Parteifür Soziale Gleichheit’ın (Sosyalist Eşitlik Partisi) şeçim bildirgesi*

Toplumsal eşitlik ve Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri için! Oyunuzu PSG’ye verin!

Parteifür Soziale Gleichheit (Sosyalist Eşitlik Partisi) bu sonbaharda yapılması planlanan Almanya parlamento seçimlerine kendi adayları ile katılacak. Parti, dört eyalette aday listesi oluşturacaktır: Bu eyaletler Berlin, Saksonya, Kuzey Ren Westphalia ve Hessen’dir.

Bizim bu seçimlere katılma amacımız, emekçilerin, emeklilerin, işsizlerin ve gençlerin çıkarlarını temsil edecek yeni bir partinin üzerinde inşa edileceği temeli oluşturmaktır.

Biz, Almanya Parlamentosu Bundestag’da temsil edilmekte olan bütün partilerin savunduğu sosyal -harcamalarda yapılan- kesintilere karşı çıkıyoruz ve büyük partilere temelden karşı çıkan bir ilkesel duruşla seçime giriyoruz: biz toplumun ihtiyaçlarının büyük sermayenin ve şirketlerin kârlarından önce gelmesi gerektiğini söylüyoruz.

Biz toplumsal eşitlik ve adalet ilkeleri üzerinde yükselen sosyalist bir toplum için mücadele ediyoruz. Bu sadece işçi sınıfının uluslararası düzeyde birleşmesi ve bütün ulusal, etnik ve dinsel farklılıkların aşılması ile mümkün olabilir. Amacımız Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri’nin kurulmasıdır.

Bu seçimlerde işçi sınıfı sadece Sosyal Demokrat Parti (SPD)-Yeşil Parti koalisyonunun iflası ile değil fakat aynı zamanda kapitalist sistemin tarihsel bir krizi ile karşı karşıyadır.

Üretimin küreselleşmesi ve ulusal devlet sistemi ile dünya ekonomisi arasındaki artan çatışmalar geçen yüzyılın çözülememiş sorunlarının ve çelişkilerinin tamamını su yüzüne çıkarttı. Irak’taki savaş ve bu ülkenin acımasızca işgali sadece bir başlangıçtır. Amerikan hükümeti dünyayı ABD emperyalizminin çıkarlarına göre yeniden paylaştırmaya ve en pervasız kapitalist yağmalama ve sömürü biçimlerine dayalı küresel bir düzen kurmaya çalışıyor.

Bu baskı altında Avrupa Birliği parçalanıyor. Avrupa Birliği her türden ilerici görüntüsünden arınmış ve büyük sermayenin toplumsal koşullara yönelik saldırılarının bir aracı olduğuna ilişkin doğasını gözler önüne sermiş durumda. İşsizlik, yoksulluk ve toplumsal eşitsizlik, demokratik hakların adım adım ortadan kaldırılması ve sistematik askeri silahlanma ile kol kola gidiyor. Avrupa bir kez daha keskin ulusal çatışmalara sahne oluyor; – geçen yüzyıldaki iki savaşın yol açtığı katliamlardan hiçbir şey öğrenilmemişçesine – dünya savaşı hayaletini bir kez daha önümüze getiriyor.

Biz seçimlere kapitalist sisteme karşı geniş bir siyasi harekete giden yolu açmak için katılıyoruz. Avrupa genelindeki emekçilerin bağımsız siyasi müdahalesi olmadan gericilik dalgasını durdurmak ve felaketli bir sonucu önlemek mümkün değildir. İki yıl önceki Irak savaşına karşı düzenlenen kitle gösterileri ve Fransa ile Hollanda’da Avrupa Anayasasına “hayır” oyu çıkması böyle bir hareketin yeşerebileceğinin habercisidir. Ancak, işçi sınıfı sadece sosyalist bir program altında ve Avrupa çapında bir parti inşa edilmesi yoluyla birleşebilir.

Ne Almanya’da ne de başka herhangi bir ülkede emekçilerin karşı karşıya oldukları tek bir sorun bile ulusal çerçeve içinde çözülemez. Bir bölgeye ve işgücüne karşı diğer bir bölgeyi ve işgücünü kullanan ulus-ötesi şirketlere ve finansal devlere karşı sadece tek bir savunma mümkündür: işçiler, dayanışma ve işbirliğini temel alan kendi uluslararası stratejilerini geliştirmek zorundadırlar. Almanya’daki ve diğer sanayileşmiş ülkelerdeki işçiler, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve ücretlerin düşük olduğu diğer ülkelerdeki işçilerin sorumluluğunu üstlenmelidirler. Bu ülkelerdeki işçilerin içinde bulundukları çaresizlik ortamı diğer yerlerde ücretleri aşağı çekmek için kullanılmaktadır -tıpkı Almanya’da, doğudaki düşük ücretlerin batıdaki ücretleri aşağıya çekmek için kullanılması gibi.

Bu nedenle bizler, eski SPD yöneticisi OskarLafontaine’nin ve onun Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ile Seçim Alternatifi grubu (WASG) arasındaki ittifakının kararlı muhalifleriyiz. Lafontaine’nin son zamanlarda Alman ücretlilerinin işlerini almakla suçlayarak yaptığı Fremdarbeiter (“Yabancı işçi” anlamına geliyor. Yabancı işçilere karşı ilk kez Naziler tarafından kullanıldığı için onların jargonunun bir parçası oldu -çev.) karşıtı uyarıları bir dil sürçmesi değil, fakat kendi programının bir parçasıdır. Lafontaine, Fransız-Alman egemenliği altında, dünyadaki diğer güçlere karşı direnebilecek güçlü, kapitalist bir Avrupa istiyor.

Lafontaine, son kitabında, Avrupa’nın “çıkarlarını koruyabilmesini” sağlayabilecek olan bir Fransız-Alman konfederasyonunu savunuyor. Bu amaçla yabancı düşmanlığını sömürmeye tamamen hazır. O, doğum oranları daha yüksek olan ve Avrupa’nın kültürel kimliğini tehdit ettiklerini öne sürdüğü Müslümanların göçüne karşı çıkıyor. Aynı mantıkla Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasını da karşı çıkıyor.

Mevcut iş olanaklarını ve ücretleri bir veya birkaç ülkenin etrafına duvar çekerek korumaya çalışmak etkisiz olduğu kadar gericidir de. Küreselleşme bütün ulusal programların altını oydu. 15 yıl kadar önce eski Doğu Almanya, Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği, kendi ulusal siyasetleri ve “tek ülkede sosyalizm” öğretileri küreselleşme gerçeğiyle burun buruna geldiğinde dağıldılar. Şimdi aynı kader dünyanın her yerinde sosyal demokrasiyi bunaltıyor. Artık ulusal çerçeve içersinde sosyal reformları gerçekleştirmenin mümkün olmadığı koşullar altında, sosyal demokrat partiler geri döndürülemeyecek bir biçimde büyük sermayenin tarafına geçtiler.

Sosyal demokrasi yeniden diriltilemez. Gerçekler tarafından reddedilen siyasi programları tekrar canlandırmaya çalışmak yerine siyasi bir bilanço çıkarıp sosyalist perspektif hakkında ciddi tartışmalara girmek gerekir. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Almanya seksiyonu olarak PSG, Marksizmi on yıllarca sosyal demokrasi ve Stalinizme karşı savunan Troçkist dünya hareketinin geleneğini pratiğe dökmektedir.

Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri

PSG, Lafontaine ve PDS’in programlarına doğrudan karşı çıkan bir program geliştiriyor. Bizim amacımız sosyal demokrasiyi yeniden canlandırmak değil; toplumun sosyalist olarak yeniden örgütlenmesidir. Bu, yalnızca işçi sınıfının uluslararası siyasi kitlesel hareketi ile gerçekleştirilebilir. Biz Avrupa’nın yukarından birleştirilmesinin karşısına Avrupa’nın aşağıdan birleşmesini koyuyoruz. Avrupa Birliği’nin tek demokratik ve ilerici alternatifi Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri’dir.

Birleşik sosyalist bir Avrupa, kıtanın rakip ulus devletlere bölünmesinin üstesinden gelecek ve Avrupa’nın muazzam servet ve üretim kapasitesini, toplumu herkes adına geliştirmek için kullanacaktır. İşçi sınıfının ABD emperyalizmine karşı durabilmesini mümkün kılacak ve Amerikan işçi sınıfını, Beyaz Saray’daki savaş tüccarlarının üstesinden gelebilmesi için cesaretlendirecektir. Dünyanın her yerindeki ezilmiş halklara emperyalizme karşı ve kendi ülkelerindeki zalimlerin üstesinden gelebilmek için ilham verecektir.

Bu amaçla biz şu programı öneriyoruz:

Toplumsal eşitlik için

Bir işe sahip olmak, emeklilik maaşı almak, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanmak temel sosyal haklardır. Bunlar büyük sermayenin kâr çıkarlarının önünde yer almalıdır. Kitlesel işsizliğinin üstesinden gelmek ve milyonlarca insana iş yaratmak için, eğitim, sağlık, yaşlılara bakım, kültür ve sosyo-ekonomik altyapının -ilk aşamada Doğu Avrupa’da- yeniden kurulması gibi hayati alanlarda devasa bir kamu projesi gerekmektedir. Her yurttaş, devlet tarafından güvence altına alınmış, rahat ve güvenceli emeklilik sağlayacak bir emeklilik maaşından, kamu tarafından sunulan kapsamlı sağlık sisteminden ve üniversiteyi de içerecek olan ücretsiz eğitimden yararlanmalıdır.

Bu tür bir politikaya karşı öne sürülen temel iddia, kamu hazinelerinin boşalmış olduğu ve hiç para olmadığıdır. Gerçekte bu tür önlemleri alabilmek için gerekli zenginlik bol miktarda var. Sorun, bu zenginliğin bir avuç ayrıcalıklı insanın elinde toplanmış olmasıdır.

Toplumsal ihtiyaçları karşılayacak olan kapsamlı bir programın başlangıç noktası, ekonominin büyük şirketlerin ve bankaların kâr güdüsüne tabi kılınması yerine, toplumun tamamının çıkarları doğrultusunda rasyonel bir biçimde örgütlenmesidir. Büyük şirketler ve finansal kuruluşlar kamulaştırılmalı ve toplumsal ve demokratik bir denetime tabi tutulmalıdır. Şu anda büyük şirketlerin baskısı altında ayakta kalmaya çalışan küçük işletmelere, işçilerine insan onuruna yakışan ücretler verebilmeleri için ucuz kredi kaynaklarına erişim olanağı sağlanmalıdır. Toplumsal gelişim programını finanse edebilmek üzere, en üst gelir seviyesindekiler ve büyük hisse – ve mülk – sahipleri çok yüksek oranlarda vergilendirilmelidir. Son zamanlarda böyle bir projenin gerçekleşebilmesi için gündeme getirilen, milyonerlerin vergi oranlarında sembolik bir artış yapma önerisi kesinlikle yeterli değildir.

Demokrasi ve göçmenlerin hakları için

Demokratik hakları savunmak ve her yurttaş için gerçek anlamda bir siyasi eşitlik inşa etmek sosyalist bakış açısının ana unsurlarıdır. Biz “terörizme karşı savaş” adına dayatılan, demokratik haklar üzerindeki bütün kısıtlamaları kesin bir biçimde reddediyoruz.

Demokratik haklar için mücadele ve sosyal haklar için verilen kavga birbiriyle çok yakından bağlantılıdır. Toplumsal servetin küçük bir azınlığın elinde olduğu, iş yerlerinin önsel olarak patronların diktatörlüğünde olduğu ve işçilerin karar mekanizması üzerinde demokratik denetimlerinin yadsındığı, basın ve medyanın büyük şirketlerin elinde ve emrinde olduğu ve eğitime ve kültüre küçük bir seçkinler grubu egemen olduğu sürece gerçek anlamda demokrasiden bahsetmek mümkün değildir. Özellikle kültür, eğitim ve sanat alanlarında yapılan kesintiler toplumun dokusunda muazzam tahribata yol açmaktadır. Militarizmin, vahşiliğin ve bencilliğin yüceltilmesi ile geçmiş sanatsal ve kültürel kazanımların küçük görülmesi arasında güçlü bir ilişki var.

İşçilerin, Avrupa’da baskı altında ve yoksunluk içinde yaşayan milyonlarca mülteci ve göçmenin sorumluluklarını almamaları durumunda, kendi demokratik haklarını savunmaları mümkün olmayacaktır. Bizler Almanya’daki gerici ve ayrımcı göçmenlik yasalarının hemen iptal edilmesinden yanayız; mültecilerin suçlanmalarına ve sınır dışı edilmelerine tamamen karşıyız. İnsanların istedikleri bir Avrupa ülkesinde yaşama ve çalışma haklarını şartsız olarak savunuyoruz. Göçmenlere karşı güdülen iftira politikaları ve din, renk veya doğum yeri gerekçesiyle ekilen ayrımcılıkların hepsi işçi sınıfını bölmek ve toplumdaki kitleleri kontrol altında tutmak için tasarlanmaktadır. Mülteciler ve göçmenler işçi sınıfının büyük bir kesimini temsil etmektedir ve yaklaşmakta olan mücadelelerde önemli bir rol oynayacaktır.

Savaş ve militarizme karşı

Emekçiler Amerikan emperyalizminin patlayışından doğan tehlikelere karşı, kendi bağımsız yanıtlarını oluşturmak zorundalar. Onlar, Alman ve Avrupa hükümetleri tarafından sürdürülen, Washington’un gönlünü alma çabaları ile kendilerinin kandırılmasına izin verip rahatlamamalıdırlar. ABD emperyalizminin saldırgan militarizmi insanlığı bir felakete sürüklemekle tehdit ediyor. Bu, kendi başına dünya barışını tehdit eden en büyük tehlikedir. Biz NATO’nun derhal dağıtılmasından ve Avrupa’daki bütün Amerikan üslerinin kapatılmasından yanayız.

Avrupa hükümetleri Washington ile uzlaşmaya çalışırken aynı zamanda kendi emperyalist projelerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Alman ordusunun yeniden örgütlenmesinin ve ortak Avrupa müdahale gücü ile bağımsız bir Avrupa silahlanma sanayini kurma girişimlerinin ardında bunlar yatmaktadır. Biz bu gelişmelere karşıyız ve Alman ve diğer Avrupalı birliklerin Irak’ta ve Ortadoğu’nun diğer bölgelerinden olduğu kadar Balkanlardan, Afganistan’dan ve Afrika’dan da hemen çekilmeleri çağrısı yapıyoruz.

SEP’nin seçim kampanyasına destek ver

Biz kolayca ulaşılabilecek vaatlerde bulunmuyoruz. Yeni bir işçi partisi kurmak, ileri görüşlülüğü ve sebatlı olmayı gerektiren çok çetin bir iş. Kapitalizmin krizine ve ondan doğan tehlikelere karşı sihirli bir çözüm yok. Her kim çabucak elde edilebilecek ve kolay bir çözüm öneriyorsa bu kişi ya bir ahmak, ya bir şarlatan ya da bir demagogdur. Ancak bu görev yerine getirilmek zorunda. SPD ve Yeşiller Partisi’nin muhafazakar birlik partileri ve “serbest piyasacı” FDP karşısında “kötünün iyisini” temsil ettiğini savunanlar ya da Lafontaine ve PDS’ye umut bağlayanlar sadece yeni bozgunlara giden yolu hazırlıyor demektir.

Sosyal demokratların yarı yolda duran uygulamaları, yaptığı manevralar ve verdiği ödünler, sağlam ilkelere duyduğu nefret ve gözü pek vizyon ve cesur eylemin yerine oportünist miyopluğu yüceltmesi, siyasi düşünce üzerinde boğucu bir etki yaptı. Şimdi, SPD’nin politikalarının çöküşü bu atmosferi temizledi ve ciddi politik tartışma için fırsat yarattı. SPD ile hesaplaşmak, temelden yeni bir siyasi yönelişi – onun siyasi anlayışından bilinçli bir şekilde kopmayı ve Marksizmin devrimci geleneklerine dönmeyi – gerektiriyor.

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Almanya seksiyonu olarak PSG kendisini eşsiz bir geleneğe dayandırıyor. Dördüncü Enternasyonal, sosyal demokrasiye ve yalanlara dayanarak gerek Moskova’da gerekse Doğu Berlin’de Marksizmin sürekliliğini temsil ettiğini iddia etmiş olan Stalinizme Marksist bir alternatifin mevcut olduğunun yaşayan bir kanıtıdır.

Dördüncü Enternasyonal 1938’de LevTroçki tarafından Komünist Enternasyonal’in yozlaşmasına karşı uluslararası sosyalist programı savunmak için kurulmuştu. Dördüncü Enternasyonal’in kökleri Sovyetler Birliği’ndeki Stalinist yozlaşmaya karşı 1923 yılında başlayan Sol Muhalefet’e kadar uzanmaktadır. Stalinizm’in yüz binlerce muhalifi -neredeyse tamamı Troçkist olmakla suçlanmıştı- 1930’lardaki kanlı tasfiyeler sırasında yaşamını yitirdi.

Sürgünde yazdığı çok sayıda makalede Troçki, Stalin’in ve Almanya’daki Komünist Parti’nin önderi Thälmann’ın izledikleri politikaların yol açacağı tehlikelere karşı uyarılarda bulunmuştu. Troçki Alman Komünist Partisi ve SPD’yi Nazilere karşı birleşik cephe kurmaya çağırdı. Yaptığı uyarılar boşunaydı. Stalinistlerin ultra-sol ve bozguncu politikaları sonucu işçi sınıfının önemli kesimleri SPD’nin kontrolü altında kaldı ve Hitler iktidara gelebildi. 1940’da Troçki Meksika’da bir Sovyet gizli ajanı tarafından öldürüldü.

Troçkist hareketin tarihsel sürekliliği bugün Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nde vücut buluyor. Sosyal demokrasi ve Stalinizmin işçi hareketine egemen olması Marksist geleneğin yalıtılmasını olanaklı kılmıştı. Ancak şimdi bu bürokrasilerin siyasi iflası, Dördüncü Enternasyonal’in artan bir karşılık bulduğu yeni bir tarihsel dönem açıyor. DEUK, Dünya Sosyalist Web Sitesi ile dünyanın her tarafından izleyici kazanan ve gittikçe daha çok Marksizmin otantik sesi olarak kabul edilen bir araca sahip.

Seçim kampanyasının başarısı için – gerekli imzaları toplamak, politik materyallerin dağıtımını sağlamak ve bir dizi seçim toplantısı düzenlemek için – ParteifürSozialeGleichheit’ın (Sosyalist Eşitlik Partisi) geniş desteğe ihtiyacı var. Ayrıca kampanyayı finanse edebilmek için cömertçe yapılacak bağışlara da ihtiyacımız var.

Her şeyin ötesinde, gerçek bir sosyalist alternatife ihtiyaç olduğunu gören herkesi Dünya Sosyalist Web Sitesini okumaya ve takip etmeye, PSG ile iletişime geçmeye ve PSG ile Dördüncü Enternasyonali inşa etmek için gerekli olan siyasi tartışmalara ve etkinliklere katılmaya çağırıyoruz.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir