Söylendiğine göre İslamcı köktendinci grup El Şebab ile ilişkili Somalili militanlar, Perşembe günü Kenya’nın Garissa Üniversitesi’ne yönelik bir saldırı sırasında en az 147 kişiyi öldürdü, 79 kişiyi yaraladı.
Şafaktan önce gelen militanlar, el bombaları atıp öğrencileri ve okul çalışanlarını otomatik tüfeklerle vurdukları 15 saatten uzun süren bir saldırı başlattılar. Saldırıya dört silahlı kişi katıldı. Yerel yetkililer, tüm militanların, akşam geç saatlerde, hükümet güçleriyle çatışırken intihar bombalarını patlatarak kendilerini öldürdüklerini söylediler.
Medyada yer alan haberlere göre, saldırı, El Şebab’ın önderi Ahmed Omar Abu Ubeyd’in yakın arkadaşı olan Kenyalı Mohamed Dulyadeyn tarafından örgütlenmiş. Guardian’ın alıntı yaptığı kaynaklara göre, Dulyadeyn, Dadaab’daki büyük sığınmacı kampından insan toplayarak, El Şebab’ın ağının oluşturulmasına yardım etmiş ve 2013’te Nairobi’deki Westgate alışveriş merkezi saldırısının planlanmasına katılmış.
Kenya hükümeti, saldırılara karşılık olarak, Somali sınırındaki bölgelerde yeni bir olağanüstü hal ilan etti.
Şebab’ın terörist saldırıları, Nijerya’daki Boko Haram’da olduğu gibi, ABD ordu komutanlarından ve uzmanlarından son günlerde gelen yorumların ortaya koyduğu üzere, hiç kuşkusuz, Amerikan askeri müdahalesinin tırmandırılması için bahane işlevi görecektir.
Financial Times’ın alıntı yaptığı ve ismi açıklanmayan üst düzey bir Batılı diplomat, “Esasen, Kenyalı bir Boko Haram’ın doğuşuna tanıklık ediyoruz.” dedi.
Pentagon’un Afrika Komutanlığı’nın başındaki General David Rodriguez, bu haftaki Senato ifadesinde, Libya, Nijerya ve Somali’deki ABD müdahalelerini genişletmeye çağıran açıklamalar yaparken, El Şebab’ın, “ABD’ye ve bölgesel çıkarlara kalıcı bir tehdit olmaya devam ettiği” uyarısında bulundu.
Garissa katliamının incelenmesini İslamcı ideolojinin hizmetindeki “terörizm” ile sınırlamaya yönelik alışıldık çabalar devam ediyor. Batılı medya, El Şebab savaşçılarının bazı Müslüman öğrencileri ayırırken kasıtlı olarak Hristiyan öğrencileri hedeflediğine dair haberler verdi; ortaya, El Kaide ve diğer İslamcı oluşumlarla bağlantıya ilişkin sağlam olmayan iddialar attı.
El Şebab’ın ve diğer İslamcı milislerin önderleri, kendi ülkelerindeki burjuva seçkinlerinin muhalif kesimlerini temsil etmektedirler. Onların anti-emperyalist söylemleri, halkın ABD ve Avrupa hükümetlerine nefretini sömürmeye yönelik sinik ve hesaplanmış girişimlerdir. Fakat masum insanların dehşet verici bir şekilde öldürülmesi, yalnızca, sonuçta Ortadoğu, Afrika ve Asya’da bu tür grupların doğmasından sorumlu olan emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmektedir.
ABD ve Avrupalı güçler, SSCB’nin 1991’de dağılmasından beri, bu bölgelerde, kendi askeri ve siyasi etkilerini arttırmaya; sonu gelmeyen askeri müdahaleler ve vekil savaşları aracılığıyla doğrudan sömürge egemenliğini yeniden kurmaya çalışıyorlar. ABD, bu dönem boyunca, Somali’de yaklaşık yirmi yıllık iç savaşı kışkırttı, amansız insansız hava araçları ve komando savaşları sürdürdü ve kaostan, ülkenin ABD destekli Afrika Birliği Misyonu (AMISOM) kuvvetleri tarafından süresiz askeri işgalini dayatmak için yararlandı.
ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce, komşu Etiyopya’daki Sovyet etkisine karşı koyma stratejisinin parçası olarak, Somali diktatörü Mohamed Siad Barre’yi desteklemişti. Washington, Barre’nin 1992’de kabile temelinde örgütlenmiş militanlar tarafından devrilmesine, ABD kara birliklerini Somali’yi istila etmek üzere harekete geçirerek karşılık vermişti.
ABD 1994’te geri çekilmek zorunda kalmasından bu yana, Afrika Boynuzu’ndaki siyasi egemenliğini sürdürmek için yerel orduları ve savaş ağalarını kullanıyor.
Somali’de 1990’lardan beri yaşanan siyasi boşluk içinde gelişmiş İslamcı bir ağ olan İslam Mahkemeleri Birliği (ICU), 2006’da başkent Mogadişu’nun kontrolünü ABD’nin kurduğu Federal Geçici Hükümet’ten (TFG) geçici olarak aldığında, Washington, ülkenin, ICU’yu başkentten çıkartan ve TFG’yi yeniden iktidara getiren Etiyopyalı kuvvetler önderliğinde yeni bir istilasını örgütleyerek karşılık verdi.
Daha sonra, ICU’nun 2006 istilasının sonrasında dağılmasından El Şebab ortaya çıktı. El Şebab, Kenyalı hedeflere yönelik son saldırı dizisinin, Kenya’nın Ekim 2011’de başlayan ve TFG’yi savunan ABD destekli AMICOM işgal gücünün şemsiyesi altında günümüze kadar devam eden Somali istilasının ve işgalinin intikamı olduğunu iddia ediyor.
ABD, on yılı aşkın bir süre, Aden Körfezi’nin hem Yemen hem de Somali tarafında Özel Kuvvetler konuşlandırmaya devam etti ve Körfez’in iki yakasını, dünya çapında en yoğun ticari deniz yollarından birinin denetimini elinde tutma çabası içinde insansız hava araçlarıyla vurdu. ABD, şimdi, Yemen’e yönelik Suudi önderliğindeki bombardımanı ve bir kara saldırısı ile ülkenin işgali için yapılan hazırlıkları destekliyor.
El Şebab, ABD emperyalizminin Afrika Boynuzu’nda yirmi yılı aşkın süredir gerçekleşen kanlı müdahalelerinin bir ürünüdür. Garissa katliamının sorumluluğu, nihayetinde, Washington’daki savaş planlayıcıları ile “demokrasi ve insan hakları” bayrağı altında Afrika’daki ABD savaşlarını savunan çok sayıda sahte sol partiye