Yabancı güçler Libya iç savaşını körüklemeyi sürdürürken sivil zayiat artıyor

Libya’nın başkenti Trablus’ta ve çevresinde koronavirüs pandemisi nedeniyle 24 saat sokağa çıkma yasağı uygulanmasına rağmen sivil alanları ve temel altyapıyı hedef alan yoğun bombardıman geçtiğimiz haftalarda şiddetlendi.

Libya Sağlık Bakanlığı sözcüsü, Cumartesi günü yaptığı açıklamada, Mareşal Halife Hafter komutası altındaki Libya Ulusal Ordusu’nun (LNA), daha önce çatışmadan dolayı yerinden edilmiş olan insanların yerleştirildiği Fornaj semtine yaptığı top ateşi sonucunda yedi sivilin daha hayatını kaybettiğini, 17 kişinin de yaralandığını söyledi. Cumartesi günkü topçu ateşi sonucunda hayatı kaybedenlerden biri, Bangladeşli beş yaşındaki bir erkek çocuğuydu.

Libya, 2011’de NATO’nun önderlik ettiği bombardımandan ve Muammer Kaddafi’nin öldürülmesinden beri kanlı bir iç savaşa sahne oluyor. Yabancı güçlerin çıkarlarına vekalet eden silahlı hizipler, yaklaşık on yıldır, ülkenin iki rakip güç merkezine bölünmesine yol açan bir çatışma sürdürüyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Fransa ve Rusya tarafından silahlandırılan LNA, Libya’nın doğusunda ve güneyinde geniş toprakları kontrol ediyor ve 2014’te ülkenin doğusundaki Mısır sınırı yakınlarında bulunan Tobruk kentine taşınan Temsilciler Meclisi adlı rakip parlamentodaki etkili bir hiziple işbirliği yapıyor.

Başbakan Fayiz es-Serrac’ın BM tarafından tanınan Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (GNA) devirmek için geçtiğimiz yıl Batı harekatını başlatan LNA, son döneme kadar bir dizi askeri başarı elde etmişti. GNA, İtalya ve Türkiye tarafından destekleniyor.

Amerika Birleşik Devletleri, çatışmadaki her iki tarafa da destek veriyor. Trump yönetimi, başlangıçta, 2015 Skhirat Anlaşması’nın hemen ardından GNA hükümetini desteklerken, Trablus saldırısını başlatmasının ardından son dönemde Hafter’e destek sinyali verdi. Kaddafi’nin eski generallerinden biri olan Hafter, uzun zamandır bir CIA varlığı olarak biliniyor.

Cumartesi günkü topçu ateşinden önce, 8 Mayıs’ta bir başka saldırı meydana gelmişti. LNA’nın topçu ateşi, Trablus Limanı’nı, Mitigia Uluslararası Havaalanı’nı ve İtalyan ve Türk büyükelçilik konutları yakınlarında bulunan bir sahil yolunu hedef almış, biri sivil en az üç kişi hayatını kaybetmişti. O hafta düzenlenen benzer saldırılarda, beş sivilin daha öldürüldüğü, 46 kişinin de yaralandığı bildirildi. LNA’nın Nisan ayı sonunda Trablus’ta bulunan Royal Hastanesi’ni top ateşiyle vurması sonucunda, hastanenin yoğun bakım ünitesi ağır hasar almış ve hastalar ile çalışanlar tahliye edilmişti.

Libya başkentine yönelik bir yıldır devam eden kuşatma sırasında meydana gelen en kanlı saldırılardan biri, geçtiğimiz Temmuz ayında gerçekleşti. Tacura Gözaltı Merkezi’ni vuran LNA’nın hava saldırısı, 53 göçmenin ölümüne, 130 göçmenin de yaralanmasına yol açmıştı. Trablus dışında bulunan bu göçmen “alıkoyma” tesisinde bulunan ve daha önce Avrupa’ya geçmeye çalışmış olan 600’den fazla sığınmacı, insanlık dışı koşullarda hapsediliyordu.

GNA hükümeti ise, son dönemde, ülkenin batısında Hafter’e bağlı güçlerin kontrolü altında olan iki stratejik noktayı geri alma çabalarını yoğunlaştırdı.

GNA güçleri, geçtiğimiz ay, El Vatiya hava üssünü geri almak için bir karşı saldırı başlatmıştı. Hafter güçleri, Trablus’un güneybatısında bulunan bu stratejik noktayı, başkente ve çevresine hava saldırıları düzenlemek için kullanıyordu. GNA’nın karşı saldırısına, Türkiye tarafından sağlanan yeni silahlı insansız hava araçlarını kullanarak düzenlenen hava bombardımanlarıyla hazırlık yapıldı. GNA, yakın dönemde, başkentin güneydoğusunda bulunan Tarhuna kentine yönelik hava saldırılarını da yoğunlaştırdı. Burası, Beni Velid’den uzanan ikmal hatları açısından önemli bir operasyon merkezi konumunda.

BM’nin bu yıl başında yayımladığı bir rapora göre, LNA’nın geçtiğimiz yılın sonunda batı harekatını başlatmasından bu yana en az 287 sivil öldürüldü, 369 sivil de yaralandı. Sivil ölümlerinin yüzde 60’ı hava saldırılarından kaynaklanıyordu.

Libya, azımsanmayacak miktarda petrol ve doğalgaz yataklarına sahip. Bunların büyük kısmı, 2016’da yoğun bir savaşın yaşandığı Sirte Havzası’ndaki sahalarda, güneybatıdaki Murzuk Çölü içinde bulunan El Sharara ve El Feel sahalarında bulunuyor.

Güneydeki petrol ve doğalgaz sahalarını kuzey kıyılarındaki ihracat terminallerine bağlayan geniş bir boru hatları ağı bulunuyor. Libya’nın felce uğratılan sanayi altyapısı ve sınırlı işleme kapasitesi nedeniyle, iç petrol tüketiminin büyük kısmı, İtalya gibi ülkelerden geri ithal edilen rafine petrole bağımlı durumda.

Libya’daki iç savaş, uluslararası enerji tekellerinin rekabet halindeki çıkarları ile petrol ve doğalgaz ihracatı gelirlerinin kontrolü için verilen yerel iktidar mücadeleleri arasındaki karmaşık etkileşim eliyle körükleniyor.

İtalya enerji devi ENI, Libya Ulusal Petrol Şirketi (NOC) ile iş ortaklığı üzerinden, ülkenin güneybatısında bulunan Gadames Havzası’ndaki imtiyazların yanı sıra El Feed petrol sahasını ve kuzeydeki kritik ihracat ve rafine tesislerini kontrol ediyor. El Sharara’da ve ayrıca güneybatıda Fransa’nın, İspanya’nın, Avusturya’nın ve Norveç’in kontrolünde bulunan yerlerden çıkarılan petrol ve doğalgazın mevcut boru hatları üzerinden taşınması gerekiyor. Bu durum, son zamanlara kadar, İtalyan şirketine, uluslararası rakipleri karşısında önemli bir koz sağlıyordu.

Bunların dışında, Libya’daki petrol ve doğalgaz üretiminin yaklaşık üçte ikisi şu anda doğuda LNA’nın denetimi altında bulunan topraklarda gerçekleştiriliyor olsa da, ihracat gelirini BM tarafından tanınan GNA hükümeti topluyor.

Uluslararası petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan sert düşüş, mevcut gerilimleri daha da ağırlaştırmış durumda. Ocak ayında LNA, GNA hükümetini kritik önem taşıyan ihracat gelirinden yoksun bırakmak amacıyla batıdaki ihracat terminallerini ve boru hatlarına sistematik bir abluka başlatmıştı. Petrol üretimi, ablukanın başlamasından beri ciddi biçimde düşerek tahminen günde 1,2 milyon varilden 300 bin varile geriledi. Bunun, NOC’yi 1,4 milyar dolarlık bir gelir kaybına uğrattığı sanılıyor.

Türkiye’nin GNA lehine çatışmaya müdahale etmesi, Doğu Akdeniz’deki daha geniş bölgesel çatışmalardan kaynaklanıyor ve durumu daha da karmaşıklaştırıyor. Libya’da önemli yatırımları bulunan Ankara, Doğu Akdeniz’de sondaj hakkı elde etmek için, Kasım ayında GNA hükümeti ile bir deniz sınırı anlaşması imzaladı. Yeni bulunan enerji rezervi nedeniyle büyük bir çekişmeye sahne olan bölgede, Türkiye’nin komşuları onu bu sürecin dışında tutmaya çalışıyor. Kıbrıs, İsrail, Yunanistan, Ürdün, Filistin Yönetimi, İtalya ve Mısır’ı kapsayan Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF), bir yandan Türkiye’nin bölgedeki etkisini tecrit ederken, Avrupa enerji pazarında büyük bir oyuncu haline gelmeye çalışıyor. EMGF’nin kurulması, Rusya’nın Avrupa pazarındaki doğalgaz çıkarlarına da doğrudan meydan okuyor.

Libya’da uzun süredir devam eden iç savaşta sivil zayiatın artması, ülkeye yapılan emperyalist müdahaleye verdikleri desteği gerekçelendirmek için düzmece “insani” bahaneler öne sürmüş olan sahte solcu akademisyenlere ve partilere yönelik bir başka suçlama oluşturmaktadır. Sahte sol, 2011’de Libya’nın ABD-NATO bombardımanına uğramasını ve El Kaide bağlantılı milislerin vekil kara gücü olarak kullanılmasını bir “demokrasi” ve “insan hakları” mücadelesi olarak resmetmişti. Gerçekte ise bu savaş, Libya toplumunu paramparça eden, on binlerce insanın ölümüne yol açan ve şimdi de ülkenin COVID-19 pandemisi karşısındaki hazırlıksızlığı nedeniyle çok daha fazla ölüme sebep olabilecek bir rejim değişikliği savaşıydı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir