Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Sri Lanka) 2015 genel seçim manifestosu
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Sri Lanka şubesi Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), işçileri, gençliği, tarım emekçilerini ve aydınları, Sri Lanka’daki 17 Ağustos genel seçim kampanyamızı desteklemeye çağırır.
SEP, üç seçim bölgesinde; Colombo, Jaffna ve Nuwara Eliya’da toplam 43 aday çıkarıyor. Üç aday listesinin başında, SEP önderliğinin uzun süreli üyeleri (Vilani Peiris, Paramu Thirugnanasampanthar ve M. Thevarajah) yer alıyor ve liste, hepsi sosyalist enternasyonalizm uğruna ilkeli bir mücadele siciline sahip işçileri, gençleri ve emeklileri içeriyor.
SEP, seçimlere, Birleşik Ulusal Parti’ye (UNP), Sri Lanka Özgürlük Partisi’ne (SLFP) ve şu ya da bu şekilde, iki büyük burjuva partisini savunan tüm diğer siyasi eğilimlere karşı katılmaktadır. Partimiz, işçi sınıfının çıkarlarını temsil eden tek partidir.
SEP’in kampanyasının öncelikli amacı oy toplamak değil, işçileri ve gençliği savaşa ve demokratik haklara ve yaşam koşullarına yönelik saldırılara karşı eğitmek ve seferber etmektir. Bizim perspektifimiz, Güney Asya genelinde ve uluslararası ölçekte sosyalizm uğruna mücadelenin parçası olarak, kapitalizmi ortadan kaldırma ve bir Sri Lanka ve Eelam Sosyalist Cumhuriyeti kurma devrimci mücadelesinde, ezilen kitleler ile ittifak içinde, işçi sınıfına önderlik etmektir.
Bir yalanlar ve aldatmaca seçimi
Bu seçimlerde, tüm siyaset ve medya kurumu, işçi sınıfına karşı bir gizli anlaşma içindedir. SEP, işçilere gerçeği söyleyen tek partidir: küresel kapitalizmin 2008’de patlamış olan derinleşen krizi, jeo-politik gerilimleri, hızlanan bir savaş yönelimini ve her bir ülkede toplumsal karşı-devrimi körüklüyor.
Sri Lanka, bu küresel fırtınalardan muaf olmak şöyle dursun, uluslararası durgunluk eğilimleri, düşen emtia fiyatları ve mali istikrarsızlık karşısında son derece kırılgandır. UNP ve SLFP, müttefikleriyle birlikte, utanmadan, iktidara gelirlerse halk için demokrasi, adalet ve ekonomik refah sağlayacağını idda ediyor.
Aksine, bu partiler, kendilerini, kamu harcamalarında acımasız kesintiler, daha fazla özelleştirmeler ve küresel şirketlerin karlarını büyütmek amacıyla yaşam standartlarının sürekli düşürülmesi için Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) emirlerini uygulamaya adamıştır. Yunan işçi sınıfına dayatılan acımasız kemer sıkma önlemleri, uluslararası mali sermayenin, taleplerine yönelik hiçbir muhalefete tahammül etmeyeceği yönünde tüm işçilere bir uyarıdır.
Yaşam koşullarına yönelik yoğun saldırılar, demokratik yollarla gerçekleştirilemez. Hem UNP hem de SLFP, siyasi rakiplerine ve işçi sınıfına karşı acımasız polis devleti önlemlerine başvurmakta uzun bir sicile sahiptir. Her ikisi de Sinhala üstünlükçülüğü çamuruna batmıştır ve yüz binlerce yaşama mal olan çeyrek yüzyıllık topluluksal savaşın [Tamillere karşı savaş –çev.] sorumluluğunu taşımaktadır. Yeni hükümeti hangi partiler kurarsa kursun, onlar, işçilerin ve gençliğin demokratik ve sosyal haklara yönelik daha da tırmanan saldırılar karşısındaki direnişini ezmeye çalışmak için güvenlik güçlerini kullanmakta tereddüt etmeyecekler.
Savaş yönelimi
Sri Lanka, Hint Okyanusu’ndaki deniz yollarının kesişme noktasındaki stratejik konumunun bir sonucu olarak, jeo-politik çekişmelerin bir odak noktası haline gelmiştir. Bu çekişmeler, Ocak ayındaki devlet başkanlığı seçiminde su yüzüne çıktı. Washington, önceden planlanmış bir rejim değişikliği operasyonunda, Mahinda Rajapakse’yi yenilgiye uğratmak ve Maithripala Sirisena’yı devlet başkanı yapmak için, eski devlet başkanı Chandrika Kumaratunga ve UNP lideri Ranil Wickremesinghe ile güçbirliği yaptı.
ABD, Rajapakse’ye, onun anti-demokratik egemenlik yöntemlerinden ya da ayrılıkçı Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’na (LTTE) yönelik askeri saldırılardan sorumlu olan hükümetinin zulmünden dolayı karşı çıkmadı. Washington, Rajapakse yönetiminin Çin ile kurmuş olduğu ekonomik ve siyasi bağlara son derece karşıydı.
Sri Lanka’daki rejim değişikliği operasyonu, Obama yönetiminin, Pekin’in Asya genelinde diplomatik olarak altını oymayı, devam eden Amerikan ekonomik egemenliğini garantiye almayı ve Çin’i askeri olarak kuşatmayı amaçlayan kapsamlı bir strateji olan “Asya’ya dönüş”ünün bir parçasını oluşturuyordu. Washington, tüm bölgeyi bir barut fıçısının üstüne oturtacak şekilde, Güney Çin ve Doğu Çin denizlerindeki bölgesel anlaşmazlıkları pervasızca kışkırtıyor. Her iki tarafın da yapabileceği bir kaza veya yanlış bir hesaplama, Asya’yı ve dünyayı, nükleer silah sahibi güçler arasında yıkıcı bir çatışmaya sokma potansiyeline sahiptir.
Her ülke bu jeo-politik girdaba çekiliyor. Avustralya, Amerikan askeri güçleri için bir platforma dönüşürken, ABD Vietnam’ı, Filipinler’i ve Japonya’yı Çin ile olan denizlerle ilgili anlaşmazlıklarında daha saldırgan bir duruş sergilemeye teşvik etmiştir. Hindistan, Başbakan Narendra Modi’nin yönetimi altında, ABD ile askeri bağlarını kuvvetlendiriyor ki bu hamleler, yalnızca Pakistan ile olan gerilimleri arttıracaktır. Sri Lanka’ya gelince; Washington, onu, Çin’in Ortadoğu’dan ve Afrika’dan enerji ve hammadde sağlama yolunu kesmeye yönelik Amerikan savaş planlarının parçası olarak, Hint Okyanusu’ndaki stratejik bir ileri karakola dönüştürmek istiyor.
Savaş yönelimi, kapitalizmin, dünya ekonomisi ile zamanını doldurmuş ulus-devlet sistemi ve toplumsal üretim ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çözülemez çelişkilerinin ürünüdür. ABD emperyalizmi, küresel ekonomik krize ve kendi tarihsel gerilemesine tepki olarak, dünya hegemonyasını sürdürmek için askeri araçlara başvurmaktadır.
Savaş, işçi sınıfının, ulusal çekişmelerin ve askeri çatışmanın temel nedeni olan kar sistemini ortadan kaldırmaya yönelik devrimci müdahalesi olmaksızın, kaçınılmazdır. SEP’in seçim kampanyası, DEUK ve onun şubeleri tarafından, bir üçüncü dünya savaşına doğru sürüklenişi durdurmak için tüm ülkelerin işçi sınıfını bir uluslararası savaş karşıtı hareket içinde birleştirmek amacıyla sürdürülen siyasi mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.
Colombo’daki siyasi kriz
Bu jeo-politik gerilimler, Sri Lanka egemen seçkinleri içinde, dış politika üzerine derin bölünmeleri kışkırtmıştır. Devlet Başkanı Sirisena tarafından atanan ve Başbakan Wickremesinghe’nin başkanlık ettiği UNP önderliğindeki azınlık hükümeti, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Mayıs ayındaki Colombo ziyaretiyle vurgulandığı üzere, yüzünü keskin bir şekilde Washington’a dönmüş durumda. Bu değişiklik, egemen sınıfın, hükümetin Pekin’e yönelmesi durumunda Washington’ın öfkesinin ekonomik ve diplomatik yansımalarından korkan kesimleri tarafından desteklenmektedir.
Bununla birlikte, geçtiğimiz yedi ay içinde, seçim sözleri birbiri ardına tutulmaz ve yaşam koşulları kötüleşmeye devam edereken, Sirisena’ya ve UNP hükümetine yönelik halk düşmanlığı hızla artmıştır. Sonuç olarak, Rajapakse, genel seçimlere katılmaya ve başbakan olarak iktidara dönmeye çalışmaya teşvik edildi. Büyük şirketlerin, bazıları UNP tarafından askıya alınmış olan Çin’in önemli yatırım projelerinden kar sağlayan kesimleri Rajapakse’yi destekliyor.
SLFP’yi kontrol etmek için Rajapakse ve Sirisena arasında yaşanan siyasi çatışma, bu eski burjuva partisini parçalıyor. Rajapakse, LTTE’yi yenilgiye uğratmış olmasıyla övünerek ve UNP’yi adanın birliğini ve güvenliğini tehdit etmekle suçlayarak, Tamil karşıtı şovenizmi kışkırtıyor. O, ABD’ye ve müttefiklerine yönelik eleştirilerinde temkinli davranmakla birlikte, Çin projelerini yeniden başlatacağını, ekonomiyi canlandıracağını, iş ve daha iyi yaşam koşulları sağlayacağını ilan ederek seçmenlerin aklını çelmeye çalışıyor.
Ocak ayında Rajapakse’nin ekarte edilmesini yöneten ABD, ne onun başbakan olarak dönmesini ne de Pekin ile yakın bağların yeniden kurulmasını hoş karşılayacaktır. Washington, Rajapakse’nin iktidarı elde etme çabasının başarısız olması için her şeyi yapmaktan çekinmeyecektir. Sirisena, SLFP’nin [parlamentoda] çoğunluğu elde etmesi durumunda bile Rajapakse’yi başbakan olarak atamayacağını daha şimdiden ilan etmiş durumda. Bu tür bir hamle, açık bir şekilde anayasa aykırı olacaktır ve yalnızca ordunun ve devlet aygıtının desteğiyle zorla kabul ettirilebilir.
Rajapakse’nin kazanması durumunda sonuca karşı çıkmak ve onun görevden uzaklaştırılmasını talep etmek için, Washington ve müttefikleri tarafından desteklenen şiddetli bir kampanyanın zemini hazırlanıyor. ABD destekli bir diğer “renkli devrim” hazırlanmaktadır. Sivil toplum kuruluşlarını, liberal grupları ve akademisyenleri kapsayan geniş bir üst orta sınıf oluşumları yelpazesi, tıpkı Ocak ayında Sirisena için yaptıkları gibi, UNP’nin ve onun İyi Yönetim İçin Birleşik Ulusal Cephe’sinin arkasında hizaya geçiyor.
SEP, ABD’nin ve onun Colombo’daki siyasi müttefiklerinin entrikalarına karşı çıkarken, ordunun on binlerce sivilin yaşamına mal olan savaş suçlarından ve -hükümetinin kemer sıkma önlemleri karşısındaki işçilerin ve gençliğin direnişini ezmek için güvenlik güçlerini kullanmak dahil- demokratik hakların kabaca suiistimal edilmesinden sorumlu olan Rajapakse’ye hiçbir destek vermez. Biz, işçi sınıfının, demokratik ve sosyal haklarını, yalnızca, sosyalist ve enternasyonalist bir program uğruna mücadelede egemen sınıfın tüm hiziplerinden bağımsız bir şekilde seferber olmasıyla savunabileceğinde ısrar ediyoruz.
Sahte sol örgütler
En sinsi rol, Ocak ayında “demokratik devrim”in amigoları işlevini gören ve Rajapakse hükümetini “faşist diktatörlük” olarak suçlayan sahte sol örgütler -Nava Sama Samaja Partisi (NSSP), Birleşik Sosyalist Parti (USP) ve Öncü Sosyalist Parti (FSP)- tarafından oynanmaktadır. Onların tümü, şimdiki seçim kampanyasında, doğrudan ya da dolaylı olarak UNP’yi destekliyor.
Sahte solcuların Colombo siyaset kurumu ile bütünleşmesinin somut örneği, NSSP’nin önderi Wickremabahu Karunaratne’nin, utanmazca baş propagandacısı gibi davrandığı hükümet danışma konseyinin (Ulusal Yürütme Konseyi) başına atanmasıdır. Karunaratne’nin Ocak “demokratik devrimi”nin devam etmesi yönündeki bitmek bilmeyen çağrıları, Sirisena ve Wickremesinghe gibi işçi sınıfı karşıtı kişilere ilerici bir görünüm sağlamayı ve Rajapakse’ye karşı bir renkli devrime zemin hazırlamayı amaçlamaktadır.
NSSP, USP ve FSP’nin Yunanistan’daki Syriza hükümetini Sri Lanka için bir model olarak desteklemiş olmaları gerçeği, işçiler ve gençlik için bir uyarıdır. Syriza, sadece birkaç aylık süre içinde, kemer sıkma karşıtı sözlerini bütünüyle terk etti, Yunan halkının 5 Temmuz’da ezici bir şekilde “hayır” oyu vermesini görmezden geldi ve Avrupa Birliği’nin acımasız kemer sıkma önlemlerini dayattı. Sri Lanka sahte sol örgütleri, UNP’yi destekleyerek, işçi sınıfına kendi ihanetlerini hazırlıyorlar.
UNP, Sri Lanka burjuvazisinin Sinhala toplulukçuluğuna ve işçi sınıfına karşı suçlara batmış en eski partisidir. Bu parti, ada çapında binlerce insanın katledildiği, Tamil karşıtı bir pogromun yaşandığı 1983’teki iç savaşı başlatmaktan sorumluydu. UNP hükümeti, 1980’lerin sonunda, fiili müttefiki olan Sinhala şovenisti Janatha Vimukthi Peramuna’ya (Halk Kurtuluş Cephesi – JVP) karşı ordunun örgütlediği ölüm mangalarını serbest bıraktı ve kırlarda yaşayan tahminen 60.000 Sinhala gencini katletti. UNP, Ocak ayından bu yana, grevci sağlık işçilerine ve protestocu öğrencilere karşı güvenlik güçlerini kullanıyor ve büyük çiftlik işçilerine yönelik zorbalığı destekliyor.
Castrocu gerillacılık temelinde kurulmuş olan JVP, uzun bir süre önce silahlarını parlamento koltuklarıyla değiştirdi ve Colombo’daki egemen çevrelere tamamen uyarlandı. 2005’te Rajapakse’nin seçilmesini desteklemiş olan JVP, şimdi UNP’yi savunuyor. JVP Ocak ayında Sirisena’nın seçilmesini desteklemişti ve o, ayrıca Ulusal Yürütme Konseyi’nde temsil ediliyor. JVP bu seçimde kendi adaylarını çıkarırken, onun önderleri, UNP’yi neredeyse hiç eleştirmezken, propagandalarını SLFP’ye karşı yöneltiyorlar.
Kötüleşen ekonomik ve toplumsal kriz
SEP, gelecek hükümetin siyasi bileşimi ne olursa olsun, onun, derinleşen ekonomik krizin yükünü emekçilerin sırtına yüklemeye çalışacağı uyarısında bulunur.
Görece yüksek resmi ekonomik büyüme oranları yanlış bir resim sunmaktadır. Ekonomi, yollara, yüksek binalara ve otellere yönelik altyapı harcamalarına ve kaçınılmaz olarak çökecek olan emlak ve hisse senedi piyasasındaki asalakça spekülasyonlara dayandırılmıştır. Çay ve hazır giyim ihracatı düşerken, bir ödemeler dengesi krizi beliriyor.
Hükümet, IMF’nin 4 milyar dolarlık yeni bir kredi vermeyi reddetmesinin ve daha derin harcama kesintileri talep etmesinin ardından, dış borcunu tırmandırmayı yoğunlaştıracak şekilde, daha pahalı borçlanmaya yönelmeye zorlandı. Maliye Bakanı, Mayıs ayında, hükümetin borç yönetimi harcamalarının “son derece yüksek” olduğunu ve gelirin yüzde 95,4’ünü tükettiğini duyurmuştu. Yine Mayıs ayında, eski devlet başkanı Kumaratunga, hükümetin iflasın eşiğinde olduğu ve kamu sektörü maaşlarını ödeyemeyebileceği uyarısında bulunmuştu.
Hem SLFP hem de UNP, seçim kampanyasında, hükümetteyken yüksek ekonomik büyümeye başkanlık ettikleriyle övünüyor. Gerçekte, her iki parti de, IMF’nin, halkın geriye kalanının pahasına bir avuç servet sahibinin karlarını arttıran ekonomik yeniden yapılanma gündemini uyguladılar.
Resmi olarak, yoksulluk, nüfusun yüzde 6,7’sine düşürülmüş durumda. Ancak yoksulluk düzeyi günde 1 dolarlık açlıktan kıvranma düzeyinden 2 dolara çıkartılırsa, nüfusun yüzde 23’ü yoksulluk içinde yaşamaktadır. Ülkedeki işgücünün yarısı düşük ücretli geçici ve gündelik işlerde çalışmaya zorlanıyor ve bu işlerdeki ücretler, gıda ve diğer temel ihtiyaç mallarında yaşanan keskin fiyat artışlarını karşılamıyor. Politika Araştırmaları Enstitüsü’nün araştırmacıları, kısa süre önce, nüfusun dörtte birinin [yaklaşık 5 milyon kişi] yetersiz beslendiğini gösteren veriler sundu.
Küçük bir zengin tabaka lüks evlerde yaşıyor, son model arabalar kullanıyor ve yoksul ailelerin bir ay geçinmek için harcadığını bir öğüne verirken hiçbir şey düşünmüyor. En son rakamlara göre, en yoksul yüzde 20 toplam gelirin sadece yüzde 4,4’ünü elde ederken, en zengin yüzde 20 toplam gelirin yüzde 53,5’ini alıyor.
Seçimler biter bitmez neyin hazırlanmakta olduğu, en açık şekilde, Avrupa ve uluslararası mali sermayesinin temel hizmetlerin (kamu sağlığı, eğitim, emeklilik maaşları, işler ve sosyal yardım ödemeleri) bütünüyle kaldırılmasında ısrar ettiği Yunanistan’da görülmektedir. Bir sonraki Sri Lanka hükümeti, adadaki iç savaş sırasında inşa edilen polis devleti aygıtını işçi sınıfına karşı kullanmakta tereddüt etmeyecektir. Deeside ve Ingestre’deki büyük çay çiftliklerinde çalışan işçilerin ücret artışı mücadelelerine yönelik şimdiki zorbalık, her yerdeki işçiler için uyarı sesi olmalıdır.
İşçi sınıfı için devrimci sosyalist bir program
SEP, işçi sınıfının, burjuvazinin tüm hiziplerinden (UNP’nin yanı sıra SLFP’den) ve onların ortaklarından, dalkavuklarından ve sahte sol destekçilerinden siyasi bağımsızlığını oluşturmaksızın demokratik ve sosyal haklarını savunamayacağında ısrar eder. Yalnızca birleşik bir işçi hareketi iktidar uğruna devrimci bir mücadelede ezilenlere önderlik edebilir ve sosyalist politikalar uygulamak üzere bir işçi-köylü hükümetinin kurulmasına öncülük yapabilir.
SEP, işçileri ve gençliği, hem UNP, SLFP, JVP ve onların müttefiklerinin Sinhala şovenizmini hem de Tamil Ulusal İttifakı (TNA) gibi çeşitli Tamil burjuva partilerinin ayrılıkçılığını; milliyetçiliğin ve toplulukçuluğun bütün biçimlerini reddetmeye çağırır. UNP ve SLFP çeyrek yüzyıllık kanlı bir iç savaştan doğrudan sorumluyken, LTTE’nin toplulukçu politikalarının Tamil halkı için felaket getiren bir çıkmaz olduğu kanıtlanmıştır.
LTTE, Tamil işçilerini ve ezilenlerini değil, rüşvet yiyen Tamil seçkinlerini temsil ediyordu. Sri Lanka ordusu 2009’da saldırısını yoğunlaştırırken, LTTE, adanın geri kalanındaki, Hindistan’daki ve dünya çapındaki işçi sınıfına çağrı yapmak bir yana, onun baskıcı egemenlik yöntemleri eliyle yabancılaşmış Tamil işçilerine ve köylülerine herhangi bir sınıfsal çağrı yapmaktan acizdi. O, bunun yerine, “uluslararası toplum”a, yani Colombo’yu ve onun canice savaşını destekleyen ABD’ye, Hindistan’a ve Avrupa Birliği’ne nafile çağrılar yaptı. LTTE’nin yenilgisi, öncelikle, askeri araç yoksunluğunun değil, onun politikasının sonucuydu.
LTTE’nin parlamento kanadı işlevini gören TNA, 2009’dan bu yana, Tamil seçkinlerine ayrıcalıklı bir konum oluşturmak için Colombo siyaset kurumu ile birlikte dolap çevirme peşinde koşuyor. Kuzey Eyalet Konseyi’nin kontrolünü elde etmiş olan TNA, Jaffna’nın sürmekte olan askeri işgaline uyum sağlamış ve eyaleti, yatırımcılar için bir ucuz emek platformuna dönüştürmeye çalışmıştır. O, iş, kamu hizmetleri ve barınma alanlarındaki eksiklikleri gidermek için neredeyse hiçbir şey yapmadı. TNA bu seçimlerde kendi adaylarını çıkarmakla birlikte, UNP’ye örtük destek veriyor ve Washington ile çalışacağını açıkça ifade ediyor.
SEP, (Sinhala, Tamil ve Müslüman) işçilerin, enternasyonalist sosyalist bir perspektif temelinde birleşmesi için mücadele eden tek partidir. SEP ve onun öncülü Devrimci Komünist Birlik (RCL), tutarlı bir şekilde, birbirini izleyen Colombo hükümetlerinin yürüttüğü topluluksal savaşa karşı çıkmış ve adanın kuzeyindeki ve doğusundaki askeri birliklerin derhal ve koşulsuz olarak çekilmesini talep etmişti. Bizim perspektifimiz, bir Güney Asya ve uluslararası sosyalist cumhuriyetler birliğinin parçası olarak Sri Lanka ve Eelam Sosyalist Cumhuriyeti uğruna mücadelede cisimleşmektedir.
SEP’in programı Lev Troçki’nin sürekli devrim teorisine dayanmaktadır. Bu teorinin doğruluğu, Sri Lanka burjuvazisinin, emekçilerin demokratik haklar ve insanca yaşam standartları yönünde herhangi bir özlemini karşılamaktaki mutlak yetersizliği eliyle açık bir şekilde kanıtlanmıştır. Yalnızca işçi sınıfı, kır kitlelerini arkasında seferber ederek, çözülmemiş demokratik görevleri sosyalizm mücadelesinin parçası olarak tamamlayabilir.
SEP ve adayları, bu seçim kampanyasında aşağıdaki politikalar uğruna mücadele ediyor:
* Biz, tüm güvenlik aygıtının dağıtılmasını ve ülkenin anti-demokratik, toplulukçu anayasası ile bütün baskıcı yasaların ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Yeni bir anayasa, demokratik olarak seçilmiş bir kurucu meclis tarafından kaleme alınmalıdır.
* Biz, işsiz gençliğe iş sağlamak için, herhangi bir ücret kaybı olmaksızın haftalık çalışma saatinin 30’a indirilmesi yoluyla istihdam olanaklarının genişletilmesini öneriyoruz. İyi ücretli işler yaratmak ve acil toplu konut, okul, hastane ve yol ihtiyaçlarını karşılamak için kapsamlı bir bayındırlık programı oluşturulmalıdır.
* Bir bütün olarak işçi sınıfının ücretlerinin ve koşullarının altını oyan sözleşmeli/taşeron işçilik sistemi lağvedilmelidir. Tüm işçiler, güvenli, iyi ücretli iş hakkına sahip olmalıdır. Ücretler, derhal, yaşamaya yetecek bir düzeye yükseltilmeli ve enflasyona endekslenmelidir.
* SEP, herkesin yararlanabildiği ücretsiz, yüksek kaliteli hizmetler sağlanması için kamu eğitimine ve sağlık hizmetlerine milyarlarca rupi harcanması çağrısı yapıyor. Uygun fiyatlı düzgün barınma sağlamak için, toplu konut yapımı geniş ölçüde arttırılmalıdır.
* Biz, devlet arazilerinin, etnik kökeni ne olursa olsun, tüm topraksız köylülere tahsis edilmesini savunuyoruz. Bütün yoksul köylülerin ve balıkçıların borçları derhal iptal edilmeli ve ucuz kredi, teknik danışmanlık ve diğer destekler erişilir kılınmalıdır. Ürünlerine verilen fiyatlar, onlara düzgün bir yaşam standardını garanti etmeyi güvence altına almalıdır.
Bu politikalar, emekçilerin demokratik kontrolü altında ulusallaştırılması gereken büyük şirketlerin ve bankaların ekonomik egemenliğiyle bağdaşmamaktadır. Dış borçlar iptal edilmelidir. Bir bütün olarak toplum, bir avuç süper zengin seçkinin karları için değil, çoğunluğun yakıcı ihtiyaçlarını karşılamak için, sosyalist yöntemler üzerinde tepeden tırnağa yeniden örgütlenmelidir.
İşçileri, kır yoksullarını, gençliği ve aydınları siyasi kampanyamızı desteklemeye çağırıyoruz. Kampanya ekiplerimize katılın, toplantılarımıza katılımda bulunun ve seçim fonumuza bağış yapın. Colombo’da, Jaffna’da ve Nuwara Eliya’da SEP’e oy verin. En önemlisi, sizleri, siyasi perspektifimizi ve programımızı dikkatli bir şekilde incelemeye, partiye katılma başvurusu yapmaya ve SEP’i, işçi sınıfının kitlesel devrimci partisi olarak inşa etmeye çağırıyoruz.
3 Ağustos 2015