ABD Başkanı Donald Trump, Kuzey Kore’yi nükleer imha ile tehdit ettikten yalnızca aylar sonra, CIA Müdürü Mike Pompeo’nun Paskalya Bayramı’nda Pyongyang’ı ziyaret ettiğini ve öngörülen bir Trump-Kim zirvesine hazırlık için Devlet Başkanı Kim Yong-un ile buluştuğunu doğruladı. Önceki Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı Kuzey Kore ile görüşmeye çalışarak “boşa zaman harcadığı” için alaya almış olan Trump, şimdi, “küçük roket adam” diye dalga geçtiği Kim Yong-un ile yüz yüze görüşmeye hazırlanıyor.
Bu ani dönüş, kısa süre önce Suriye’ye gayrimeşru füze saldırıları düzenlemiş olan Trump adına herhangi bir önemli değişimi ifade etmemektedir. Trump yönetimi, ABD emperyalizminin çıkarlarını ilerletme ve Kuzeydoğu Asya’daki konumunu Rusya ve Çin ile Japonya gibi olası rakipleri karşısında güçlendirme olasılığını hissediyor.
Trump’ın Pyongyang yönetimine yaptığı görüşme önerisi, sağcı ABD Başkanı Richard Nixon’ın Çin’e yönelik ani dönüşüne benziyor. Nixon’ın ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger, onun Çin Komünist Partisi’nin Başkanı Mao Zedung ile Şubat 1972’de buluşmasına zemin hazırlamak için, 1971 yılında Pekin’e bir dizi gizli ziyaret düzenlemişti. Nixon’ın Sovyetler Birliği’ne karşı Çin ile uzlaşması, Çin’de kapitalizmin yeniden kurulmasına ve onun dünya kapitalizminin başlıca ucuz emek platformuna dönüşmesine zemin hazırladı.
Bir Trump-Kim zirvesinin iki ülke arasında bir anlaşmaya yol açıp açmayacağı hiçbir şekilde kesin değil. Trump, Salı günü Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile buluşurken, medyaya, zirvenin “bir dünya sorununu çözmek için büyük bir şans” olacağını söyledi ve ekledi: “Ya çok iyi bir toplantı olacak ya da olmayacak. Yaşanacaklara bağlı olarak, belki de bir toplantı yapmayacağız.”
ABD, Nixon-Mao görüşmesinden yaklaşık 50 yıl sonra, Çin’i küresel egemenliğinin önündeki başlıca engel olarak görüyor. ABD, Başkan Barack Obama ve şimdi de Trump yönetiminde, Hint-Pasifik bölgesinde, Çin’e karşı, onun etkisini ortadan kaldırmak ve savaşa hazırlanmak için hesaplanmış kapsamlı bir diplomatik ve ekonomik atak başlattı. Geçtiğimiz aylarda, ticaret savaşı tehditlerini ön plana çıkaracak şekilde Çin’le ve ABD’nin Moskova’nın müttefiki Beşar Esad’ı devirmeye çalıştığı Suriye konusunda da Rusya’yla ilişkilerde, hızlı bir kötüleşme yaşandı.
ABD, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasından bu yana, sistematik bir şekilde Kuzey Kore’yi diplomatik olarak yalıtıyor ve ekonomisini felç eden yaptırımlar uyguluyor. Bu stratejinin en önemli nedeni, ülkenin küçük nükleer cephaneliğinin yarattığı varsayılan tehdide son vermek değil; onu şu ya da bu yolla ABD’nin etki alanına sokmaktır. Dahası, ABD, Pyongyang’daki ordu/polis devleti rejiminin insan hakları ihlalleri ile kesinlikle ilgilenmemektedir.
Güçlü silahlara sahip Çin’e müttefikini ekonomik olarak köşeye sıkıştırtan Trump, Kuzey Kore’yi bir düşman olmaktan çıkartarak Washington’ın Çin ve Rusya ile cepheleşmesinde bir müttefike dönüştürebileceğini hesaplıyor olabilir. Kuzeydoğu Asya’da, hem Rusya hem de Çin ile sınırı olan Kore Yarımadası üzerinde emperyalist egemenlik uğruna rekabet her zaman stratejik öneme sahip olmuştur. ABD önderliğindeki 1950-53 Kore Savaşı, oraya kimin hakim olacağı üzerine verilmiş ve milyonlarca cana mal olmuştu. O savaş, Washington’da, çatışmaya girmesi ABD’nin umutlarını ortadan kaldıran Çin’e karşı daha geniş bir savaşın habercisi olarak değerlendiriliyordu.
Kuzey Kore’nin Çin ile ilişkileri, Kim Jong-un’un 2012’de iktidara gelmesinden bu yana dikkat çekici biçimde kötüleşti. Kim’in geçtiğimiz ay Çin Devlet Başkanı Şi Cingping ile buluşmak için Pekin’e yaptığı ziyaret onun ilk ziyaretiydi ve hiç kuşkusuz, Trump ile zirveden önce onun düşüncelerini desteklemeyi amaçlıyordu. Kuzey Kore yönetiminin yirmi yıllık başarısız görüşmelerdeki ve pazarlıklardaki başlıca amacı kendisini savunma (Kore Savaşı’na resmen son verecek bir anlaşma ve Washington’dan güvenlik garantileri) idi. Trump, Salı günkü yorumlarda, Kim ile Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in arasında bu ayın sonunda yapılacak görüşmede bir barış anlaşmasını tartışması için Güney Kore’ye “onay” vermiş olduğunu açıkladı.
Trump, Pompeo’nun Pyongyang’a yaptığı yolculuğu, anlamlı biçimde, Japonya Başbakanı Abe ile toplantısının ortasında açıkladı. Nasıl ki Nixon 1972’de Pekin’e yaptığı yolculuğu açıklarken Japonya’yı hazırlıksız yakalamışsa, Trump da, önce Kim ile zirvenin açıklanması, şimdi de “son derece üst düzey” gizli diplomasisi konusunda Abe’yi bilgilendirmemişti. Kuzey Kore karşısında Trump kadar savaşçı olan ve onun füze denemelerini yeniden askerileşmenin bir bahanesi olarak kullanan Abe, Japonya’nın stratejik çıkarlarına aykırı bir Washington-Pyongyang anlaşması olasılığı ile karşılaşıyor.
Trump’ın Kuzey Kore konusundaki yön değişikliği, onun içerideki şiddetli siyasi krizi ve dış jeopolitik düşünceleri ile bağlantılıdır. Çeşitli skandallarla ve Rusya’ya karşı daha katı bir duruş sergileyemediği konusunda sürmekte olan saldırılarla karşı karşıya olan Trump, “bir dünya sorunu”nu Washington yararına çözmeye yönelik bir diplomatik darbe düzenleyerek karşıtlarını yanıtlama fırsatı görüyor olabilir. New York Times’ın Pompeo’nun gizli yolculuğuna yönelik başlangıçtaki düşmanca tepkisinin işaret ettiği gibi, Trump’ın hamlesi, kuşkusuz, egemen seçkinler içindeki hizipçi karşıtlarının kararlı bir direnişine yol açacak.
Bir Trump-Kim zirvesinden ne çıkacağını hatta onun başlayıp başlamayacağını söylemek için çok erken. Uluslararası diplomasi, 1930’ların Büyük Bunalım’ının ortasında şaşırtıcı manevralarla doluydu. Nazilerin önderi Adolf Hitler, sonradan ikisini de çiğnemek üzere, 1934’te Polonya ve 1939’da Sovyetler Birliği ile saldırmazlık anlaşmaları imzalamıştı.
Zirve, Trump’ın Kuzey Kore önderi ile bir anlaşmaya varamaması durumunda, hızla, Kore Yarımadası üzerine, hesaplanamaz sonuçlara sahip yıkıcı bir çatışmayı tetikleyen bir ABD diplomatik provokasyonunun sahnesi haline gelebilir. Trump’ın daha geçen yıl CIA’in Kim’i nükleer cephaneliğinden suikast yoluyla “ayırma” planlarına sahip olduğunu ima eden Pompeo’yu seçmiş olması, ibrenin hızla savaş yönüne dönebileceğine ilişkin bir uyarıdır.
Trump bir diplomatik darbeyi başarıp Pyongyang ile bir anlaşmaya varsa bile, bunun barışın canlanmasına yol açması son derece küçük bir olasılık. Çok daha mümkün olan, bunun ABD emperyalizminin başlıca hedefleri (Çin ve Rusya) ile cepheleşmenin hızlı bir yoğunlaşmasına zemin oluşturmasıdır.
19 Nisan 2018