Cumhurbaşkanının yetkilerini geniş şekilde arttıran anayasa değişikliği paketinin TBMM’de onaylanıp 2 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a gönderilmesinin ardından, Başbakan Binali Yıldırım, Cuma günü, anayasa değişikliği referandumunun 16 Nisan’da düzenleneceğini ilan etti.
Yıldırım, gazetecilere, “Cumhurbaşkanımız anayasa değişikliğini onayladı, dolayısıyla artık halk oylaması, diğer adıyla referandumun tarihi de netleşti. İnşallah 16 Nisan’da referandum yapılacak.” dedi.
Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından hazırlanan ve faşist Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından desteklenen 18 maddelik değişiklik paketi, 21 Ocak’ta 339 oyla meclisten geçti. Muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) değişikliğe karşı çıkmıştı.
Değişiklik, referandumda onaylanması halinde, neredeyse tüm yürütme gücünü cumhurbaşkanına verecek. Başbakanlık makamını ortadan kaldıran değişiklik, ayrıca, cumhurbaşkanına, kanun hükmünde kararname çıkarma, cumhurbaşkanı yardımcılarını ve kabine üyelerini atama, meclisi feshetme, seçim çağrısı yapma ve olağanüstü hal (OHAL) ilan etme yetkisi verecek. Cumhurbaşkanı, bu OHAL sürecinde kararname yoluyla yönetebilecek.
Teklif edilen değişiklik, aynı zamanda, cumhurbaşkanına, yargı üzerinde geniş yetkiler veriyor. Cumhurbaşkanı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK), üye sayısını 22’den 13’e indirecek şekilde biçimini değiştirebilecek. Adalet bakanı kurulun başkanı ve müsteşar ise daimi bir üye olurken, kurulun dört üyesi cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Kalan yedi üye, cumhurbaşkanının partisinin büyük ihtimalle çoğunluğa sahip olacağı meclis tarafından seçilecek.
Değişiklik, Kasım 2019’da başlamak üzere beş yılda bir eşzamanlı meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimleri şartı getirirken, seçilme yaşını 18’e indirecek ve milletvekili sayısını 600’e çıkaracak.
Anayasa değişiklikleri üzerine referandum, ilki Temmuz 2016 başarısız askeri darbe girişiminden günler sonra ilan edilmiş olan olağanüstü hal altında gerçekleşecek. Erdoğan hükümeti, o zamandan beri, muhalefet üzerindeki baskısını daha da tırmandırmış durumda.
7 Şubat’taki son tasfiye dalgasında, 330’u akademisyen 4.464 kamu görevlisinin, hükümetin başarısız darbe girişimini örgütlemekle suçladığı Fethullahçı Terör Örgütü’yle (FETÖ) ya da diğer yasadışı gruplarla bağlantılı oldukları iddiasıyla görevine son verildi.
15 Temmuz’dan bu yana, 100.000’den fazla kamu görevlisi görevden alındı ve devlet kurumlarındaki 50.000 dolayında insan tutuklandı. 1.500’den fazla dernek, 15 üniversite, en az 177 medya kuruluşu ve çeşitli sendikalar, FETÖ ile iddia edilen bağlar gerekçesiyle kapatıldı.
NATO’daki emperyalist müttefikleriyle keskin çatışmalarla; işçi sınıfı içinde artan toplumsal öfke ve grev hareketliliğiyle karşı karşıya bulunan AKP, otoriter bir rejim kurmak istiyor. AKP’nin diktatörlük yönelimi cumhurbaşkanının ve onun yakın çevresinin kişisel kararlarından değil, tırmanan sınıf çatışmasından ve dünya kapitalizminin uluslararası rekabetinden kaynaklanıyor.
Hem egemen seçkinler hem de özellikle Türkiye halkı içinde, artan siyasal ve toplumsal gerilimlerin ortasında başarısı gitgide belirsizleşen referanduma yönelik azımsanmayacak bir muhalefet var.
Erdoğan’ın ve AKP’nin, 16 Nisan referandumu öncesinde, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında yaptıkları kadar etkin bir şekilde, olası terör saldırılarından yararlanmaya çalışacağı yönündeki şüpheler şimdiden gündeme geliyor. AKP, 7 Haziran seçimlerinde, 2001’deki kuruluşundan bu yana ilk kez TBMM’deki mutlak çoğunluğunu yitirmişti. Ancak, ondan beş ay sonraki ara seçimlerde, tırmanan terör saldırılarından ve burjuva muhalefetin iflasından yararlanarak tek başına iktidara geldi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 25 Ocak’ta devlete ait Anadolu Ajansı ile yaptığı röportajda, “’Aman şu referandumda evet çıkmasın’ diye terör örgütlerini de kullanarak Türkiye’de bir korku atmosferi oluşturabilirler, halkı canından bezdirecek bir noktaya getirebilirler. Bununla ilgili her türlü tedbirlerimizi alıyoruz. Allah’ın izniyle referandumda büyük oranda ‘evet’ çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler.” diye konuşmuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, bunun, “çok talihsiz bir itiraf” olduğunu ve “’sürekli terörü besliyoruz, terör örgütlerine göz yumuyoruz, insanlar ölüyor, insanlar katlediliyor, eğer bizi seçerseniz, başkanlık rejimi getirirseniz tek adam rejimini getirirseniz, terör bitecek’ anlamına” geldiğini belirtmişti.
Hükümet ve MHP, buna, muhalefete gözdağı vermek için bir “terör tehdidi” hakkındaki söylentileri kullanarak ve CHP’nin HDP üzerinden yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile birlik kurduğu iddiasında bulunarak karşılık veriyor. AKP ve MHP, artan bir şekilde, başkanlık sistemine karşı oy veren herkesi teröre yardım ve yataklıkla damgalamak üzere tasarlanmış bir iddiayla, HDP’yi PKK’nin “yasal uzantısı” olarak suçluyor.
Kasım 2015’teki son genel seçimlerden bu yana, hem HDP’den hem de onun kardeş partisi Demokratik Bölgeler Partisi’nden (DBP) binlerce Kürt politikacısı ve aktivisti tutuklandı.
TSK ve özel harekat polisleri birçok Kürt yerleşim yerini yerle bir eder ve on binlerce insanı kaçmaya zorlarken, hükümet geçtiğimiz Mayıs ayında CHP ile MHP’nin desteğiyle milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırarak etkin bir şekilde HDP’nin kafasını kesti. O zamandan beri, partinin eşbaşkanlarıyla birlikte 12 milletvekilini kapsayan binlerce HDP çalışanı PKK ile doğrudan bağlara sahip olma suçlamalarıyla tutuklandı.
Erdoğan, Türkiye’nin kredi notunu düşüren son kararları üzerine kredi derecelendirme kuruluşları Fitch ile Standard & Poor’s’u sert bir şekilde eleştirerek, referandumda “evet” kampanyasına bizzat girmiş durumda. 7 Şubat’ta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde (TOBB) konuşan Erdoğan, “o kredi derecelendirme kuruluşlarını göreceğiz. Ne gerekçeler yazmışlar aman Ya Rabbî! Anayasa referandumu falan… Sana ne ya referandumdan?” diye sordu.
Erdoğan’ın AKP’sinin ve onun faşist suç ortağı MHP’nin başlattığı “evet” kampanyasının demagojik ve saldırgan karakteri, emekçi kitleler içinde artan toplumsal eşitsizlik, yoksulluk ve baskı üzerine öfkenin referandumda bir “hayır” oyu üreteceği korkusunu yansıtıyor.
Nitekim Gezici Araştırma Şirketi’nin bu ayında başındaki son anketine göre, AKP seçmenlerinin yüzde 35’i dahil, seçmenlerin yaklaşık yüzde 58-59’u değişikliğe “hayır” oyu verecek. Bu arada, MHP önderliğinin AKP ile işbirliği üzerine halihazırda iki kampa bölünmüş olan MHP seçmenlerinin de yaklaşık yüzde 68’i “hayır”ı destekliyor.
13 Şubat 2017