabul edildiğini belirten, kısmen farklı bir metni imzalamayı kabul etmiş olduğundan yakınan Varoufakis, açıklama taslağını imzalamamakta diretti.
O, maliye bakanlarının Syriza önderliğindeki hükümete, kampanya vaatlerinden ve kemer sıkma programı uygulama konusundaki sözlerinden dönmeye başlarken biraz esneklik tanımayı reddetmelerine karşı çıktı. Varoufakis, yine de, başarısız toplantının ardından, “Sonunda bir anlaşma sağlanacağına şüphem yok.” dedi.
Varoufakis, toplantının hemen öncesinde Guardian gazetesine, “Biz sol bir partiyiz ama masaya koyduğumuz şey, aslında Londralı reformcu bir iflas avukatının gündemi.” demişti. O, Schäuble’yi “entelektüel özü olan tek Avrupalı politikacı” olarak adlandıracak ve Başbakan Angela Merkel’i “Avrupa’daki en zeki politikacı” olarak övecek kadar ileri gitti.
Syriza’nın teslim olması, açıkça, 24 saatten biraz uzun sürdü. Wall Street Journal, Salı günü öğleden sonra, Yunan yetkililerin, Çarşamba günü mevcut borç geri ödeme programında bir uzatma peşinde koşacağını bildirdi.
Syriza’nın tüm yaklaşımı, Avrupalı egemen sınıfları politikalarını bir parça değiştirmeye yöneltecek dostça konuşmalar yapabileceği düşüncesine dayanmaktadır. Tsipras, Avrupa burjuvazisinin Almanya ile bazı farklılıklar ifade eden kesimleri arasında destek bulmayı umuyordu. O, aynı zamanda, ekonomi politikası konusunda ABD ile Almanya arasındaki farklılıklarının gelişmesine bel bağlamıştı.
Tsipras’ın ve Varoufakis’in Syriza’nın geçtiğimiz ayki seçim zaferinin ardından çeşitli Avrupa başkentlerinde girişmiş olduğu sempati toplama ziyaretleri, bütünüyle, ekonomik ve siyasi seçkinlere kur yapmaya yönelikti. İşçi sınıfına herhangi bir çağrı söz konusu değildi.
Syriza’nın önderleri kapitalist sistemin meşruiyetini hiçbir zaman sorgulamadılar. Aksine, onlar, defalarca, bankacılık sistemine desteklerini ve Yunanistan’ın mali seçkinlere olan borçlarını tamamen geri ödeme kararlılıklarını ilan ettiler. Onların programının en önemli öğesi, bankerlerin Avrupa işçi sınıfına yönelik saldırısının siyasi ve örgütsel çerçevesi olan Avrupa Birliği’ni desteklemektir.
Syriza’nın politikaları, tüm küçük-burjuva partiler gibi, kaçamaklar, manevralar ve zekice taktikler aracılığıyla büyük tarihsel ve siyasi sorunların üstesinden gelinebileceği düşüncesinde gömülüdür. Syriza’nın durumunda, bu, sağcı şovenist bir parti olan Bağımsız Yunanlılar ile koalisyon kurmayı da içermektedir.
Syriza önderliğindeki hükümetin, bir devrim ya da karşı-devrim sürecinde, orta sınıf reformist bakış açısının iflasını bütün yönleriyle sergilemesi dört haftadan kısa sürdü.
Egemen sınıfın saldırısı, yalnızca devrimci yöntemlerle; işçi sınıfının Avrupa genelinde ve uluslararası çapta kapitalizme karşı bağımsız siyasi seferberliği ile bozguna uğratılabilir. Syriza ve onu destekleyen çeşitli sahte sol partiler, bu mücadelenin önündeki engellerdir. İşçi sınıfının yeni, devrimci önderliğinin inşasının, onlara karşı bir mücadele içinde gerçekleştirilmesi gerekiyor.