Trump’a karşı mücadelede ileriye giden yol

Donald Trump’ın göreve başlamasından yalnızca bir gün sonra milyonlarca insanın katıldığı kitlesel gösterilerin patlaması, siyasi ve tarihsel olarak görülmedik bir olaydır. Bu, yeni ABD hükümetinin kriz içindeki karakterinin ve yaklaşan büyük toplumsal çalkantıların ilk belirtisidir.

500’den fazla ABD kentinde üç ile beş milyon arasında insanın katıldığı Cumartesi günkü Trump karşıtı gösteriler, Amerikan tarihindeki en büyük protesto yürüyüşleriydi. Onlar, dünya çapında en az 100 başka kentteki protestolarla birlikte, ABD’nin 2003’te Irak’ı istilasından bu yana düzenlenen, uluslararası düzeyde koordine edilmiş ilk önemli gösterilerdi.

Protestoların çapı, Obama yönetimi altındaki 8 yıl içinde bastırılmış olan devasa toplumsal öfkeyi göstermektedir. Washington DC’deki büyük Kadın Yürüyüşü’ne, Trump’ın bir önceki gün düzenlenen göreve başlama törenine katılanların tahminen iki katı, 500.000’den fazla insan katıldı. Los Angeles’taki yürüyüş bundan daha kalabalık olabilir. Medya, New York City’deki yürüyüşe 400.000 ile 500.000 arasında, Chicago’dakine 250.000, Denver’dekine 200.000 kişinin katıldığını tahmin ediyor. Trump’a yönelik küresel düşmanlık, en büyük katılımın Londra’da (100.000) ve Toronto’da (60.000) gerçekleştiği, bütün kıtalarda düzenlenen yürüyüşlerde dışa vuruldu.

Gösterilerin büyüklüğü, Demokratik Parti çevresindeki ve içindeki bireyler ile grupları kapsayan örgütleyicilerin beklentilerini açıkça aşmıştı. Protestolara katılanları hareketlendiren kaygılar, gösterilerin düzenlendiği dar çerçevenin ötesine geçti. Milyonlarca insan, Trump’ın göçmenleri kitlesel olarak toplama, Müslümanları federal düzeyde kayda geçirme, Bush ile Obama’nın savaşlarının çok ötesinde askeri harekat yapma ve kamu eğitimi, sağlık hizmetleri ve sosyal güvenlik gibi temel programların içini boşaltma planlarına karşı çıkıyor.

Trump hükümetinin kitlesel bir muhalefetle karşılaşacağı kesin. Bu, yalnızca Trump’a değil ama onu üretmiş olan toplumsal ve ekonomik sisteme karşı koymaya yönelik açık bir perspektifin ve stratejinin geliştirilmesini daha da gerekli hale getirmektedir.

Yeni yönetim, kapitalist oligarşinin gerçek yüzüdür. Trump, barışçıl ve demokratik bir toplumdaki bir sapma değil; hem Demokratların hem de Cumhuriyetçilerin yönetimindeki onlarca yıllık sosyal kesintilerin, artan eşitsizliğin ve bitmek bilmez savaşların ürünüdür.

Egemen sınıf, Trump ile birlikte, çıkarlarını hem içeride hem de dışarıda savunmaya yönelik çok daha sert yöntemler hazırlarken, maskesini çıkartıyor. Söz konusu olan, protestolardan dolayı politikalarını değiştirecek bir hükümet değildir. O, bir savaş ve baskı yolunda görevlendirilmiştir. Trump’ın göreve başlama konuşmasının faşizan doğası, onun dizginlerinden boşaltmaya hazırlandığı siyasi güçlerin karakterini ortaya koymaktadır.

Bu kapitalist oligarşi ile hesaplaşabilecek tek toplumsal güç, sosyalist ve enternasyonalist bir programla donanmış, siyasi olarak bilinçli bir işçi sınıfıdır. Muhalefet bağımsız ve devrimci bir güç olarak harekete geçmiş işçi sınıfından kaynaklanmaması durumunda, bastırılacak, dağıtılacak ya da Demokratik Parti’nin gerici politikalarına yedeklenecektir.

Protestolar, milyonlarca insanın gerçek ve derinlemesine hissedilen muhalefetini ifade ediyordu. Ancak örgütleyiciler ve konuşma kürsülerine egemen olanlar, büyük ölçüde Demokratik Parti’nin destekleyicileriydi. Onlar, sınıfsal ve ekonomik eşitsizlik konularını kimlik (cinsiyet, ırk ve cinsel yönelim) sorunlarına tabi kılmaya çalıştılar. Bu halkta karşılık bulmayınca, konuşmacılar, birçok toplantıda, Demokratik Parti’nin seçim kampanyası boyunca odak noktası olan ve sonrasında da sürdürdüğü Rusya karşıtı ve savaş yanlısı seferberliği ilerletmeye çabaladılar.

Gösterilere önderlik eden siyasi güçlerin doğrudan ya da dolaylı öncülü, Hillary Clinton’ın kazanmış olması durumunda protesto edecek hiçbir şey olmayacağıydı. Oysa Clinton, seçimlere, mevcut durumun, Wall Street ile ordu/istihbarat aygıtı ittifakının adayı olarak katılmıştı. Demokratların işçi sınıfının sosyal ve ekonomik çıkarlarına yönelik her türlü söyleme olan düşmanlığı,  Trump’ın demagojisinin ve onun, yıkıma uğramış fabrika kasabalarındaki ve ABD’nin dört bir yanındaki kırsal bölgelerdeki işçilerin dostuymuş rolü yapmasının yolunu açtı.

Demokratik Parti ile Trump arasındaki farklılıklar taktikler konusundadır. Demokratik “muhalefet” sahtekarlığı, sözde “sosyalist” olarak Demokratik başkan adayı olmaya çalışmış olan Senatör Bernie Sanders’in Boston’daki toplantıda konuşma yapmadan bir gün önce General James “Kuduz Köpek” Matsis’in Trump’ın savunma bakanı atanmasına onay oyu vermiş olması gerçeğinde açığa çıktı. Bu oylamada, biri hariç tüm Demokratik senatörler Sanders’a katılmıştı.

Bugün Trump’a karşı çıkanlar, geçmişten, özellikle de Irak savaşına yönelik 2003’teki kitlesel savaş karşıtı protestoların başarısızlığından dersler çıkarmalılar. O protesto kampanyası, Kongre’de savaşa izin ve finansman verilmesi için oy vermiş olan Demokratik Parti’ye tabi olmuş, ardından Demokratların seçim kampanyasına çevrilmişti.

Demokratik Parti’nin zaferleri neye yol açtı? Obama Bush’un Irak ve Afganistan’daki savaşlarını sürdürdü, Libya’da, Suriye’de ve Yemen’de yeni savaşlar başlattı ve hem Rusya hem de Çin ile açık savaş hazırlıklarına başladı. Obama, içeride, önceki her bir başkandan daha fazla göçmeni sınır dışı etti, polise askeri donanım sağladı, elektronik gözetlemenin daha önce tanık olunmadık ölçüde yayılmasını destekledi ve işçi sınıfından zenginlere ABD tarihindeki en büyük servet aktarımına başkanlık etti.

Trump yönetimine karşı muhalefetin etkili olması için, bu muhalefetin kapitalist toplumdaki belirleyici devrimci güç olan işçi sınıfına dayanması gerekmektedir. Bu, kadınların, azınlıkların, göçmenlerin ve eşcinsellerin haklarını kapsayan demokratik hakların savunusunu, eşitsizliğe, işsizliğe, yoksulluğa, polis şiddetine, diktatörlüğe ve en önemlisi savaşa karşı mücadeleyle birleştirmek demektir.

Demokratik hakların savunusu, işler ve yaşam standartları uğruna kavga ve savaşa karşı mücadele: Bunlar, işçi sınıfının Trump yönetimine karşı siyasi seferberliğinin temelini oluşturması gereken üç tamamlayıcı parçadır.

Trump’a karşı mücadele, kapitalizme ve onun tüm siyasi temsilcilerine karşı mücadeledir. Bu mücadele, dünyanın her bir ülkesindeki işçilerin, insanlığı felakete sürükleyen, eşitsizlikte ve sömürüde kökleşmiş bir toplumsal ve ekonomik sisteme karşı eğitilmesine, örgütlenmesine ve seferberliğine bağlıdır.

Bu mücadeleye, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) tüm şubeleriyle siyasi ittifak içinde, yalnızca Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP) önderlik etmektedir. Bir kitlesel radikalleşme ve benzeri görülmemiş siyasi mücadeleler dönemine giriyoruz. Şimdi mücadeleye dahil olmanın zamanıdır. SEP’e katıl ve onu inşa et!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir