Savaşa ve kemer sıkma politikalarına hayır! Sosyalizm için mücadele et!

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Britanya) genel seçim manifestosu:

Aşağıdaki metin, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Britanya) 7 Mayıs’ta yapılacak olan genel seçimlere ilişkin manifestosudur.

Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), işçileri ve gençleri, Glasgow’da Katie Rhodes’e ve Holborn & St. Pancras’ta David O’Sullivan’a oy vermeye çağırır.

SEP’in (Britanya) adayları Katie Rhodes ve David O’Sullivan

Biz, işçileri, kemer sıkma politikalarına ve savaşa karşı, sosyalist politikalar temelinde bir işçi iktidarı uğruna mücadele yoluyla siyasi bir mücadelede seferber etmeye çabalıyoruz.

2008’deki mali çöküş, kapitalist kar sisteminin sistemsel bir çöküşünün yalnızca başlangıcıydı. Kemer sıkma politikaları, toplumsal eşitsizlik, demokratik haklara yönelik saldırılar ve militarizm ve savaş yönelimi, her yerde yeni normal haline gelmiş durumda.

Bu seçimlerde yaşamsal konuların tartışılması bütünüyle dışlandı. Yaygın siyasi hoşnutsuzluk koşulları altında, egemen sınıfın yegane kaygısı, onun yıkıcı politikalarını sürdürmesini mümkün kılacak bir hükümet oluşturmaktır.

1914’te ve 1939’da olduğu gibi, dünya kapitalist sisteminin temel çelişkileri (küreselleşmiş üretim ile dünyanın düşman ulus devletlere bölünmüşlüğü ve toplumsallaşmış üretim ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişkiler), insanlığı yıkımla tehdit ediyor.

Bu krizin parlamenter bir çözümü bulunmuyor. Bir sonraki hükümeti oluşturacak parti ya da partiler bileşimi (İşçi Partisi, Muhafazakar Parti, Liberal Demokrat Parti, İskoç Ulusal partisi -SNP, Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi -UKIP) hiçbir önemli farklılık yaratmayacak. Onların tamamı, başlıca amaçları işçi sınıfının sesinin susturulmasını sağlamak olan süper zenginlerin satın alınmış araçlarıdır. Bütün önemli kararlar, gerçekten hesaba katılan tek seçmen olan şirket ve mali sektör seçkinleri yararına alınmaya devam edecek.

Ekonomik kaosun ve savaşın temel nedeni olan kapitalizme son verebilecek tek toplumsal güç uluslararası işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının bunu başarması için, her şeyden önce, sosyalist enternasyonalizme dayanan yeni bir parti gerekmektedir.

Yeni dünya savaşı tehlikesi

Bu seçimler, ABD ile Britanya’nın önderliğindeki NATO güçlerinin, binlerce askeri ve gelişmiş silahları Rusya sınırındaki ülkelere sevk etmek için Ukrayna’daki Batı destekli darbeden yararlandığı koşullarda gerçekleşiyor.

Onların doğrudan amacı, dünya egemenliğini amaçlayan kapsamlı bir jeopolitik stratejinin parçası olarak, Moskova’da rejim değişikliği gerçekleştirmektir.

ABD, Sovyetler Birliği’nin 1991’de parçalanmasından bu yana, Avrupa’daki ve Asya’daki rakiplerine karşı pazarlara, hammaddelere, ucuz emek ve kar kaynaklarına ulaşımı kontrol etmek için, askeri bir saldırganlığa girişmiş durumda. Bu saldırganlığın merkezinde, 20. yüzyılın başlarında olduğu gibi, Batı Avrupa’dan Ortadoğu’ya ve oradan Çin’e uzanan büyük kara parçası Avrasya üzerindeki denetim yatıyor.

ABD yalnız değil. Bütün büyük güçler, ekonomik krizden çıkışın yolunu, dünyadaki konumlarını rakipleri zararına sağlamlaştırarak bulmaya çalışıyorlar.

Britanya emperyalizmi, bu dünyayı yeniden paylaşma yöneliminde pis bir rol oynuyor. Hükümet yetkililerinden, ordu ve istihbarat çalışanlarından ve onlarla bağlantılı düşünce kuruluşları ile medya propagandacılarından oluşan sabıkalı bir komplocular grubu, halkın arkasından, ABD ordusunun kuyruğuna takılarak, imparatorluğun zafer günlerinden bir şeyleri yeniden ele geçirmeyi amaçlayan planlar yapıyorlar.

Britanya, NATO’nun Doğu Avrupa’daki 30.000 askerlik Ani Müdahale Gücü’nde başrolü oynuyor ve Ukrayna’ya, Britanya’yı Rusya karşıtı provokasyonların merkezine yerleştirecek şekilde askeri “danışmanlar” gönderiyor. Seçimler biter bitmez, Irak’a Britanya birlikleri gönderilecek. Buna, daha fazla askeri harcama talepleri eşlik ediyor.

İki dünya savaşının egemen seçkinlere bir ders öğretmiş olduğunu düşünenler fena halde yanılıyorlar. Tersine, günümüz burjuvazisi, öncellerinden çok daha pervasız ve budaladır. Hiçbir ilerici çözüme sahip olmadığı artan ekonomik ve toplumsal sorunlarla kuşatılmış bir halde, savaşı, alınmaya değer bir risk olarak görmektedir.

Kemer sıkma devri

Her ülkede yaşamı belirleyen özellik, toplumsal eşitsizlikteki devasa artıştır. Dünyanın en zengin 85 milyarderinin serveti, dünya nüfusunun yarısınınkine eşittir. Ancak iki katlı bir otobüsü doldurabilecek bir grup insan, Çin’in, Hindistan’ın, ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin toplam nüfusuna denk düşen 3,5 milyar insanın sahip olduğundan daha fazla serveti kontrol ediyor.

Britanya’da, yalnızca beş aile, nüfusun en yoksul yüzde 20’sinin ya da 13 milyon insanın sahip olduğundan daha fazla serveti kontrol ediyor. En zengin yüzde bir, nüfusun yüzde 55’ininkinden daha fazla serveti denetliyor.

Kişisel servetin sürekli olarak az sayıda ayrıcalıklı insanın elinde toplanması, mal ve hizmet üretimi eliyle gerçek değer üretiminden daha önce tanık olunmadık ölçüde ayrılmıştır. Bu, egemen sınıfın on yıllardır benimsediği ve 2008’den bu yana tırmanan kasıtlı bir politikanın ürünüdür. Hükümetler, uluslararası ölçekte, mali sistemi desteklemeye trilyonlarca pound pompalıyor. Yalnızca Britanya’da, banka kurtarmaları eliyle gerçekleşen toplam borçlanma 1 trilyon poundun üzerinde ki bu meblağ, her saniye 5.170 pound artıyor.

Kamu fonlarının bu şekilde yağmalanmasının, insanca yaşamaya yeten ücrete sahip işler yaratmak ya da yaşamsal önemdeki sosyal hizmetleri finanse etmek şöyle dursun, gerçek ekonomik büyümeyi teşvik etmekle de herhangi bir ilişkisi bulunmuyor. Bu yağma, servetin bir toplumsal asalaklar tabakasına daha yoğun bir biçimde aktarılmasını gerçekleştirmek için kullanılıyor. Bunun sonucu, nüfusun en zengin yüzde 20’sinin 2008’de olduğundan yüzde 64 daha zengin hale gelmesi; bu arada, en yoksul yüzde 20’nin yüzde 57 daha yoksullaşmasıdır.

İlk olarak İşçi Partisi hükümeti tarafından uygulamaya konmuş ve Muhafazakar-Liberal Demokrat hükümet döneminde genişletilmiş olan kemer sıkma önlemleri, kamu sektöründe neredeyse bir milyon işin ortadan kaldırılmasına ve sağlık, eğitim ve sosyal hizmet bütçelerinin özel sektöre devredilmesine yol açmıştır.

Neredeyse üçte birini çocukların oluşturduğu 13 milyondan fazla insan yoksulluk içinde yaşıyor. Yoksulluk içinde yaşayanların büyük bölümünü, milyonlarca insanın düşük ücretli ve sıkça sıfır-saat sözleşmeleri [kaç saat çalışılacağına patronun karar verdiği sözleşmeler- çev.] üzerinden zar zor yaşamaya çalıştığı çalışan yoksullar oluşturuyor. Gerçek ücretler, enflasyon dikkate alındığında, 2008’den bu yana, toplamda yüzde 15’ten fazla gerilemiş durumda.

Genç kuşağın insanca bir geleceğe olan her türlü umudu ortadan kaldırılıyor. 16-24 yaş arası bir milyon kişinin dörtte üçü, altı kişiden biri işsiz ve üç kişiden biri 12 aydan uzun süredir işsizdir. Gençler, onları saatte 2,73 pounddan az para ödenen sıradan işlerde ya da sahte stajyerliklerde çalışmaya zorlayan sosyal yardım kesintilerinin hedefi oluyorlar. İngiltere’deki ve Galler’deki öğrenciler, fahiş üniversite harçlarıyla ve yaşam boyu borçlarla karşı karşıya ki bu milyonlarca insanı konut piyasasından kalıcı şekilde dışlayacaktır. Britanya çapında, 30’lu yaşların altındakilerin ücretleri, yeni ve her zamankinden daha düşük bir temel ölçüt oluşturacak şekilde, yüzde 10 kadar azalmış durumda.

Bu yalnızca başlangıç. Bütün partiler, harcamaları, bu güne kadar yaşanmış olanları geride bırakacak şekilde kısıtlamaya kararlılar. Parlamentonun, gelecekteki bütün hükümetlere sürekli kemer sıkma görevi veren (demokratik hesap verebilirlik kavramını gülünç duruma düşüren) Bütçesel Sorumluluk Yasası’nı alelacele, oybirliğiyle geçirmesinin nedeni budur.

İşçiler ve gençler, tüm Avrupa’da kemer sıkma politikalarını dayatmaya yönelik uluslararası saldırının deneme alanı olan Yunanistan’daki acı deneyimlerden ders çıkarmalılar. Orada, yaygın toplumsal hoşnutsuzluk, bu saldırıları geri çevirme sözü vermiş olan sözde Radikal Sol Koalisyon-Syriza’nın Ocak ayındaki seçim zaferine yol açtı. Ama Avrupa’nın egemen seçkinleri, kemer sıkma politikasının alternatifi olmadığını göstermeye kararlıydılar ve Yunanistan’ı çökertmekle tehdit ettiler. Syriza, bir ay içinde, Avrupa Birliği’nin, Uluslararası Para Fonu’nun ve Avrupa Merkez Bankası’nın talimatlarına uymayı kabul etti.

Bu gelişmeler, mali oligarşinin diktatörlüğüne son verilmedikçe, emekçilerin karşı karşıya olduğu önemli sorunların hiçbirinin çözülemeyeceğini kanıtlamaktadır. Mali oligarşi, toplumun üzerindeki, kesilip atılması gereken bir kanserdir.

Demokratik haklara yönelik saldırılar

Utanç verici toplumsal eşitsizlik düzeyleri ve tırmanan militarizm, demokratik egemenlik biçimleri ile uyuşmamaktadır. Gerçekten de, Britanya ekonomisi her tarafa yayılmış spekülasyona ne kadar bağımlı hale geldiyse, yolsuzluk ve açık suçlar, parlamentodan ve partilerden medyaya, yargıya, polise ve sendikalara kadar bütün ulusal kurumlara o kadar fazla bulaşmıştır.

Her gün, siyaset ve mali sektör seçkinlerinin üst tabakalarının dahil olduğu ve değişmez şekilde cezasız kalan skandallar patlıyor. Buna karşılık, toplumsal hoşnutsuzluk, her zamankinden daha çıplak baskı ile karşılaşıyor.

Keyfi devlet gücünün kullanılmasına ilişkin, 1215’teki Magna Carta’ya kadar uzanan yasal sınırlamalar altüst edilmiş durumda. Britanya, Guantanamo Körfezi dehşetinin, olağandışı gözaltı, işkence ve yargısız tutuklama suçlarının ortağıdır. İçeride halka yönelik kapsamlı bir gözetleme ağı kurulmuş durumda. Edward Snowden ve Julian Assange, bu yasadışı komployu açığa vurdukları için zulüm gördüler ve sığınma talebinde bulunmaya zorlandılar.

Bütün bunlar, “terörle mücadele” ve İslamcı aşırılığa karşı “düşünceyi ifade özgürlüğü”ne ikiyüzlü göndermeler yaparak haklı gösteriliyor. Gerçekte, El Kaide ve İslam Devleti gibi örgütlerin büyümesinden, yalnızca Afganistan ve Irak’taki canice müdahalelerinden değil ama aynı zamanda Libya ve Suriye’de olduğu gibi onları finanse etmekteki ve silahlandırmadaki rollerinden dolayı da, emperyalist devletler sorumludur.

Onlar şimdi, yaratmış oldukları canavarı, işçi sınıfını bölmek ve daha baskıcı aygıtları haklı çıkartmak için kullanmaya çalışıyorlar. UKIP’nin ve göçmen ve Müslüman karşıtı propagandanın teşvik edilmesi, aynı Almanya’da 1930’larda Musevi karşıtlığının kışkırtılması gibi, egemen seçkinlerin, Fransa’daki Ulusal Cephe ve Yunanistan’daki Altın Şafak gibi faşist örgütleri geliştirmeyi amaçladığının işaretidir.

Milliyetçiliğin ve bölgeciliğin teşvik edilmesi

İskoçya, Galler ve İngiliz bölgelerine yetki devrinin Westminster’in [Britanya Parlamentosu – çev.] neo-liberal ve militarist gündemine bir alternatif sunduğu iddiası bir yalandır.

Bu tür hamlelerin amacı, tamamen, merkezi yönetimi sosyal refah önlemlerini finanse etme sorumluluğundan kurtarmak, bölgeler arasındaki rekabeti özendirerek ulusal ücret oranlarını ve çalışma koşullarını mahvetmektir. En önemlisi, bu hamleler, kodamanlara karşı birleşik sınıf mücadelesine karşıdırlar.

İskoç Ulusal Partisi’nin (SNP), Westminster’deki bir İşçi Partisi hükümetini desteklemeye bütünüyle hazır olduğu gerçeği, onun solda olduğuna ilişkin tüm iddiaları teşhir etmektedir. O, burjuvazinin, İskoçya’yı ucuz emeğin ve düşük vergilerin olduğu bir yatırım platformuna dönüştürerek emekçilerin sömürüsünden daha fazla pay almayı uman bir kesiminin siyasi temsilcisidir. Onun başlıca talebi, şirket vergilerinin indirilmesi ve Kuzey Denizi petrolünden gelen vergi gelirlerinin Edinburgh tarafından denetlenmesidir.

Muhafazakar Parti’nin, İşçi Partisi’nin bir kesimi ile birlikte savunduğu, İngiltere için “tam bütçe özerkliği” gündeminin arkasında da aynı ekonomik şart yatmaktadır.

Daha önce görülmedik bir hamleyle, Büyük Manchester’a, toplam 6 milyar poundluk Ulusal Sağlık Hizmeti bütçesi üzerinde denetim verilecek. Bu, topyekün özelleştirme yönünde önemli bir adımdır. Londra Belediye Başkanı Boris Johnson, yetki devrini tüm İngiltere’ye yaymak için, Birmingham, Sheffield, Leeds, Newcastle, Liverpool ve Nottingham gibi kentlerde bir kampanya sürdürüyor. Bütün bunlar, kesintilerin standart örtmecesi olan “bağımlılığı azaltma” adına yapılıyor.

İşçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için

Egemen seçkinlerin gerici politikaları, her yerde öfkeye ve muhalefete yol açıyor. Ama bu direniş herhangi bir siyasi ifade bulmuyor. İşçiler ve gençlik, onların çıkarlarını savunacak bir örgütlenme olmaksızın, siyasi olarak mahrum edilmiş durumda.

İşçi Partisi, büyük şirketlerin, Muhafazakarlar’dan farkı olmayan sağcı bir partisidir. Savaş ve kemer sıkma yönelimi, Blair ve Brown hükümetleri döneminde başlamıştı. İşçi Partisi, iktidara gelmesi durumunda, Muhafazakar-Liberal Demokrat koalisyonun bıraktığı yerden devam edecektir.

Sendikalar, on yıllardır, grevlerin bastırılmasında ve işçi sınıfı hareketine son vermede anahtar rol oynadılar. Onlar, işçilerin örgütleri değil; hükümet ve şirketler adına davranan yüksek maaşlı bir işkolu polis gücünün kurumlarıdır. Günümüzde işlerin, ücretlerin ve çalışma/yaşam koşullarının savunusu, İşçi Partisi’ne ve sendika bürokrasisine karşı siyasi bir başkaldırıyı gerektirmektedir.

Yeşiller Partisi ve kendilerini İşçi Partisi’ne “alternatif” olarak gösteren diğer örgütler bir alternatif değiller. Yeşiller, Almanya’da ve İrlanda’da olduğu gibi, yönetime geldikleri her yerde, kemer sıkma politikalarını uyguladılar ve “insan hakları” bayrağı altında savaşları desteklediler.

Aynı şey, ‘Sendikacı ve Sosyalist Koalisyon’ ve ‘Sol Birlik’ için geçerli. Üst orta sınıfın hali vakti yerinde kesimlerini temsil eden bu sahte solcu eğilimler, krizi, yalnızca, kendi kariyerlerini ilerletme ve sendika bürokrasileri ile devlet aygıtı içinde bol kazançlı görevler alma fırsatı olarak görüyorlar. Onların rol modeli, kendi seçim vaatlerine ihanet eden ve kapitalizme ve kurumlarına meydan okumak yerine kemer sıkmayı dayatma konusunda anlaşan, Yunanistan’daki Syriza’dır.

Sosyalist Eşitlik Partisi’ni inşa et

İleriye giden yolu, yalnızca, kar sistemini devirmeyi amaçlayan uluslararası bir parti sağlayabilir. Sosyalist Eşitlik Partisi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Britanya şubesidir. Biz, milyarlarca kişiden oluşan işçi sınıfının, yerkürenin akıldışı şekilde düşman ulus devletlere bölünmüşlüğüne son vermek ve azınlığın karı değil ama çoğunluğun ihtiyaçları doğrultusunda üretim üzerine kurulu dünya sosyalizmini kurmak için devrimci bir taarruzda harekete geçmesi uğruna mücadele ediyoruz.

SEP, kardeş partileri ile birlikte, işçi sınıfının, sosyalizm uğruna, siyasi oportünizmin her türlü biçimine karşı mücadele eden en cesur ve en uzak görüşlü temsilcileri tarafından verilmiş onlarca yıllık mücadele geleneğine güvenmektedir. DEUK tarafından yayımlanan ve günlük yayın yapan Dünya Sosyalist Web Sitesi, en bilinçli işçilerin ve gençlerin eğitiminde ve örgütlenmesinde son derece önemlidir.

İşçi sınıfının siyasi olarak yeniden silahlanması, 20. yüzyılın stratejik deneyimlerinin özümsenmesine; öncelikle de, Stalinizmin sosyalizme karşılık geldiği yalanının çürütülmesine bağlıdır. Sovyetler Birliği’nde doğmuş olan asker-polis diktatörlüğü, 1917 Ekim Devrimi’nin eşitlikçi ve enternasyonalist perspektifinin mirasçısı değil fakat amansız düşmanıydı.

Stalin’in “tek ülkede sosyalizm” politikası, Devrim’in Lev Troçki önderliğindeki gerçek temsilcilerini hedefleyen kanlı bir baskı kampanyasıyla Rusya’daki devlet aygıtının kontrolünü ele geçiren bir bürokrasinin çıkarlarını ifade ediyordu. Stalinist bürokrasi, işçi sınıfının bir dizi yenilgisinden sorumluydu. Onun karşı-devrimci rolü, 1991’de, Sovyetler Birliği’nin dağılması, kapitalizmin yeniden kurulması ve şimdi Putin’in başkanlık yaptığı cani bir oligarşinin egemenliği ile doruk noktasına ulaştı.

Bizim partimiz, Troçki tarafından, Dördüncü Enternasyonal’in 1938’de üzerinde kurulmuş olduğu dünya sosyalist devrimi perspektifini savunurken oluşturduğu Sol Muhalefet’in mücadelesinden kaynaklanıyor ve onu sürdürüyor.

Bir işçi hükümeti ve sosyalist politikalar için

Sosyalizme, sosyalist adayların parlamentoya ve kapitalist devletin diğer kurumlarına girmesi yoluyla ulaşılamaz. O, siyasi iktidarın işçi sınıfı tarafından alınmasına adanmış yeni mücadele örgütlerinin oluşmasını gerektirir.

Doğrudan fabrikalardan, bürolardan, işyerlerinden ve işçi mahallelerinden seçilmiş bir işçi hükümeti, halkın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak sosyalist politikaları yaşama geçirmekle yükümlü olacaktır.

Militarizme ve savaşa son

SEP, işçi sınıfının uluslararası dayanışması üzerine kurulu sosyalist bir dış politika uğruna mücadele ediyor. Biz, deniz ötesindeki bütün Britanya güçlerinin derhal geri çekilmesini ve bütün Britanya askeri üslerinin kapatılmasını savunuyoruz. Biz, “Savaşa tek kuruş bile yok!” diyoruz. Westminster’daki ve Washington’daki savaş suçluları yargılansın!

Toplumun sosyalist yeniden inşası için

SEP, kar sisteminin anarşisine ve savurganlığına son vermek için mücadele ediyor. Biz, uluslararası mali kuruluşlara olan bütün borçların iptal edilmesini ve bankalar ile büyük şirketlerin kamuya ait ve demokratik kontrol altında tesislere dönüştürülmesini istiyoruz. Servet, milyarderlerden alınmalı ve temel toplumsal ihtiyaçların karşılanması için kullanılmalıdır. Bütün kemer sıkma politikaları iptal edilmeli; milyarlar, işsizliğe son vermek ve herkese yeterli ücret ödenen iş, ücretsiz ve yüksek kaliteli sağlık hizmeti, konut, eğitim ve sosyal hizmet sağlamak üzere ekonomiye akıtılmalıdır.

Demokratik hakları savunun

Devletin kitlesel casusluk aygıtları (MI5, MI6 ve Devlet İletişim Merkezi-GCHQ) kapatılmalıdır. Bütün anti-terör yasaları ile bireysel özgürlükleri kısıtlayan bütün diğer önlemler iptal edilmelidir. Bütün grev karşıtı yasal düzenlemeler ve göçmenlerle sığınmacıları hedefleyen ayrımcı önlemler yürürlükten kaldırılmalıdır. Julian Assange’a, Edward Snowden’a ve Chelsea Manning’e yönelik zulme son verilmelidir.

Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri için

Britanya’da sosyalizm uğruna mücadele, Avrupa ve dünya işçi sınıfının birleşik taarruzunun bir parçasıdır. SEP, büyük şirketler ile bankaların ücretleri ve yaşam koşullarını geriletme ve emperyalist güçlerin askeri hedefleri peşinde koşma aracı olan Avrupa Birliği’ne karşı kıta çapında bir mücadele çağrısı yapar. AB yıkılmalı ve onun yerini Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri almalıdır. Kıtanın milliyetçiliğe ve savaşa batmasını önlemenin ve Avrupa’nın geniş kaynaklarını bir bütün olarak toplum yararına harekete geçirmenin koşullarını yaratmanın tek yolu budur.

Bu politikalara katılan herkesi, adaylarımıza oy vermeye, kampanyamıza dahil olmaya, Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılmaya ve onu inşa etmeye çağırıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir