PKK’ye karşı artan askeri operasyonların ortasında, Türk hükümeti, yüzde 11 oy alan ve parlamentoda 59 milletvekiline sahip olan Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) ezme yönünde harekete geçti.
17 Ocak’ta, Türk ordusu, Türkiye’nin güneydoğusunun çeşitli bölgelerinde 19 PKK üyesini öldürdüğünü ve PKK’nin silahlarını ele geçirdiğini duyurdu. Aynı açıklamada, ayrıca, güneydoğudaki Siirt kentindeki PKK operasyonu sırasında bir polisin öldüğü belirtildi.
Savaşın tırmanması, HDP’nin, geçtiğimiz yılın sonunda, Türkiye-Suriye-Irak sınırı boyunca bir özerk veya belki de bağımsız bir Kürt devleti için bastırmayı düşündüğünü ilan etmesinin ardından geliyor. Bu, Türk hükümetinin HDP’ye karşı vatan hainliği suçlamalarına ve artan tehditlerine yol açtı.
Devlete bağlı Anadolu Ajansı’na göre, Başbakan Ahmet Davutoğlu, 6 Ocak’ta, hükümetinin, “Cizre, Silopi, Sur başta olmak üzere çukur kazan herkesin karşısında, terörü teşvik edenin karşısında aynı ölçüde kararlı ve tavizsiz” olduğunu ilan etti.
Davutoğlu’nun açıklaması, HDP milletvekillerine yönelik açık bir uyarıyı da içeriyordu: “Kimsenin milletvekili olması hasebiyle, söylediği fikirler dolayısıyla ilzam edilmesine izin vermeyiz ama kimsenin de milletvekili zırhının arkasına sığınarak bir toplumun kaderini, insanların en temel hakkı olan hayat hakkını yok sayabilecek uygulamalar içine girmesine de müsamaha göstermeyiz.”
Davutoğlu’nun açıklaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kürt özyönetimi üzerine görüşleri üzerinden HDP liderlerine yönelik bir cezai soruşturma başlatılması çağrısı yapmasının ardından geldi. Erdoğan, 1 Ocak’ta, gazetecilere, “İki eş başkanın yaptığı açıklamalar kesinlikle anayasa suçudur. Haklarında cumhuriyet başsavcılıklarının başlattıkları süreçler var. Bu konuların takip edilmesinin gereğine inanıyorum,” demişti.
Erdoğan, 6 Ocak Çarşamba günü, bir kez daha, daha fazla Kürt yanlısı politikacının tutuklanması çağrısında bulundu. Ankara’daki cumhurbaşkanlığı sarayına davet edilen muhtarlara konuşan Erdoğan, HDP eş başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliği dokunulmazlıklarının kaldırılmasını talep etti.
Erdoğan, “Terör örgütü mensubu gibi hareket eden milletvekilleri konusunda Meclis’in ve yargının harekete geçmesi şarttır diye düşünüyorum,” dedi.
Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) 26-27 Aralık tarihlerindeki iki günlük kongresinin ardından, Diyarbakır ve Ankara savcılıkları, kongrede Kürt halkının daha büyük bir özyönetimi lehinde konuşması üzerinden HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’a karşı soruşturmalar başlatmıştı.
Türk kolluk güçleri, geçtiğimiz günlerde, HDP bürolarına yönelik baskınlara girişti ve Davutoğlu’nun güneydoğu belediyelerine sağlanan devlet fonlarını “karanlık kanallar”a aktarmakla suçladığı belediye başkanları ile birlikte çok sayıda politikacıyı tutukladı. Diyarbakır’ın Sur ve Silvan ilçelerinin belediye eş başkanları da, “özyönetim” açıklamaları nedeniyle “devletin birliğini ve toprak bütünlüğünü bozmak” suçlamalarıyla tutuklananlar arasındaydı.
Ankara’nın Kürt güçlerine karşı son hamleleri, doğrudan doğruya, Ortadoğu’nun yeni bir emperyalist paylaşımı yöneliminden kaynaklanmaktadır. Emperyalist güçler, hem Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejimine hem de Irak ve Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı vekilleri olarak, giderek artan oranda, Irak ve Suriye’deki Kürt milislerini kullanıyor. Türk ordusu Suriye’deki çıkarlarına bir tehdit olarak gördüğü Kürt güçlerine saldırarak karşılık verirken, çatışmalar kentsel savaş biçiminde Türkiye’ye yayılmış durumda.
Savaş tüm Ortadoğu geneline yayılma tehdidi oluştururken, hem Türk hükümeti hem de Kürt milliyetçisi güçler, bölgenin planlanan yeniden paylaşımından kırıntılar almak için çeşitli emperyalist ülkeler ve bölgesel güçler ile anlaşma peşinde koşuyor. PKK yöneticileri, Le Monde’a, hem Moskova’da hem de ABD dış politika kurumunun hizipleri içinde desteğe sahip olduklarını söylerken, Türkiye, Suriye’ye yönelik topyekûn bir saldırıya girişmek için, kendisini, ABD emperyalizminin savaş çığırtkanı bir müttefiki olarak pazarlıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümeti, Kürt illerinde tırmanan askeri operasyonları, Türkiye’nin kırılgan parlamenter sistemini bir başkanlık diktatörlüğüne dönüştürme planlarını kararlılıkla sürdürmek için kullanıyor. 6 Ocak’ta, Avrupa genelinde ortaya çıkmakta olan diktatörce yönetim biçimlerine doğru yönelişi dışa vuran Erdoğan, “Türkiye’nin, kendi yönetim sistemini gereksinimlerine göre belirlemeye ihtiyacı var,” dedi.
Erdoğan, geçtiğimiz hafta, üniter bir Türk devletinde devlet başkanının iktidara sahip olduğu bir Türk başkanlık sistemi için Nazi Almanyası’nın hukuki bir model olarak hizmet edebileceğini önerdiğinde, uluslararası ölçekte bir eleştiri dalgasına yol açmıştı. Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan ziyaretinin ardından, “Üniter devlette başkanlık sistemi yoktur diye bir şey yok. Şu an zaten dünyada bunun örneği var geçmişten bu yana da var. Yani Hitler Almanyası’na baktığınızda orada da bunu görürsünüz,” demişti.
HDP son çatışmalar öncesinde Kürtlerin kendi özerk bölgelerine sahip olduğu bir federal ya da yarı federal bir Türkiye karşılığında bir başkanlık sistemini destekleyeceği yönünde işaretler vermişken, Kemalist muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) başkanlık sistemine karşı çıkıyorlar.
Erdoğan’ın Kürtlere karşı yenilenmiş savaşı ve bir başkanlık sistemi üzerindeki ısrarı, Ortadoğu’da İran ve Suudi Arabistan gibi başlıca bölgesel güçler arasında tırmanan gerginliklere ve hızla yükselen topyekûn savaş tehlikesine derinden bağlıdır.
Türkiye cumhurbaşkanı, geçtiğimiz hafta, Şii din adamı Nemr el-Nemr’in Suudi müttefiki tarafından idam edilmesini savunurken, göstericilerin Tahran ile Meşhed’deki Suudi diplomatik temsilciliklerine yönelik saldırılarını eleştirdi. Erdoğan, “Bu Suudi Arabistan’ın bir iç hukuk meselesidir bana göre. Bunun kararı daha önceden verilmiş, bunun adımını Suudi Arabistan bu şekilde atmıştır. Tasvip edip etmemek ayrı konu,” dedi.
Ortadoğu’yu şimdiden yeni sömürgeci bir savaş alanına dönüştürmüş olan NATO güçlerinin böl yönet stratejisinde kendi rolünü oynayan Ankara, Suriye ile Irak’a egemen olma yağmacı hedefiyle, bölge genelinde mezhepsel çatışmaları körüklemek amacıyla uzun süredir Sünni güçleri destekliyor.