Zeynel Abidin Bin Ali’nin apar topar ülkeden kaçmasının üzerinden neredeyse iki ay geçmiş olmasına karşın, Bin Ali’nin 30 senede inşa ettiği polis rejimi yerli yerinde durmaya devam ediyor. Tabii ki, Tunus’taki kitle hareketinin bu acımasız polis rejimi karşısında yenilmiş olduğunu söylemek için çok erken. Ülkenin farklı bölgelerinden insanlar hala başkente akın ediyor. Başkent Tunus’taki başbakanlık binası önünde her gün protesto gösterileri yapılıyor. Kısacası kitlelerin nefesi rejimin ensesinde… Kitlelerin ortak duygusunun, “değişen bir şey yok!”, “yeni hükümete güvenmiyoruz!” biçiminde olduğu anlaşılıyor.
Başkent tıpkı bir “panayır” yeri gibi; binlerce insan kent merkezinde gösteriler düzenlemeye devam ediyor. Kısacası eski rejim iyice köşeye sıkışmış durumda. Fakat aynı rejim, devrimci halk hareketine karşı direnç göstermeye de devam ediyor. Dünya basınından eylemcilere yönelik polis müdahalelerinin yeniden şiddetlendiğini izliyor ve okuyoruz. Polis göstericilerin üzerine ateş açmaktan çekinmiyor. Son dönemde eylemlerde onlarca insan katledildi. Kendisiyle röportaj yapılan bir polis memuru, küstahça “Bunlar ülkeyi alt üst edecek. Bence bunları öldürmenin hiçbir sakıncası yok” diyor.
Tunus polisi gösterileri ne kadar çok bastırmaya çalışırsa, gösteriler bir o kadar daha kitleselleşme eğilimi gösteriyor. Ne de olsa kitleler iki ucu keskin bıçağa benzer, bir kere harekete geçtikleri zaman, onların nerede duracağını kimse bilemez. Bu, kitle hareketinin doğasıdır.
Bu arada rejim “kurban vermeye”, “kendi öz evlatlarını yemeğe” devam ediyor. Bin Ali döneminden yadigar Başbakan Muhammed el Gannuşi, kitle hareketinin basıncına dayanamayarak görevi bıraktığını açıkladı, yerine ise eski Dışişleri Bakanı Caid Sebsi geldi. Halbuki Tunus halkının büyük bir çoğunluğunun gözünde, bu iki liderin birbirinden hiçbir farkı yok [1].
Bugünkü durumda Tunus, 78 yaşında “otoritesiz” bir Cumhurbaşkanı ve 84 yaşında “bindirme” bir başbakan tarafından idare edilmeye çalışılıyor. Anlayacağınız, rejimin yönetim kademesi tıpkı bir “huzur evini” andırıyor. Devrimci halk hareketi karşısında ne yapacağını bilemeyen burjuva liderler, devlet binalarının pencere aralıklarından, göstericilere korku dolu gözlerle bakmaya devam ediyorlar. İşin özü şu: Tunus’un geleceği hem ezenler hem de ezilenler açısından belirsizliğini korumaya devam ediyor.
“Devrimi” göremeyen kim?
Tunus’ta, emekçi kitlelere proleter devrim yolunda önderlik edecek öncü Marksist partinin ve kitlesel öz örgütlenmelerin olmayışı nedeniyle, devrim daha “başlamadan bitme” tehlikesi ile karşı karşıya. Tunus’taki devrimci halk hareketi öncü Marksist parti tarafından yönlendirilmediği için, devrimin hakim sınıf bloğu tarafından gasp edilmesi sadece an meselesidir. Zorba rejimi değişime zorlayan devrimci halk hareketinin en büyük handikabı, şimdilik kendi önderlik krizini aşacak olanaklara sahip olmamasıdır.
Tabii ki, Tunus devrimi bütün fırsatları heba etmiş de değildir. Lakin Tunus’ta, hakim sınıfların “istikrarlı hükümet” kurma girişimleri, her seferinde toplumsal muhalefetin basıncı altında kalarak başarısız olmaktadır. Tunus’ta gizli istihbarat örgütü dağıtılıyor, sansür kaldırılıyor. En son İletişim ve Teknoloji Bakanı Sami Zavi kabineden istifa ettiğini açıkladı. Rejimin muhafızlığına soyunmuş olan ihtiyarlar heyeti artık ülkeyi yönetecek güç ve kudrete sahip değil. Geçici hükümet Tunus halkı için sadece bir hayal kırıklığından ibaret. En üzücü olanı ise bütün bu fırsatları proleter devrim yolunda değerlendirebilecek bir Marksist önderliğin olmayışıdır.
Tunus gerçekten devrime hazır mı? Ne yazık ki bu soruya “hayır” cevabı vermek zorundayız. Fakat bunun tam tersini iddia edenler de yok değil: “Ancak yaşananlar sosyalist sol içinde politik depremler de yaratacaktır. Devrimi göremeyenlerin devrim yapmasından söz edilemez.”[2]. Daha önce Tunus üzerine Sosyalizm’de yayınlanan yazılarda iki önemli hususa dikkat çekmiştik. Bunların biri, öncü Marksist partinin, bir diğeri de kitlesel öz örgütlerin Tunus’ta var olmayışıydı. Proleter bir devrimin gerçekleşmesi için gerekli olan bu iki temel unsur var olmadığı sürece, Tunus’ta devrimci halk hareketi zorba rejim karşısında gerilemeye ve en sonunda da yenilmeye mahkum olacaktır. İşte bazılarının görmekte zorlandığı temel gerçek budur.
Tunus işçi sınıfının görevleri
Eğer Tunus işçi sınıfı gerçek ve köklü bir değişim istiyorsa, bunun yolu öncü Marksist partinin ve kitlesel özörgütlerin bayrağı altında, Tunus’taki sermaye düzenini devirmekten geçmektedir. Geri kalan sistem içi çözüm arayışları, örneğin “seçimlere gidelim, demokrasi gelsin!” gibi talepler, rejimin işçi sınıfını ve emekçi halkı uyutmak için kullandığı politik araçlar olmaktan öteye gidemez.
Tunus’ta devrimin görevlerini yerine getirebilecek yegane devrimci güç işçi sınıfıdır. Ezilen bütün kesimler ancak onun ve Marksist partinin önderliği altında, Tunus’taki sermaye düzenine karşı birleşerek, gerçek özgürlüğe, yani sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız sosyalist bir dünyaya ulaşabilir.