Suudi veliaht prensi İran’ı “savaşçı davranmak” ile suçluyor

Suudi tahtı için başlıca rakiplerine yönelik temizliğin hemen ardından, İran’ı “savaşçı davranmak” ile suçlayan Veliaht Prens Muhammed bin Salman, Ortadoğu’daki gerilimleri çarpıcı biçimde arttırdı. Bu, iktidarın Suudi kraliyet ailesinin en sert ve İran karşıtı hizbinin elinde toplanmasının savaştan harap olmuş Ortadoğu genelinde yıkıcı bir bölgesel çatışmayı tetikleme tehlikesi yarattığını açıkça ortaya koymaktadır.

Bin Salman’ın suçlaması, Yemen’den Suudi Arabistan’a, Suudi Hava Kuvvetleri tarafından engellenip imha edilen bir füzenin fırlatılmasının ardından geldi. Riyad, 2015’ten beri Yemen’deki Husi asilere karşı kanlı bir savaş yürütüyor.

Bin Salman, bu olayı, Tahran’a provokatif bir askeri çatışma tehdidinde bulunmak için değerlendirdi. O, Salı günü, “İran’ın Husilere füze tedarik edilmesiyle ilişkisi, İran rejiminin doğrudan bir askeri saldırganlığıdır ve Krallığa karşı savaşçı bir davranış olarak değerlendirilebilir.” dedi.

İki bölgesel rakip arasındaki çatışmayı körükleyen ve İran karşıtı politikasında bin Salman’ın elini güçlendiren ABD Başkanı Donald Trump, Pazartesi günü, hiçbir kanıt olmaksızın, İran’ı füze fırlatılmasının arkasında olmakla suçladı. İran’daki Devrim Muhafızları’nın başkanı, Trump’ın kışkırtıcı suçlamasına, İran’ın sorumluluğunu reddederek karşılık verdi.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de, Twitter üzerinden öfkeyle tepki gösterdi. Zarif, Riyad’ı, “saldırı savaşları, bölgesel zorbalık, istikrarsızlaştırıcı davranış ve riskli kışkırtmalar” gerçekleştirmekle eleştirdi. O, Suudi Arabistan’ın, bunlara rağmen, “sonuçlardan İran’ı sorumlu tutuyor” olduğunu ekledi.

Bin Salman’ın savaş tehditleri, geçtiğimiz hafta 11 prensin ve 38 bakanın ve eski bakanın aniden tutuklanmasının ardından geldi. Bin Salman’ın, yaşlı ve hastalıklı babası Kral Salman ile birlikte yürüttüğü baskı, Riyad’daki yönetimin derinleşen krizini ve Ortadoğu genelindeki son derece kırılgan durumu gözler önüne serdi.

32 yaşındaki bin Salman, Haziran ayında, eski Veliaht Prens Muhammed bin Naif’in tutuklanmasının ardından, babası tarafından veliaht prens olarak seçilmişti. Bin Salman, Cumartesi günü, Kral Salman tarafından bir yolsuzlukla mücadele kurulunun başına atandı ve birkaç saat sonra, yolsuzluğun üzerine gitme biçimindeki kendinden menkul bahane ile en son tutuklama dalgasını başlattı.

Açık amaç, Salman’ın kraliyet ailesi içindeki kolunu güçlendirmek ve 81 yaşındaki kral tahttan çekildiği ya da öldüğü zaman onun yerine kolaylıkla bin Salman’ın geçmesini sağlamaktı. Tutuklananlar içinde en tanınan kişiler arasında, eski Kral Abdullah’ın oğlu ve Ulusal Muhafız’ın başındaki Prens Mutaib bin Abdullah ile çok sayıda Avrupa ve ABD şirketinde azımsanmayacak yatırımları bulunan bir milyarder olan El Velid bin Talal vardı.

Veliaht prensin İran’ın bölge genelinde artan etkisine karşı koyma yönünde ilan ettiği kararlılık, ABD emperyalizmin çeyrek yüzyılı aşkın süredir sürdürdüğü kesintisiz savaşlar sürecinde zaten alevlendirilmiş olan sert anlaşmazlıkları şiddetlendiriyor. 1991’deki birinci Körfez Savaşı, 2003’te Irak’ın istila edilmesi, 2011’de Libya’nın bombalanması ve Suriye ile Irak’ta devam eden savaş milyonlarca yaşama mal olmuş, milyonlarca kişiyi yerinden yurdundan etmiş ve bölgesel güç dengelerini altüst etmiştir.

Her şey, Suudi Arabistan ile arkasındaki ABD’nin, İran’a daha güçlü bir şekilde meydan okuma yönünde eşgüdümlü adımlar attığına işaret etmektedir. ABD egemen seçkinleri, İran’ın Ortadoğu’daki artan etkisinden ve Washington’ın, çok büyük miktarda kan ve para akıtılmasına rağmen dünyanın en önemli petrol ihracatçısı bölgesini denetimi altına alamamış olması gerçeğinden son derece rahatsızlar. Bunun yerine, ABD, avantajı Rusya’ya ve gitgide ekonomik bir oyuncu olarak ortaya çıkan Çin’e kaptırıyor.

Bin Salman’ın rakiplerinin tutuklanması talimatı verdiği gün, Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Suudi başkentinden sürpriz istifasını duyurmuştu. Şii ve İran güdümlü Hizbullah ile işbirliği içinde yönetimde olan Sünni önder Hariri, Riyad tarafından, Hizbullah ile daha doğrudan bir çatışmanın koşullarını yaratmak için istifaya zorlanmış görünüyor. Hizbullah ile savaşa hazırlanan komşu İsrail’de, Binyamin Netanyahu hükümeti, Suudileri, İran’a yönelik sert duruşları konusunda cesaretlendiriyor. Tel Aviv, ayrıca, İran’ın etkisini sınırlama ve Hizbullah’a silah sevkiyatını durdurma amacıyla, Suriye’deki hava saldırılarını arttırmış durumda.

Prens Salman’ın temizliği, devam eden Asya gezisi sırasında veliaht prensin yolsuzluğa karşı harekete geçmesinin iyi bir şey olduğunu ve ona “büyük güven” duyduğunu belirten Trump tarafından açık bir şekilde onaylandı.

Trump, Mayıs ayında Riyad’a yaptığı bir ziyaret sırasında Ortadoğu’da İran karşıtı Sünni bir ittifak geliştirmek için ön hazırlık yapmıştı. O, provokatif bir konuşma sırasında, Tahran’ı bölgede terörizmin baş destekçisi olmakla suçlamıştı. Trump, geçtiğimiz ay, Tahran ile gerilimleri daha fazla arttırmaya ve ABD’yi kapsayan doğrudan bir askeri çatışmaya zemin hazırlayacak şekilde, İran’ın, Obama yönetimi zamanında imzalanmış olan 2015 nükleer anlaşmasına bağlılığını onaylamayı reddetti.

ABD medyası, tahmin edildiği üzere, bin Salman’ın iç muhaliflerine yönelik baskısına genel olarak olumlu tepki verdi. Tek kaygı ifadesi, bin Salman’ın saldırgan operasyonunun Suudi monarşisini gözden düşürüp zayıflatabileceğinden tedirgin olanlardan geldi. 30 yaşındaki bir CIA emeklisi ve Brookings İstihbarat Projesi müdürü Bruce Riedel, al-Jazeera’ya, “Aile içinde perde arkasından çok fazla huzursuzluk olacak ve Krallık istikrarsızlığa davetiye çıkarıyor.” dedi.

1945’ten beri Washington’ın Ortadoğu’daki önemli bir dayanağı işlevi gören Riyad, jeopolitik konumunun zayıfladığı konusunda giderek daha kaygılı hale geliyor. Washington’ın Esad yönetimini devirmek için doğrudan müdahaleye girişmemesi, İran ile 2015 nükleer anlaşmasını yapma kararı ve Riyad’ın bu yılın başlarında Katar’a uyguladığı ekonomik ve diplomatik ambargoya sınırsız destek vermeyi reddetmesi, Suudi egemen çevrelerinin krizini şiddetlendirmiş durumda.

Suudi egemen seçkinleri, bölgesel egemen haline gelme emellerinin engellenmesine, her zamankinden daha pervasız ve hırçın bir şekilde saldırarak tepki veriyorlar. Riyad’ın 2015’ten beri Yemen’deki Husi asilerine karşı yürüttüğü kanlı savaş, on binlerce sivili katletmiş ve yıkıcı bir insani felaket yaratmıştır. Suudiler stratejik hedeflerine ulaşmakta başarısız olmuş ve çatışmaya Körfez devletlerinden gelen sınırlı destek nedeniyle, gitgide yalnızlaşmış durumdalar.

Suudilerin, Doha’nın Tahran ile özellikle enerji sektöründe gelişmekte olan bağlarına ilişkin hayal kırıklığının yol açtığı Katar karşıtı abluka da, BAE’nin, Bahreyn’in ve Mısır’ın Suudi saldırganlığına katılmasına rağmen, istenen sonucu doğuramadı. Kuveyt ve Umman, Suudilerin önderliğindeki Körfez İşbirliği Konseyi’ni büyük ölçüde felce uğratacak şekilde, tarafsız kaldı.

Esad’ın Rusya’nın ve İran’ın yardımıyla güçlenmesi, Tahran’ın Suriye’den Lübnan’a ve Akdeniz kıyısına uzanan bir kara koridoru kurma planı yapmasına olanak sağladı. Böylesi bir koridor, İran’ın bölge genelindeki etkisini Riyad, Tel Aviv ve Washington zararına büyük ölçüde arttıracaktır.

Suudi Arabistan’ın iç ekonomik ve toplumsal krizi, patlayıcı duruma katkıda bulunan bir diğer etkendir. Kraliyet ailesi, kendisinin ve şirket seçkinlerinin devasa serveti halkın geniş kesimlerinin yaşadığı yoksulluk ile göze batan bir zıtlık oluşturduğu için, toplumsal bir barut fıçısının üzerinde oturuyor. Bu toplumsal gerilimler, petrol fiyatlarında 2014’ten beri yaşanan şiddetli düşüş nedeniyle daha da kötüleşmiştir. Bu fiyat düşüşü, Suudi ekonomisini karıştırmış, kemer sıkma önlemlerinin benimsenmesini gerektirmiş ve ülkenin egemenlerinin tadını çıkardığı olağanüstü servet düzeylerine yönelik hoşnutsuzluğu arttırmıştır. Buna, Suudi Arabistan’ın üçte ikisi 30 yaşının altında olan büyük bir çoğunlukla genç nüfusu eklenmektedir.

Suudi Hanedanı’nın vahşi diktatörlük yönetimini sürdürme konusunda son derece kaygılı olmasının nedeni açıktır. 2011’deki Mısır ve Tunus devrimlerinden beri, Suudi egemen çevreleri içindeki en büyük korku, mevcut düzene karşı bir halk hareketinin ortaya çıkmasıdır. Onlar, bunu, amansız baskı yoluyla önlemeye çalışıyorlar.

Toplumsal eşitsizliğin devasa boyutları ve egemen seçkinlerin gitgide gözden düşmesi, yalnızca, Suudi egemenleri bölge genelinde daha da büyük bir saldırganlıkla hareket etmeye itecektir. Riyad’ın birbirini tamamlayan amaçları, toplumsal gerilimleri dış düşmanlara doğru yönlendirmek ve sağlam olmayan monarşi rejimini kuvvetlendirmektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir