Bütün bir göçmen kuşağını taşıyan gemiler, 1903’ten itibaren simgesel Özgürlük Anıtı’nın yanından geçerek New York Kenti’nin limanına girdiler. Şair Emma Lazarus, buna dayanarak, o milyonlarca insanın New York’ta, Eski Kıta’nın baskısından korunacak yer bulma umudunu ve özlemlerini yansıtan bir şiir yazmıştı. Şiirin bir bölümünde şu dizeler yeralıyordu:
“Yorgunlarını, yoksullarını bana ver,
Özgürce nefes alma özlemiyle dolu kalabalık kitlelerini,
İnsan dolu sahillerinin perişan döküntülerini.”
Bugün, Lazarus’un dizeleri, Obama yönetiminin ABD’ye girmeye çabalayan göçmen işçilere; özellikle de Orta Amerika’nın yoksul ve sorunlar içindeki ülkelerinden gelen onbinlerce çocuğa karşı uyguladığı vahşi ve insanlık dışı göçmen politikasına ilişkin keskin bir suçlama gibi okunuyor.
Gözaltına alınıp derme çatma toplama kamplarına atılanlar, çoğu durumda, ABD’de yaşayan anne-babaları ile yeniden bir araya gelmek isteyen yalnız çocuklardır.
Washington’ın göçmenleri suçlu ilan etme ve zulüm politikası, en dehşet verici ifadesini, geçen hafta güney Texas’ta bulunan, ABD’ye girmeye çalışırken ölmüş göçmenlerin bedenlerinin atılı olduğu toplu mezarların açığa çıkmasında bulmaktadır. Hayvanlardan daha kötü davranılmış, ironik ve iğrenç bir biçimde Lazarus’un “perişan döküntüler” ile ilgili dizesini hatırlatan cesetler, üçü bir ceset bir ceset torbasına tıkıştırılmış ya da çöp torbalarına, hatta alışveriş poşetlerine konmuştu.
Amerikan şirket medyasının bu tür toplu mezarların Rusya’da ya da Çin’de bulunması durumundaki tepkisini hayal edin. Bununla birlikte, böylesi korkunç bir yerin bizzat ABD’de bulunması büyük ölçüde görmezden gelindi.
Bu arada, hükümetin hesabına göre, geçtiğimiz Ekim ayından bu yana ABD’ye ulaşmış ergin olmayan refakatsiz çocukların sayısı, 39.000 çocuk sahibi yetişkin ile birlikte, 52.000 dolayında. Yeterli sağlık önleminin, tıbbi bakımın ya da yatacak yerin olmadığı, dikenli tellerle çevrili penceresiz depolara doldurulmuş göçmenler, son derece korkunç koşullarda tutuluyorlar. Arizona’da yayımlanan bir gazete, Nogales’deki toplama kampı ile ilgili olarak, “State Fair’deki hayvancılık bölgelerine benziyor ve insan kendini orada hissediyor” yorumunu yapmıştı.
Bu ulusal rezalete, büyük bir güvenlik krizi muamelesi yapılıyor. Texas, çocuk göçmenleri takip etmek için eyaletin sınır bölgelerine bir eyalet polisi “akını” planını açıklarken, Cumhuriyetçi yasama üyeleri , Meksika sınırına Ulusal Muhafız Birlikleri’nin sevkedilmesi çağrısı yaptı.
Obama’nın Beyaz Saray’ı ise kendi eseri olan bir insanlık krizine polisiye baskı yöntemiyle yanıt veriyor. Beyaz Saray, çocuklar için yeni toplama merkezleri açma ve kendi ajan, yargıç ve savcı “akını”yla, sınırdışıları hızlandırmaya yönelik “uygulama ve uzaklaştırma süreçlerimizi iyileştirme” sözü verdi.
Obama yönetiminin yanıtının diğer yanı, Orta Amerika’daki polisiye önlemleri yoğunlaştırmaktır. Bu, büyük ölçüde, El Salvador, Guatemala ve Honduras kolluk güçleri için önerilen 200 milyon doların üzerinde yardım biçiminde gerçekleşiyor.
Bu iç baskı güçleri, Washington işçi sınıfına ve yoksul köylülere karşı, Guatemala’da 250.000, El Salvador’da ise 75.000 dolayında insanın yaşamına malolan kanlı iç savaşlar sürdürürken, Pentagon’un yönetimi altında biçimlenmiştir. Honduras’ta, CIA destekli ölüm mangaları ardı ardına gelen askeri yönetimlerin karşıtlarını öldürdüler. Honduras’ın adam öldürmede dünyada birinci sırada yer almasına katkıda bulunan bu ölüm mangaları, Devlet Başkanı José Manuel Zelaya’yı deviren 2009’daki darbenin ardından yeniden canlandılar.
Bu ülkelerdeki çok kötü yoksulluk, baskı ve şiddet koşulları, ABD emperyalizminin neredeyse yüzyıl süren kesintisiz baskısının ürünüdür. Bu, yalnızca savaş ve diktatörlük değil ama aynı zamanda onların ekonomilerinin ABD kapitalizmine tabi kılınması biçimini almış ve bu ülkeleri, yarımküredeki en yüksek yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik oranlarına sahip ülkeler arasına sokmuştur.
Obama’nın Beyaz Saray’ı, daha şimdiden, bütün diğer yönetimlerden daha fazla insanı (2 milyondan fazla) sınırdışı etmesiyle, utanç verici bir ayırt edici özelliğe sahip. O, yalnızca geçtiğimiz mali yılda, çoğu durumda aile üyelerini birbirinden kopartacak ve çocukların üzerine ciddi ekonomik ve duygusal zorluklar yükleyecek şekilde, 106.000 kişiyi Guatemala’ya, Honduras’a ve El Salvador’a sınırdışı etti.
Şimdi, onun çözümü, bu baskıcı önlemleri arttırmaktır. O, güçlendirilmiş güvenlik ve sınırdışılar ile göçmen işçilerin küçük bir kesimi için son derece sıkıntılı bir “yurttaşlığa geçiş” yolu sağlarken sınırı askerileştirecek olan -her iki partinin de desteklediği- “kapsamlı göç reformu” çağrılarını birleştiriyor. Temsilciler Meclisi Çoğunluk Önderi Eric Cantor’un ondan daha göçmen karşıtı olan rakibi tarafından yenilgiye uğratılmasının ardından, bu gerici önlemin alınması bile siyasi olarak mümkün olmayabilir.
Amerikan mali oligarşisinin göçmenlere yönelik politikası, onun, en fazla ezilen kesimlerini göçmen işçilerin oluşturduğu işçi sınıfına yönelik tavrının bir ifadesidir. Egemen sınıf, göçmen işçileri, kar sisteminin ürünü olan azalan ücretlerin ve işten çıkartmaların günah keçisi yapmaya çalışırken, onlardan ucuz emek kaynağı olarak yararlanmaktadır.
Amerikan mali oligarşisinin vahşi göçmen politikası ile militarist şiddet üzerine kurulu dış politika ve içeride her zamankinden daha yaygın polis devleti gözetlemesi ve baskı önlemleri benzer özellikler taşımaktadır.
Göçmen işçilerin, hiçbir ayrımcılık ve eziyet olmaksızın diledikleri ülkede yaşama ve çalışma hakkının savunusu, bir bütün olarak işçi sınıfının yaşam standartlarını, işlerini ve temel haklarını savunma mücadelesinin ayrılmaz bileşenidir. İşçiler, hapsedilmiş çocuk göçmenlerin serbest bırakılmasını ve tüm kayıtdışı işçilere tam yurttaşlık haklarının verilmesini talep etmeli.
ABD’deki emekçiler, yalnızca Orta Amerikalı ve tüm dünya işçileri ile uluslararası birliklerini oluşturduklarında, sermayelerini en ucuz işgücü ve en fazla kar arayışı içinde bir ülkeden diğerine aktarmak için pasaporta ya da vizeye gereksinim duymayan şirketlere ve bankalara karşı etkili şekilde mücadele edebilirler.