Zorunlu Bireysel Emeklilik: İşçi sınıfına yeni bir saldırı

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 10 Ağustosta TBMM’de kabul edildi. Bu değişiklikle birlikte 45 yaşın altındaki yaklaşık 13 milyon işçinin maaşından zorunlu olarak kesinti yapılacak ve bu bir bireysel emeklilik fonuna aktarılacak.

Yasaya göre işçilerin her ay prime esas kazancının %3’ü işyeri tarafından katkı payı olarak kesilerek bir bireysel emeklilik şirketine gönderilecek. Bakanlar Kurulu bu oranı %1’e indirmeye veya %6’ya çıkarmaya yetkili olacak. Bireysel emeklilik fonunun yönetimindense patron sorumlu olacak ve işçiden kestiği parayı bireysel emeklilik fonuna göndermezse işçinin maddi kaybından sorumlu olacak.

En temel demokratik hakları hiçe sayacak şekilde, bu sisteme katılmak zorunlu ve çıkmak isteyenler iki ay beklemek zorunda. Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) için zorunlu katkı payının işyeri tarafından ayrıca verilmediğini, işçinin maaşından kesileceğini özellikle belirtmek gerekiyor. Devletin bu yolla yaklaşık 100 milyar liralık bir kazanç elde etmesi bekleniyor -ki bu da bu sistemle toplumsal servetin işçi sınıfından burjuvaziye aktarılmasında devasa bir adım atıldığını kanıtlıyor.

Daha önce zorunlu olmayan ve herkese satılması için devlet tarafından teşvikler verilen ve şimdi de zorunlu hale getirilen bireysel emeklilik sistemi işçiler açısından övdükleri kadar iyi bir şey mi? Bireysel emeklilik reklamlarında anlatılan sistem şudur: Sisteme giren her kişi her ay belirli bir miktar yatırıyor. Bununla birlikte devlet de yatırılan tutarın yüzde 25’ini yatırıyor. Katılımcının yatırdığı paralar risklerine göre sınıflandırılmış çeşitli fonlarda değerlendiriliyor. Alınan fon çeşidine ve döneme göre yüksek kazanç olabildiği gibi anaparanın erimesi de mümkün. Katılımcılar genelde riski az düşük ve fonları tercih ediyor. Sistemdeki her kişi 56 yaşına geldikten sonra bu parayı almaya hak kazanıyor ve tanıtımlara göre kolay yoldan büyük bir miktarda para biriktirmiş oluyor. Bu şekilde anlatıldığında kulağa şahane geliyor ama gerçekte hiç de öyle değil. Çünkü:

  • Bireysel emeklilik sistemi, gerçek bir emeklilik sistemi değildir. Katılımcının hesabında 56 yaşına ne kadar para biriktiyse ödenecek para da odur. Yani bu sisteme katılan işçiler 56 yaşından yaşamlarının sonuna kadar düzenli bir emekli maaşı almayacaklar. Biriken bu parayı ise ister aylık, ister üç aylık ya da isterlerse bir defada alacaklar. Hesaptaki para bittiğinde bireysel emeklilik meselesi de kapanmış olacak.
  • Herhangi bir bireysel emeklilik hizmetinin web sitesinde yapacağınız bir hesaplama, katılımcıdan ve devletten gelen paranın fonda kat be kat artacağını iddia ediyor. Bu, gerçeği yansıtmıyor. Çünkü paranın ne kadar değerleneceği alınan fonlara ve bu fonları yönetildiğine bağlı. Hatta kötü yönetilen fonlar nedeniyle sisteme katılan milyonlarca kişi zarar etmiş durumda. 2015’te 1,2 milyon kişi sisteme katılırken 743 bin kişi de sistemden ayrıldı. Bu yıl Mart ayında varlık yönetimi şirketlerini eleştiren Mehmet Şimşek, birçok kurumun bırakın parayı katlamayı, devlet katkısını bile buharlaştırdığını itiraf etti.
  • Bireysel emekliliğin ne kadar kazandırdığına dair yapılan hesaplarda enflasyona hiç yer verilmiyor. Sisteme giren para çok uzun yıllar sonra ödenecek ve o zamana kadar sistemdeki para Türkiye’nin yüksek enflasyon oranıyla beraber değerini kaybedecek.
  • Sistemden 56 yaşına gelmeden çıkmak isteyenler devlet katkısının tamamını alabilmek için en az on yıl sistemde kalmak zorunda. Daha erken çıkanlar kademeli olarak bu katkıyı kesintili alıyor. Hatta ne kadar erken çıktıklarına bağlı olarak hiç alamayabilirler.
  • Yine bu sistemi allayıp pullayarak satan bankalar, sistemden ayrılmak isteyenlerden stopaj kesintisi, giriş aidatı kesintisi ve yukarıda sözünü ettiğimiz devlet katkısı kesintisinden hiç söz etmiyor.

Kısacası bireysel emeklilik sistemine giren bir işçi ister hemen çıksın, ister on yıl sonra çıksın, isterse 56 yaşını bekleyip parasını alsın, kaçınılmaz olarak zarar ediyor. Ödeme zamanı geldiğinde şirketler fonların iyi yönetilmemesi ve enflasyonda erimesi nedeniyle çok küçük tutarlar ödeyecekler.

1 Kasım seçimlerinden beri yaşanan gelişmeler bir kez daha kapitalizmin varlığı altında en ufak bir iyileşmenin bile imkansız olduğunu gözler önüne sermiştir. Hükümet 300 liralık asgari ücret zammını, bundan sonra yılda bir defa zam yapılması kuralı getirerek yapmıştı. Bunun da yanı sıra vergilerin artması, enflasyonun yüksekliği ve nihayetinde zorunlu bireysel emeklilik ile bu maaş zammı işçi sınıfından fazlasıyla geri alınmaktadır.

Hükümet dünyanın her yerindeki örneklerde olduğu gibi toplumsal servetin aşağıdan yukarıya aktarılmasında daha da pervasızlaşan saldırılarda bulunuyor. Bu, kapitalizmin küresel gerçeğinden ve derinleşen krizinden kaynaklanmaktadır. Bütün ülkelerde hükümetler, kriz içindeki kapitalist ekonomiyi kurtarmak için toplumsal saldırılarını hızla tırmandırıyorlar. Buna karşı duracak olan tek güç uluslararası işçi sınıfıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir