Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin açıklaması
- “Geniş sol partiler” ve yeni ihanetlerin hazırlığı
Syriza hükümeti, yalnızca Yunan işçi sınıfı için acı bir deneyim değildi. O, aynı zamanda, Syriza’nın iktidara gelmesine yardım ve yataklık yapan ve şimdi onun Yunan işçilerine yönelik saldırısının siyasi sorumluluğunu taşıyan Avrupa’daki ve uluslararası ölçekteki benzeri sahte sol partileri de teşhir etmiştir. İşçileri uluslararası ölçekte uyarmak gerekiyor: bu sahte sol partiler, egemen sınıf onların iktidara gelmelerine izin verdiğinde, en az Syriza’nın Yunanistan’da yaptığı kadar gerici olduklarını kanıtlayacaklar.
Bu partiler, İspanya’daki Podemos ve Almanya’daki Sol Parti ile birlikte, Avrupa’nın dört bir yanında şimdiden kökleşmiş durumdalar. Onlar, Syriza gibi, Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasının ardından, Stalinist güçler ile ittifaklar geliştirmiş çeşitli küçük-burjuva eğilimler olarak ortaya çıktılar. Bu partiler, orta sınıfın ayrıcalıklı kesimlerinin çıkarlarına uygun emperyalizm yanlısı politikaların eşlik ettiği içi boş kemer sıkma karşıtı söylemden oluşan bir siyasi gündem geliştiriyorlar.
Syriza’dan önce, bu yönelimin Avrupa’daki en tanınmış örneğini, İtalya’daki Komünist Yeniden Kuruluş (Partito della Rifondazione Comunista, PRC) oluşturuyordu. Rifondazione, Sovyetler Birliği’nde ve Doğu Avrupa’da kapitalizmi yeniden kurma yöneliminin ortasında, İtalya Komünist Partisi’nin (PCI) dağılmasından doğmuştu. Bu parti, PCI’nin bir hizbinin yanı sıra, Livio Maitan önderliğindeki Troçkizm karşıtı Pablocu revizyonistlerden, Maoculardan ve anarşist eğilimlerden oluşuyordu. Rifondazione, 1991’den bu yana, içeride kemer sıkma önlemleri uygularken Yugoslavya’dan Afganistan’a kadar uzanan emperyalist savaşlara dahil olan bir dizi İtalyan hükümetine katıldı.
Rifondazione tekrar tekrar gerici hükümetlere katılırken, onun savunucuları, gerici politikalar uygulayacak ve işçi sınıfına yönelik saldırılar gerçekleştirecek burjuva partiler inşa ettiklerinin tamamen bilincindeydiler.
Pablocu International Viewpoint dergisi, “geniş sol partiler” adını verdiği Syriza ve Rifondazione gibi partilerin rolüne ilişkin bir açık tartışmada, “devlet ile partinin onun toplumdaki rolünü kavrayışı arasındaki ilişki”nin ivedi bir konu olduğunu kabul etmişti. Dergi, bu partilerin, “belirli anlarda, açıkça devletin en üst düzeyde kurumsal yönetimine ya da sosyal-liberal [yani kemer sıkma yanlısı] hükümetlere açık destek vermeye yol açan dönüşü olmayan adımlar” attıklarını belirtiyordu.
Syriza’nın iktidara gelmesinden iki yıl önce yaşanan bu tartışma, onun sahte sol destekleyicilerinin siyasi kötü niyetinin altını çizmektedir. Onlar, Syriza’yı sol için ileriye doğru atılmış büyük bir adım olarak selamlarken, uzun bir siyasi ihanetler dizisine devam ettiklerini biliyorlardı. Bu apaçık sinik politikalar arayışı, onların tarihe yönelik kibirli ve aptalca faydacı yaklaşımına dayanıyordu.
Fransa’daki Pablocu Yeni Antikapitalist Parti’nin (NPA) önderi Alain Krivine’e göre, NPA, “bazı konuları çözmez, onları ilerideki konferanslar için açık bırakır. Örneğin, iktidarın alınmasına ilişkin tüm stratejik tartışma, geçiş talepleri, ikili iktidar, vb. NPA, Troçkist olduğunu iddia etmez; gerçekte, Troçkizmi, diğerleri arasında, devrimci harekete katkıda bulunanlardan biri olarak düşünür. Stalinizm altında yapmak zorunda olduğumuz gibi politikaya dikiz aynasına bakarak ulaşmak istemeyen NPA’nın, Sovyetler Birliği, Stalinizm, vb. üzerine hiçbir pozisyonu yoktur. Politika, dönemin çözümlenmesi ve görevler üzerinde bir anlaşmayı temel alır.”
NPA, 20. yüzyılın başlıca tarihsel deneyimleri, Marksist hareket ya da işçi sınıfına dönük merkezi devrimci strateji meseleleri hakkında konuşmak istemiyordu. NPA’nın bu tarih dışı temelde formüle ettiği ve onun medyadaki haberlerden edinilmiş yüzeysel izlenimler ya da önderlerinin hükümetteki politikacılarla görüşmelerinden edinilmiş bilgiler eliyle belirlenen politikaları, yalnızca son derece miyop ve gerici karakterde olabilirdi.
Bununla birlikte, Krivine’in sözlerinin ortaya koyduğu gibi, NPA’nın önderliği bunu bir avantaj olarak görüyordu. Bu, onların, kendilerini “sol” gibi göstermeye devam ederken, Syriza gibi “geniş sol partiler”i, kemer sıkma ve savaş partileri olduklarını bildikleri halde, kemer sıkma politikalarına karşı mücadele uğruna büyük bir umut olarak desteklemek gibi ilkesiz taktik manevralara girmelerine izin verdi.
NPA, Yunanistan’da Syriza’nın iktidara gelmesini bir zafer olarak selamlayan uluslararası sahte sol kardeşlik derneğine katıldı. NPA, “Syriza’nın seçim zaferi harika bir haber. Bu, Avrupa’da kemer sıkmaya karşı mücadele eden herkese umut verdi.” açıklaması yaptı. Bu arada, Almanya’daki Sol Parti, “Yunanistan’daki seçimler yalnızca Yunanistan için değil ama tüm Avrupa için bir dönüm noktasıdır. Avrupa Birliği’nin demokratik bir yenilenmesi ve köklü bir yönelim değişikliği için fırsatlar açmaktadır.” diyen bir basın açıklaması yayınlıyordu.
Bunun bir diğer örneği, Sosyalist Parti’nin (Britanya ve İskoçya) önderliğindeki uluslararası eğilimin üyesi Yunan partisi Xekinima’ydı (Başlangıç – Sosyalist Enternasyonalist Örgüt). Syriza’ya girmiş ardından da ayrılmış olan Xekinima, Ocak 2015 seçimlerinde Syriza’yı destekledi.
Xekinima’nın önderi Andros Payiatsos, seçim öncesinde Sosyalist Parti ile yaptığı bir röportajda, Syriza’nın “piyasa güçleri ile bir anlaşmaya varmak için mümkün olan her şeyi yapıyor” olduğuna ilişkin çok sayıda kanıta rağmen, kitleler, “Syriza hükümetini sola itmek için mücadele etmek zorundalar ve bunu yapacaklar.” diyordu.
ABD’deki Uluslararası Sosyalist Örgüt’ün (ISO) Yunanistan şubesi DEA çok daha açıktı. Syriza’nın Sol Platform’unun bileşeni olan bu örgüt şunları yazdı: “Bu yeni koşullarda, bir siyasi parti olarak Syriza’nın yeri doldurulamaz. Onun örgütsel yapısının işleyişi ve tüm partide kolektif katılıma ve demokrasiye sahip üyelik, tercihe bağlı bir durum değil; Syriza’nın, tüm solun ve halkımızın nihai zaferinin bir önkoşuludur.”
Latin Amerika’da -şimdi ölmüş olan- Nahuel Moreno önderliğindeki revizyonist hareketten doğan ana partilerden biri olan Brezilya’daki Birleşik Sosyalist İşçi Partisi (PSTU), “Yunan işçilerinin Memorandum ve yağma partilerini alaşağı edecekleri başlıca araç” olarak betimlediği Syriza’ya oy verilmesi çağrısı yaptı.
Bu eğilimler, Syriza’nın kapitalizm yanlısı programına yönelik her türlü eleştirilerini, işçilerin kendilerini Syriza’nın seçim yönelimine tabi kılmasını ve mücadelelerini Syriza’yı sola kaymaya zorlamanın aracı olarak görmelerini talep etme bakış açısından yaptılar.
Onların hiçbiri, Syriza’nın sınıfsal bir çözümlemesini yapmadı. Bu partinin zaferini toplumsal mücadelelerin bir ürünü olarak göklere çıkarırken, Syriza’nın işçi mücadelelerini bastırmanın ve Yunan sağının uygulama becerisine sahip olmadığı kemer sıkma önlemlerini dayatmanın aracı olarak öne çıkartılmış bir burjuva partisi olduğu gerçeğini gizlediler.
Bu partilerin Syriza’yı teşvik etmesi bir hata ya da bir teorik çözümleme başarısızlığı değildi. Onlar, Syriza’yı ve onun politikalarını, kendi ülkelerinde aynı hali vakti yerinde “sol” akademisyenler, sendika görevlileri, parlamenterler ve meslek sahipleri kesimlerini temsil ettikleri ve kendi sınıf çıkarlarını benzer politikalar aracılığıyla ilerletmeye çalıştıkları için desteklediler. Egemen sınıf Syriza’nın iktidara gelmesine izin verdiğinde, onların hepsi bunu bir model olarak gördüler ve kendilerine de ülkelerinde benzeri bir rol oynama fırsatı verileceğini umdular.
Onlar, Syriza’nın Temmuz ayında milyarlarca avroluk kemer sıkma paketini uygulamasının ardından, ona ilişkin coşkularını herkesin önünde ılımlılaştırmak zorunda kalmakla birlikte, onu desteklemeye devam ettiler.
Nitekim Fransa’daki Sol Cephe’den Jean-Luc Mélenchon, Tsipras’ın 5 Temmuz referandumundaki “hayır” oyunu ayaklar altına alarak AB’nin kemer sıkma paketini uygulamasının ardından, “Biz Alexis Tsipras’ı ve onun Yunan halkının direnişine olanak sağlama mücadelesini destekliyoruz.” diyerek, onu alkışladı. Sol Cephe’nin, “Alexis Tsipras hükümeti Avrupa’da başka hiçbir iktidarın yapmadığı şekilde direnmiştir. Dolayısıyla o, kendisine karşı açılmış savaşta bir ateşkesi kabul ediyor. Biz bu savaşı, onu başlatanları ve hedeflerini şiddetle kınıyoruz.” diyen basın açıklaması, aynı şekilde, gerçeği ters yüz ediyordu.
Syriza’nın yolunu izleyerek iktidara geleceğini uman İspanya’daki Podemos partisinin genel sekreteri olarak sürekli Tsipras ile birlikte kampanya sürdüren Pablo Iglesias, Tsipras’ın kemer sıkma politikalarını, “ya anlaşma ya da avrodan çıkış” alternatifleri olduğu temelinde gerekçelendirdi. Iglesias, “Alexis’in ilkeleri çok açık; ama dünya ve politika, karşılıklı güçler ilişkisi ile ilgili… Yunan hükümetinin yapmış olduğu şey, üzücü bir şekilde, yapabileceği tek şeydir.” diye ekledi.
Bir kez daha keskin uyarılar yapmak gerekiyor: Syriza’nın kemer sıkma sicili hakkında bu tür açıklamalar yapan partiler, onun yolunu izleme arayışı içindeler.
DEUK’u bu eğilimlerden ayıran siyasal ve sınıfsal uçurum son derece açıktır. DEUK, işçileri, Syriza’nın hazırlandığı şey konusunda uyarmaya çalışırken, sahte sol, Syriza’nın gerici politikalarına siyasi kılıf sağlamıştır.
- Michael-Matsas’ın partisi EEK’in rolü
Uluslararası Komite, kendi perspektifinin ve çözümlemesinin Yunan işçileri tarafından bilinmesi için elindeki her araçla mücadele etmiş ve onları Syriza’nın oynayacağı rol konusunda uyarmıştır. Bununla birlikte, o, Yunanistan’da bir şubeye sahip değildi.
Bunun siyasi sorumluluğu, Yunanistan’daki İşçilerin Devrimci Partisi’nin (EEK) genel sekreteri Savas Michael-Matsas’a aittir. O, DEUK’un Britanya’da Healy önderliğindeki İşçilerin Devrimci Partisi (WRP) ile yollarını ayırdığı 1985 bölünmesinde, DEUK’un Gerry Healy’yi destekleyen tek şubesine önderlik ediyordu. Diğer şubelerle her türlü tartışmayı reddeden ve onların DEUK’un “tarihsel önderi” olarak betimlediği Healy’nin izni olmadan toplantı yapma yetkisine sahip olmadıklarını ileri süren Michael-Matsas, DEUK ile ilişkileri en ilkesiz temelde kesti. Michael-Matsas’ın bu tavrının siyasi temeli, onun, Healy’nin ulusal oportünist yönelimini paylaşıyor olmasıydı.
Michael-Matsas, DEUK’tan ayrıldıktan sonra, Troçkizmin, “soyut propagandacılık”tan ve “Troçkizmin yenilgiler ve yalıtılma pratikleri”nden kurtulacağı, “Dördüncü Enternasyonal İçin Yeni Dönem”i ilan etti. Onun “Yeni Dönem”i, pratikte, Yunanistan’da PASOK’u desteklemekten ve Mikhail Gorbaçov’un Perestroyka’sını (Yeniden Yapılanma), Sovyetler Birliği’nde “siyasi devrim”in başlangıcı olarak selamlamaktan oluşuyordu. O, bugüne kadarki on yıllarda, Syriza’nın çeperinde faaliyet gösterdi.
EEK, seçim zaferi öncesindeki aylarda coşkulu bir şekilde Syriza’yı destekledi. O, Syriza ile siyasi bir ittifak, “KKE’den, Syriza’dan, Antarsya’dan EEK’e ve diğer sol örgütlere, anarşistlere ve otoriterlik karşıtı hareketlere kadar… tüm işçi ve halk örgütlerinin güçlü bir Birleşik Cephesi”ni geliştirme yoluyla, halkın Syriza’yı sola itmesine yardımcı olabileceğini iddia etti. EEK, Syriza’dan umutlu olan herkese, “kendi önderliklerinden, burjuvaziyle, siyasi kurmaylarla, bütün oportünistlerle ve sermayenin iktidarına aday olanlarla ilişkileri kesmesini talep etmeleri” çağrısında bulundu.
EEK, Syriza’nın tüm siyasi çeperi gibi, asli bir noktayı, Syriza’nın bir burjuva partisi olduğunu dışta tuttu. Michael-Matsas, işçi sınıfına, kapitalizme desteklerini; işçi sınıfına ve sosyalizme düşmanlıklarını kesin bir şekilde kanıtlamış olan bir dizi örgütün ardında birleşmeyi öneriyordu.
İşçilerin, Syriza önderliğinden “burjuvazi ile ilişkileri kesme” talebinde bulunmasını savunmak, yalnızca bu parti hakkında hayaller yaymaya ve onun derhal acımasızca işçi sınıfına karşı döneceğini gizlemeye hizmet edebilirdi. Syriza’nın “önderliği”ne (yani Tsipras ve Varoufakis gibi varlıklı siyasi canilere) “bütün oportünistlerle ve sermayenin iktidarına aday olanlarla” ilişkileri kesme çağrısı, onların akıllarını yitirmelerini talep etmektir.
Yunanistan’daki siyasi manevralarını savunan Michael-Matsas, Syriza’nın burjuva karakterini açığa vurduğu ve onun işçi sınıfına verdiği sözlere kaçınılmaz olarak ihanet edeceği uyarısında bulunduğu için “sekter” bulduğu DEUK’a saldırdı. Syriza’nın seçim zaferinin ardından yazan Savas-Matsas, DEUK’un, “Syriza önderliğinin burjuva doğası hakkında kimi doğru şeyler söyleyebilmekle birlikte, Syriza’nın zaferinin önemini azaltıyor.” olduğunu yazmış ve eklemişti: “Sekter gruplar, kitle hareketlerine ilgisiz oldukları için, fırsatları göremiyorlar.”
Dokuz ay sonra, Savas-Matsas’ın Syriza’ya yönelik coşkusunu canlandıran “fırsatlar”ın ve “kitle hareketi”nin bir bilançosunu çıkartmak zor değil. Syriza, Avrupa burjuvazisine kemer sıkma politikalarını sürdürme ve yoksullaştırılmış milyonlarca emekçiden milyarlarca avro elde etme fırsatı sunmuştur.
“Kitle hareketi”ne gelince; Syriza işçi sınıfı içinde herhangi bir şey inşa etmemiş, bunu denememiştir bile. Syriza bugün, bir burjuva politikacıları grubunun ve onların destekleyicilerinin bir seçim aracı olmaya devam ediyor. O, Yunan kapitalizminin AB ve NATO ile ittifakını ve hesaplanmış bir yan ürün olarak önde gelen Syriza politikacılarının kariyerlerini ve kişisel servetlerini güvence altına almak için, işçi sınıfı içindeki kemer sıkma karşıtı güçlü muhalefeti manipüle etmiş ve kullanmıştır.
Michael-Matsas, DEUK’u, Syriza’yı EEK’in yapmış olduğu gibi göklere çıkarmadığı için “sekter” olmakla suçladı. DEUK, Syriza’nın burjuva bir önderliğe sahip olduğu uyarısında bulunmakla kalmamış (Michael-Matsas’ın memnuniyetle onayladığı nokta), ama onun burjuva bir parti olduğunu ve işçilerin bu yüzden Syriza’ya karşı çıkmak zorunda olduklarını belirtmişti.
Yani, işçi sınıfının kapitalist sınıfa karşı mücadelesi için çağrı yapan DEUK, Marksist yönelimin abecesini korumuştu. Ama 1985’te DEUK’tan kopması onun Marksizm ile bütün bağlarını kesmesine işaret eden EEK’e göre, bu kabul edilemezdi.
EEK Syriza’yı övdü, onun zaferinin “önemi” hakkında muğlak ama coşkulu sözcüklerle yazdı ve onu işçilerin geçeceği harika ve eğitici bir deneyim olarak selamladı. Egemen sınıf Yunanistan işçilerine zehirli Syriza hapını verirken, EEK, DEUK’un hazırlanmakta olan şeyler konusundaki uyarılarını kötülemek için elinden geleni yaptı. EEK, Syriza’nın pişkin bir suç ortağı ve Yunan kapitalizminin gerici bir aracı işlevini görmüştür.
- DEUK’u inşa edin!
Açıkça belirtmek gerekiyor ki, Syriza hükümeti deneyimi, işçi sınıfı için önemli bir yenilgidir. Şimdi kritik görev, bu yenilgiden siyasi dersler çıkartmak ve işçi sınıfını (Yunanistan’da, AB içinde ve uluslararası düzeyde), önümüzdeki dönemde girişeceği mücadeleler için siyasi olarak yeniden silahlandırmaktır.
Olaylar, işçi sınıfının, burjuva hükümetlere -hatta sözde “radikal sol” partilerin yer aldıklarına- güvenerek ya da bu tür hükümetlere kendisine uygun politikalar uygulamaları yönünde baskı yapmaya çalışarak, en asgari çıkarlarını bile savunamayacağını kanıtlamıştır. Syriza’nın politikaları, işçilerin devrimci yolu tutmaktan başka bir seçenekleri olmadığını göstermektedir.
Egemen sınıf, işçi sınıfına, Rus proletaryasının 1917’de kapitalizmi neden yıkmaya mecbur olduğunu hatırlatıyor. Egemen sınıfın stratejisi, 20. yüzyılda, Ekim Devrimi’nin ve SSCB’nin varlığının oluşturduğu siyasi ve ideolojik meydan okumaya yanıt olarak Avrupa’nın kapitalist ülkelerinde işçi sınıfına verilmiş olan ödünlerin tamamını paramparça etmektir. İşçiler onlarca yıl geriye atılıyor ve Doğu Avrupa ile Asya’daki yoksullaştırılmış işçi kardeşlerinin seviyesine indiriliyor.
Yunanistan’daki yenilgiden işçi sınıfı sorumlu değildir. Yunan proletaryası mücadelede kararsızlık sergilememiş ve devrimci içgüdülerini defalarca göstermiştir. O, tüm Avrupa’da, kendileri de AB’nin artan saldırıları altında bulunan ve Syriza’nın Yunan işçilerine saldırılarına öfke ve kuşkuyla yaklaşmış olan işçi kitlelerinin dayanışmasını elde etmiştir.
Bununla birlikte, Yunan proletaryası, artan baskıya ve işçi sınıfının öfkesine karşın, kendi siyasi çıkarlarını kendiliğinden ifade etmenin ve kendisini tarihsel görevlerinin düzeyine çıkarmanın yolunu bulamadı. AB’nin ve bankaların acımasız saldırısına karşı mücadelede kendisine önderlik edebilecek siyasi bir önderliği yaratamadı.
Bunun yerine, işçilerin toplumsal muhalefeti, defalarca, kendi vaatlerini çiğnemeye hazırlanırken sinik bir şekilde yalanlar temelinde kitlesel hoşnutsuzluğa seslenen bir parti olan Syriza’nın arkasına akıtıldı. Syriza, onun Yunan ve uluslararası mali sermayenin dayatmalarına direneceği yanılsamasını yaratan tüm siyasi akımların hizmetine güvendi. Bu geniş sahte sol partiler yığınının, mali sermayenin gerici araçları olarak teşhir edilmesi gerekiyor.
Merkezi görev, yenilgiden sorumlu olan bu partilerin, kişilerin ve siyasi düşüncelerin amansız eleştirisi temelinde, işçi sınıfının yeniden silahlandırılması ve yeni bir devrimci önderliğin inşasıdır. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Yunanistan’daki gelişmelerle ilgili olarak yürüttüğü çalışmanın önemi budur.
İşçi sınıfı, Yunanistan’da, Avrupa’da ve tüm dünyada, kendisini, yalnızca, kapitalist sınıfın bütün kesimlerinden tamamen bağımsız, enternasyonalist devrimci bir program üzerine kurulu, işçi iktidarının kurulmasını, kapitalizmin ortadan kaldırılmasını ve bir dünya sosyalist toplumunun kurulmasını amaçlayan yeni işçi sınıfı partilerinin inşası yoluyla savunabilir.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, işçi sınıfını kapitalist sömürüye, yoksulluğa ve savaşa karşı mücadelede uluslararası ölçekte örgütleyip birleştirmeye çalışan tek siyasi örgüttür. Onun Marksist ve Troçkist ilkeleri savunma uğruna verdiği onlarca yıllık mücadele, işçi sınıfını şimdi açılmakta olan yeni devrimci çağ için silahlandıracak devasa bir siyasi deneyimi ve ayrıntılı biçimde geliştirilmiş bir perspektifi cisimleştirmektedir. Onun Troçkizmin sürekliliğini savunma uğruna 60 yıllık mücadelesinin merkezinde yer alan siyasi ve tarihsel meseleler, şimdi, yakıcı sorunlar haline gelmiştir.
Günümüzdeki belirleyici stratejik mesele, DEUK’un inşasıdır. Yunanistan’daki ve tüm dünyadaki siyasi bilinçli işçileri, aydınları ve gençleri, bu açıklamada ayrıntılı olarak işlenen perspektif uğruna mücadele etmeye ve Sosyalist Devrimin Dünya Partisi DEUK’a katılmaya çağırıyoruz.
13 Kasım 2015