İşçi sınıfının büyüyen kendiliğinden gösterileri, yol blokajları, gıda depolarının yağmalanması ve otobüs şoförlerinin genel grevi, Venezuela’da toplumsal devrim hayaletini uyandırmış durumda.
2016’nın ilk beş ayında, gıda kıtlığı ve temel sosyal hizmetlerin çöküşü üzerine her gün ortalama 19 protesto gerçekleşti. Devlet Başkanı Nicholas Maduro’nun Chavezci hükümeti, polise ve ulusal muhafızlara gösterileri zorla dağıtma emri verirken, geçen hafta, gösteriler sırasında üç gösterici öldürüldü. Salı günü bir başka gösterici daha öldürülürken, silahlı kuvvetlerin “Yemek istiyoruz” diye bağıran sivil kalabalıklara ayrım gözetmeden ateş açtığını gösteren videolar internette yaygın şekilde dolaşıyor.
Koşullar, giderek artan ölçüde, işçi kitlelerinin ve kent yoksullarının, Carlos Andres Perez hükümetinin bir IMF kemer sıkma paketini dayatması üzerine kabaran bir öfke içinde Caracas’a ve diğer büyük kentlere hücum ettiği 1989’un kanlı caracazo’suna dönüşen koşullara benziyor. O zamanlar, şimdi olduğu gibi, petrol fiyatları, kapitalist hükümetin, gezegendeki toplumsal olarak en kutuplaşmış ülkelerden biri olan Venezuela’nın her tarafına yayılmış devasa sınıfsal gerilimleri azaltma becerisini zayıflatacak şekilde, sert bir şekilde düşmüştü.
Başlangıçta hükümetin sokaklarda binlerce Venezuelalıyı vurmak üzere silahlı kuvvetleri kullanmasından nefret eden muhalif bir genç ordu subayları hizbi olarak ortaya çıkmış olan Chavezci harekete yol açan şey, asıl olarak caracazo idi.
1992’de, o sırada bir paraşütçü yarbay olan Hugo Chavez, başarısız bir askeri darbeye önderlik etmişti. Sendikaların yanı sıra bütün büyük partilerin tümüyle gözden düşmüş olduğu koşullarda, bu başkaldırı halkı yanına çekmiş ve Chavez, kısa süreli bir tutukluluğun ardından, popülist ve sol ulusalcı bir program temelinde, 1998’de devlet başkanı seçilmişti.
İktidardaki Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) kapitalizm yanlısı, burjuva ulusalcı politikaları, Venezuelalı işçiler için toplumsal bir felaket yarattı. Kar amaçlı şirketler (hem yabancı hem ulusal şirketler), on binlerce kişiyi aşırı yoksulluğa sürükleyecek şekilde faaliyetlerini durdurdular. Planlı ekonomik gelişmenin yokluğu, ekonomiyi tümüyle petrol ihracatına bağımlı kılmış ve uluslararası kapitalist emtia piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarına karşı savunmasız bırakmıştı.
Venezuela hükümeti Wall Street’teki tahvil sahiplerine olan faiz ödemelerini karşılamak için on milyarlarca dolar akıtmayı sürdürmek amacıyla, büyük ihtiyaç duyulan gıda ve ilaç ithalatını kesmeye devam ederken, yabancı ve yerli özel bankalar, ekonominin yönetim kademesini sıkı sıkıya kontrol altında tutmaya devam ediyorlar.
Chavez/Maduro’nun 17 yıllık yönetimi boyunca, dünya genelindeki sahte sol gruplar, PSUV’yi, “21. yüzyıl sosyalizmi”nin bir örneği olarak selamladılar. Gerçekte, Chavezcilerin yönetimi altında, üst düzey hükümet yetkililerinin yanı sıra finansçılardan, siyasi bağlara sahip iş adamlarından ve taşeronlardan oluşan yeni bir egemen sınıf tabakası, Venezuelalı kitleler zararına kendisini zenginleştirdi. Bu dönem boyunca uygulanan asgari sosyal yardım programlarının, nüfusun kabaca yüzde 80’inin yoksulluk, yüzde 51’inin ise aşırı yoksulluk içinde yaşamasına engel olamadığı, acıklı bir şekilde kanıtlandı.
Sağcı muhalefet Demokratik Yuvarlak Masa Birliği’ndeki (MUD) önde gelen politikacılar, ülkenin “toplumsal patlama”nın eşiğinde olduğu ve “toplumun büyüyen günlük gerilimin sonucunda patlayacağı” uyarısında bulundular. Onlar, bir görevden alma referandumunu, yalnızca Maduro’yu görevden uzaklaştırmak için değil; aynı zamanda artan toplumsal gerilimlere bir emniyet supabı sağlamak için de istiyorlar.
Washington, 2002’deki bir başarısız darbede Chavez’i devirme girişiminde bulunmuştu ve o zamandan beri, Venezuela hükümetini “ABD’nin ulusal güvenliğine yönelik olağanüstü bir tehdit” olarak tanımlıyor. Maduro, kendi payına, sadece birkaç hafta önce, halkın artan huzursuzluğu karşısında orduyu seferber etmeyi meşrulaştırmak için, sözde eli kulağında bir ABD istilasına başvuruyordu.
Buna rağmen, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Salı günü, Dominik Cumhuriyeti’ndeki Amerikalı Devletler Örgütü toplantısında, ABD’nin Venezuela’daki siyasi çatışmaya arabuluculuk etmek ve toplumsal gerilimleri yatıştırmak umuduyla üst düzey görüşmelere ev sahipliği yapacağını duyurdu. Kerry, toplantının ardından, Venezuela Dışişleri Bakanı Delcy Rodriguez ile birlikte, Washington’ın, “ilişkileri geliştirme”ye ve “eski söylemin üstesinden gelme”ye kararlı olduğunu söyledi.
Madouro, karşılıklı olarak büyükelçilerin hızla atanması çağrısında bulundu ve Washington ile yeni görüşmelere yönelik coşkusunu dile getirdi. O, Salı gecesi, “Başkan Obama’dan çok hoşlanıyorum. O iyi bir insan … Bunu neden söyleyemeyeyim ki?” diye konuştu.
İki tarafı bir araya getiren şey, onların Venezuela işçi sınıfı karşısındaki ortak korkusu ve düşmanlığıdır. ABD emperyalizmi, uzun süredir, Chavez-Maduro yönetimini ortadan kaldırmak istediği bir rahatsızlık unsuru olarak görmüş olsa da, onun, bu amaca aşağıdan gelen bir kitlesel isyan yoluyla ulaşmakta hiçbir çıkarı yok.
Hem ABD egemen sınıfı hem de Latin Amerika burjuvazisi, Venezuelalı işçilerin sorunlarının yarıküre genelindeki işçilerce paylaşıldığının bilincindedir. Brezilya, Şili, Bolivya, Ekvador, Arjantin ve Orta Amerika ile Meksika genelinde, grevlerin ve protestoların sıklığı ve yoğunluğu artıyor. Bugün Latin Amerika, dünyanın en eşitsiz bölgesi, patlamayı bekleyen toplumsal bir barut fıçısıdır.
Dahası, sınıf mücadelesinin yüzeye çıkması Latin Amerika ile sınırlı değil. Bu, ABD’deki iletişim işçilerinin grevlerinin ve kendinden menkul “sosyalist” başkan adayı Bernie Sanders’a verilen milyonlarca oyun yanı sıra El Khomri yasasına karşı Fransa’daki hareketin ve Belçika’daki grev dalgasının damgasını vurduğu, küresel bir olgudur.
Venezuela işçi sınıfı bir yol ayrımında. O, Maduro hükümeti, ordu, sağcı resmi muhalefet ve sendikalar içinde ve ABD emperyalist müdahalesi biçiminde saldırgan düşmanlar ile karşı karşıya. Marea Socialista ve Uluslararası Marksist Eğilim (IMT) gibi grupların örneklediği Venezuela sahte solu, Venezuela burjuva hükümetinin krizinden dolayı işçi sınıfını suçlamakta ve PSUV’ye yönelik zayıflayan yanılsamaları güçlendirmeye çalışmaktadır.
17 yıllık PSUV iktidarı, işçilerin, kendi sınıfsal çıkarlarını temsil etmek üzere burjuvazinin –radikal söylemle boyanmış olsalar da– hiçbir kesimine güvenemeyeceğini göstermektedir. Caracazo’nun 1989’da vahşice ezilmesi, mevcut durumdaki kesin tehlikelere işaret etmektedir. Bugün, Maduro hükümeti, o dönemde olduğu gibi, devrimci bir başkaldırıyı kan içinde boğmak için en nihayetinde orduya bel bağlamaktadır. ABD emperyalizmi, tüm demokratik ve insan hakları iddialarına karşın, özel mülkiyeti ve kar çıkarlarını korumak için gerekli her türlü önlemi destekleyecektir.
İşçiler ve gençlik, kapitalist sistemin sağlamaktan aciz olduğu gıda, sağlık ve diğer temel yaşamsal ihtiyaçları karşılamak için yalnızca kendi bağımsız seferberliklerine güvenebilirler.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, işçileri ve gençleri, gıda depolarını özel istifçilerden, karaborsacılardan ve iktidar partisinin kontrolündeki gıda dağıtım komitelerinden (CLAP) zorla almak ve ihtiyacı olan herkese dağıtmak üzere mahalle ve işyeri komiteleri kurmaya çağırır.
Özel sektörün ve devletin fabrikalarına ve işyerlerine el konulmalı ve bunlar işçi sınıfının demokratik denetimi altına alınmalıdır. Böylece, üretim halkın temel ihtiyaçlarını karşılamaya yönlendirilebilecektir. Ülke genelindeki kilit sektörlerde, iş bırakma eylemlerini koordine etmek üzere grev komitelerinin kurulması gerekmektedir.
İşçiler, kendilerini PSUV’un paramiliter güçlerine, polise ve orduya karşı savunmaya hazırlanmalıdır. Ama en önemlisi, işçilerin, kendilerini bağımsız, enternasyonalist sosyalist bir programla teorik olarak silahlandırmaları gerekmektedir. Dünya Sosyalist Web Sitesi, Venezuela’daki işçileri ve gençliği, bizimle bağlantı kurmaya ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin şubesini inşa etme uğruna mücadeleye çağırır.
16 Haziran 2016