Bu o tarihte Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin yayın organı olan Fourth International’ın Haziran 1987 tarihli sayısında yer alan “Stalinizme ve Halk Cephesine Hayır! Dördüncü Enternasyonal’i İnşa Et!” başlıklı yazıdan alınmış bir pasajdır (sayfa 18-19). DEUK’un Üçüncü Plenum Belgeleri – Stalinizme ve Halk Cephesine Hayır! Dördüncü Enternasyonal’i İnşa Et! – İşçilerin Devrimci Partisi’nin (WRP) “Yeniden Örgütlenme Konferansı” Üzerine Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Açıklaması (18 Mart 1987) Aynı yazıdan bir önceki pasaj için bakınız: https://www.wsws.org/tr/articles/2019/12/27/more-d27.html
***
Moreno, 1970’lerin başlarında, bilinçli bir biçimde, Juan Coral’ın yarı ölü haldeki Sosyalist Partisi ile birleşerek merkezci bir parti yaratmaya ve PST’yi [Sosyalist İşçi Partisi] oluşturmaya girişti. Moreno, kendi yaptıklarını akıl almaz bir biçimde mahkum etmek anlamına gelen şu satırları yazdı: “Şu anda esas siyasi örgütsel hedefimiz, yasal solda merkezci bir parti oluşturmaktır… Bu örgütün, proleter Bolşevik örgütün tam zıddı olduğunun bilincindeyiz… Bu, bizim, devrimci Marksizmi reddetmiş olan döneklerle bir arada bulunduğumuzu ortaya koyan bir itiraftır.”
Morenoculuk için can alıcı sınav, 1973 yılında, krizden harap olmuş ve açık bir iç savaş olasılığı ile yüz yüze olan Arjantin burjuvazisinin, General Peron’u iktidara geri çağırmasıyla başladı. Bunu izleyen aylarda, Moreno, kendisini ve örgütünü, Peron’a olan siyasi bağımlılığından kurtarmak ve yüzünü kararlı bir biçimde işçi sınıfına döndürmek konusunda bütünüyle aciz olduğunu kanıtladı. PST, devrimci Marksist bir parti gibi davranıp, kitleler ile Peronculuk arasındaki bütün bağları paramparça etme mücadelesi vermek yerine, Peroncu hareketin çeperinde, “sol”un tam yetkili elçisi gibi davrandı.
Morenocular, zaman zaman devrimci retoriğe başvururlar. Bir zamanlar Troçki’nin söylemiş olduğu gibi, merkezci “tumturaklı ifadeler kullanmak konusunda cimrice davranmaz.” Nitekim Morenoculuk, işçi sınıfının siyasi bağımsızlığının sağlanması gerektiğinden söz eder ve hatta Peron’u emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmekle suçlayacak kadar ileri gider.
Ancak PST, en militan pozlarını takındığında ve rejimin politikalarını eleştirdiğinde bile, son tahlilde, rejimin soldaki sadık muhalifi olarak kaldı. Her kritik noktada, Peroncu rejimin her çökme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı anda, PST kendisini hükümetin emri altına soktu. PST, amacını berrak bir biçimde, her zaman için Arjantin kapitalizmini devirmek ve onun devletini parçalamak olarak tanımlayan, devrimci uzlaşmazlığın partisi olarak değil, daima Peronculuğun “toplumsal vicdanı” ve demokrasinin savunucusu olarak faaliyet gösterdi.
Arjantin’de PST’nin oynadığı rol, belirli sınırlar içinde, İspanya’da POUM’un oynamış olduğu rolle kıyaslanabilir. Bununla beraber, PST’nin oynadığı rolün çok daha kötü bir rol olduğunu da belirtmek gerekir. Moreno ile Nin’in ve POUM’un tek ortak yanları, Nin’in ve POUM’un yaptıkları en kötü hataların, Moreno’nun siyasi yaşamına adeta modellik etmiş olmasıdır. Ancak Moreno bu hataları o derece bayağı biçimlerde yeniden üretmiştir ki, eğer tanık olabilmiş olsaydı, Nin’in bu hataları bizzat yüksek sesle kınayacağından kuşku duymamak gerekir.
Bütün benzetmeler sınırlıdır ve biz bu satırları yazarken bile, Moreno’yu Nin’le aynı kefeye koymak konusunda pek istekli değiliz. En azından –POUM’u hoş görmek için değil ama onu anlamak adına– Nin’in trajedisinin, Stalinizmin korkunç ihanetlerinin damgasını vurduğu bir dönemin, genel olarak trajik olan koşullarını yansıttığı söylenebilir. Bu, yaptıkları en ciddi hatanın –halk cephesi hükümetinden kopmayı reddetmelerinin– bedelini yaşamları ile ödemelerinin ardından bile, Nin’e ve onun izleyicilerine yönelik olarak yaptığı açık suçlamaya duygusallığın en ufak gölgesinin bile düşmesine izin vermemiş olmasına karşın, Troçki’nin kendisi tarafından da ifade edilmişti.
Nin’in içinde bulunduğu tarihsel koşullardan bütünüyle farklı ve proletarya açısından kıyas kabul etmeyecek ölçüde çok daha elverişli koşullarda, PST, devrimci Marksizmi temsil ettiğini iddia ederken, halk cephesi anlayışının çok daha çürümüş bir versiyonundan kopmayı reddetti. PST, Peron rejiminin dermansız Bonapartizminin kuyruğuna umutsuzca yapışarak, “sol” eleştirilerini sadece kitleleri yanlış yönlendirmek ve onları devrimci mücadele yolundan saptırmak için kullandı.
1974 yılının Mart ayında, sınıf güçlerinin kutuplaşmasının bir iç savaşın patlak vermesi tehlikesini yaratması karşısında, Peron sekiz siyasi partiyi görüşmeye çağırdı. Bunlardan biri de PST’ydi. Çağrılan diğer partiler şunlardı: Union Civica Radical (Radikal Sivil Birlik, burjuva liberal muhalefet partisi), Partido Revolucionario Cristiano (Devrimci Hristiyan Parti), Partido Socialista Popular (Halkın Sosyalist Partisi), Partido Intrasigente, UDELPA (Union del Pueblo Adelante, İlerleme İçin Halk Birliği), Komünist Partisi ve İlerici Demokrat Parti.
Katılımcılar, toplantının bitiminde hem bütün burjuva gazetelerinde, hem de PST’nin yayın organı Avaizada Socialista’da yayımlanan ortak bir açıklama yaptılar.
Açıklamada şöyle deniliyordu: “Katılımcılar, ülkemizde, demokratik sistem bağlamında ve bir arada var olma pratiği ve yapıcı diyalog yoluyla, kurumsallaşma sürecini sağlamak ve pekiştirmek [anayasal burjuva demokrasisinin sağlamlaştırılması] konusunda her türlü çabayı göstereceklerine dair asli taahhütlerini teyit ettiler… Cumhuriyet, uzun süredir baskılarına maruz kaldığı güçlerle karşı karşıya gelmiş olması nedeniyle zor anlar yaşamaktadır. Ancak bu sorunlar, halkın çoğunluğunun özlemlerine ve seçimlerle belirlenen özgürlük yanlısı geniş katmana saygı duyan bir dayanışma eylemi ile kolayca aşılabilecektir ki bu özgürlük kendilerini gelecekte de ifade edebilmelerini güvence altına alacak bir özgürlüktür, bu şekilde bu özgürlüğü pratikte kendilerini emperyalist egemenliğin boyunduruğundan kurtarabilecek ve işçilerin kendi emekleri ile yaratılan servetten faydalanmalarını garantileyebilecek bir şekilde kullanabilirler…
“Anayasal sistemin başarısızlığa uğramasını isteyenler ya da koşulların yeni bir gerici maceraya izin vermesini bekleyenler, rejimin çeşitli kesimlerini gelecekteki seçeneklere önyargılı hale getirmek için kullanmaya çalışanlar ve ideolojik olarak faşistçe taleplere ve sınırlarımızda sürekli baskı uygulayan çok uluslu şirketlerin çıkarlarına uygun düşen totaliter ya da korporatist uygulamaları benimseyenler; bütün bu insanlar şunun farkına varmalıdır ki, bu ülke temel bir anlayış çerçevesinde birleşmiştir ve onların eylemlerine karşılık verecektir.” (“What Course for Argentina Trotskyism”den alıntı, Education for Socialists, Sosyalist İşçi Partisi, Ulusal Eğitim Bölümü, Haziran 1975, s. 5).
Avaizada Socialista’nın 28 Mart 1974 tarihli sayısına göre, PST bu açıklamanın altına imza atmıştı. Bunun da ötesinde, gazetede bu toplantıya katılmayı faşist güçlerin oluşturduğu tehdide işaret ederek haklı çıkartmaya çalışan bir başyazı yer alıyordu. Başyazı, “Cumhuriyetin devlet başkanı ile diyaloğa” girmenin, “Cordobazo’dan bu yana gelişen, işçilerin ve halkın seferber olduğu kahramanca mücadelelerde kazanılan demokratik hakların savunulmasına yönelik somut bir adım” olduğunu öne sürüyordu.
Bu açıklamanın yayımlanması, Birleşik Sekreterlik’in, haklı bir biçimde, PST’nin konferansa katılmasının ve ortak anlaşmayı imzalamasının, demokrasiyi savunma örtüsü altında, burjuva devletini savunma sorumluluğunu üstlenmek olduğundan, bunun Marksizmden köklü bir kopuş anlamına geldiğini bildiren bir protesto mektubu göndermesine yol açtı.
Bunu izleyen birkaç ay boyunca, Moreno ile Mandel arasında sert bir mektup alışverişi yaşandı; Moreno, PST’nin bildiriyi imzalamış olduğunu inkar etti. Moreno, burjuva basınında PST’nin bildiriyi kabul ettiğine dair iddianın yanlış olduğunu ve Avaizada Socialista’nın da PST’nin bildiriyi imzaladığı haberini yanlışlıkla yayımladığını iddia etti. Buna rağmen, Moreno, kızgın bir ifadeyle Avaizada Socialista’nın 26 Haziran 1974 tarihli sayısında kamuoyuna hitaben bir düzeltme yayımladığını belirtti. Mandel, cevabında, burjuva basında ve PST’nin kendisine ait Avaizada Socialista’da yer almış olan yanlış bilgiyi kamuoyu önünde düzeltmesinin PST’nin neden iki ayını aldığını merak ettiğini yazdı.
Küçük teknik sorunlar bir kenara bırakıldığında, PST’nin Peron’la birlikte konferansa katılmış olmasının oportünist karakteri inkar edilemez. Moreno’nun kendisi bile bunu kabul etmek zorunda kaldı: “Peron’la yapılan görüşmeye katılmış olmamızın, kimi sadık militanlarımız tarafından yanlış anlaşılabileceğini ve kimi karşıtlarımızın bunu kötü niyetli bir şekilde yorumlanabileceğini kabul ediyoruz.” (Age., s.8)
Moreno, “kurumsallaşma”nın savunulmasının “yanlışlıkla” burjuva demokrasinin savunulması olarak yorumlanabileceğini de kabul etti: “Kullandığımız kimi formülasyonların bu izlenime yol açabileceğini kabul ediyoruz. Arjantin’in içinde bulunduğu ortamda, verili burjuva ‘yapısı’ ile demokratik hakların savunulmasını birbirinden dikkatli bir biçimde ayırt edememe hatasını bile yapmış olabiliriz.” (Age., s.10)
Genel olarak devrimci siyasette, fakat özel olarak da devrimci bir durum söz konusu olduğunda, belirsizlik ve kafa karışıklığı, merkezci ihanetin karakteristik biçimleridir. Eğer Moreno’nun Birleşik Sekreterlik’teki yoldaşları bile onun gazetesinin şifresini tam olarak çözememişlerse, bunun Arjantin işçileri üzerinde nasıl bir etkisi olmuştur? Eğer bir örgütün önderliğinin burjuvazi ile anlaşmaya vardığına dair –bütün ülke çapında burjuva medyasında yayımlanmış ve kendi yayınında “yanlışlıkla” onaylanmış– “yanlış izlenimi” kamuoyu önünde düzeltilmesi iki ayı alıyorsa, o zaman bu örgüt siyasi sahtekarlıkla meşgul demektir.