Almanya seçimleri, işçi sınıfının Marksist devrimci programa “yabancı” ya da “uzak” olmadığını gösterdi.
18 Eylül tarihinde yapılan Alman parlamentosu (Bundestag) seçimlerine on altı eyaletin dördünde katılan Parteifür Soziale Gleichheit (Almanya Sosyalist Eşitlik Partisi), toplam 15 bin 365 oy aldı. Dördüncü Enternasyonal geleneğinin savunucusu olduğunu ilan eden diğer örgütlenmelerin ya “Sol Parti”ye destek verdiği ya da hiç bir şey yapmadığı bir ortamda, yalın bir devrimci enternasyonalist program etrafında sürdürülen seçim kampanyası sonucunda elde edilen bu sonucu, Marksist devrimci hareketin başarısı olarak değerlendiriyor; PSG’li Troçkistleri kutluyoruz.
PSG, daha önce, altı eyalette katıldığı 1998 yılında yapılan Bundestag seçimlerinde 6 bin 226; 2004 Avrupa seçiminde ise -ülke çapında (16 eyalet)- toplam 25 bin 824 oy almıştı. Böylece PSG, geçen yıl Haziran ayında yapılan Avrupa seçimleriyle karşılaştırıldığında, seçimlere katıldığı dört eyalette, oylarını yüzde 50 oranında artırmış; Hessen ve Saksonya’da ise ikiye katlamış durumda.
Temel pozisyonlarda ısrar
PSG’nin, yalnızca mülk sahibi sınıf partilerinin değil, “işçi sınıfının devrimci öncüsü” olduğunu iddia eden örgütlerin de ciddi ideolojik-politik çalkantılardan geçtiği bir dönemde elde ettiği bu başarının nedeni, onun her türden ulusal reformist akımla arasına çektiği sınırdır. Seçim kampanyası boyunca, PSG, işçi sınıfını Marksist devrimci bir program temelinde harekete geçirmeye çalışmış; amacının, işçi sınıfının uluslararası partisi olarak Dördüncü Enternasyonal’in inşasını daha ileriye taşımak olduğunu en baştan ilan etmişti. PSG’nin aldığı 15 bin oy, bu yüzden, sınıf bilincinin işçi sınıfı içinde yükselmeye başladığının; emekçi kitlelerin Marksizme her zamankinden daha yakın olduğunun göstergesidir.
PSG’nin devrimci enternasyonalist programına verilen 15 bin oy, “işçi sınıfının bilinç düzeyi geri”, “işçi sınıfı devrimci partilere / örgütlenmelere uzak duruyor”, “onların günlük gereksinimlerine / bilinçlerine seslenmek gerek” vb. masalların geçersizliğini kanıtlamakta; işçi sınıfının Marksist devrimci programa kazanılamayacağından hareketle (onlar, elbette “şimdilik” diyor), önce bir “kitlesel işçi partisi”, “işçilerin partisi” vb. kurmak isteyenlerin argümanlarını da boşa çıkartmaktadır.
PSG’nin, kendisini sosyalist olarak adlandıran diğer bir parti olan AMLP’den (Almanya Marksist-Leninist Partisi) -Almanya’daki Maoist örgüt- çok daha fazla oy almış olması da önemlidir. Açıkça Stalinizmi ve Maoizmi savunan ve bunu sendika bürokrasisine oportünistçe uyarlanmayla birleştiren AMLP seçimden önce Sol Parti’ye işbirliği yapmayı önermiş ve adaylarını geri çekmişti. Ancak Sol Parti bu teklifi reddetti. Sonuçta, AMLP on altı eyalette aday çıkardı ve 400.000 euro harcadığı (kendi verilerine göre) yoğun bir seçim kampanyası yürüttü – ki bu PSG’nin kampanyada harcadığının çok üzerinde bir rakamdı.Buna karşın, PSG, seçime katıldığı bütün bölgelerde bu partiden çok daha fazla oy aldı (AMLP’nin oyları, yalnızca merkezinin bulunduğu Kuzey-Ren/Westphalia’daPSG’den sadece birkaç yüz tane öndeydi).
Sosyalizm, PSG’ye verilen 15 bin oyun, sosyalist bir program için verilen mücadelede ileriye doğru atılmış önemli bir adımı temsil ettiğini düşünüyor. Aşağıda yayımladığımız seçim programında da görülebileceği gibi, PSG, her türden reformcu ve ulusalcı sol partiyle arasına yalın bir çizgi çekmiş; toplumsal ve siyasal krizin kökenlerini, emekçilere başarıyla açıklamış ve onları bir uluslararası sosyalist programla tanıştırmıştır.